AKİS başına oturması konusunda aracı- lık istemektedirler. Fakat Ankara, Washington'dan gelen (baskılara rağmen, kendini ağıra çekmeye de- vam etmektedir. Yağmur yağdı, böyle oldu.. Türk dış politikasında o 1965 ile 1967 arasında görülen bu tutum değişikliğinin başlıca nedeni, elbet- te ki, bir milli sorun haline gelen Kıbrısın eskisi gibi bir uydu politi- kası ile çözümlenemiyeceği inancı- nın yerleşmesidir. Yunanistanla ya- pılacak herhangi bir ikili görüşme- nin, sonunda Enosis yoksa, anlaş- ma ile bitmiyeceği artık kesinlikle görülmüştür. Enosis, türk kamuo- yunun kabul edemiyeceği bir alter- natiftir ve buna rıza gösterecek bir iktidar -AP bile olsa- seçmen karşı- sına kolay çıkamıyacaktır. Enosis dışında bir çözüm şekli düşünüldü- gü takdirde ise, federal ve bağımsız Kıbrıs isteyen Sovyetlerle mesafe- nin açılmaması, dünya camiasında daha fazla sempati toplamak. Bir- leşmiş Milletlerde ağırlık teşkil e- den, bağımsızlığına yeni kavuşmuş ülkelerle daha iyi ilişkiler kurmak, uyulması gerekli zorunluluklar ol maktadır. Bu ülkeler, için Cezayir aleyhinde -çünkü Amerika öyle is- temiştir- oy kullanan bir Türkiye sevimsiz, son Arap - İsrail çatışma- sında Birleşmiş Milletlerde daha bağımsız hareket edebilen bir Tür- kiye ise sevimlidir. Böyle "sevimli" bir politika izlediği ozaman, bir türk - fransız bildirisine, Kıbrıs i- çin, "Adadaki iki cemaatin hakları- na saygı dairesinde bir çözüm şek- li" cümlesi rahatça girmektedir. Bunun dışında, bazı başka sebep- ler de AP İktidarını daha hareketli bir dış politikaya itmektedir. Örne- gin, canın, iktidara geldi diye Demirele dolar yağdırmaması, bu sebeplerden biridir. Gerçekten de, AP iktidara geldikten sonra, Ba- tıdan gelen yardımların miktarında tad bir artış görülmemiş- r. Oysa Demirel, vergi almak iste- mediği ve buna karşılık parlak kal- kınma örneklerini bir an önce seçmenlerine ogöstermek istediği için dış yardıma eski iktidarlardan aha da fazla muhtaçtır. Batılılar, Demirelin bu müşkülünü, anlamaz- lıktan gelmekte, onu daha da zor duruma düşürecek baskılar yap- maktadırlar. Türkiyenin devalües- yon yapması için AlD kanalı ile ge- en Prof. Chenery'nin ve Para 15 Temmuz 1967 Faruk Sükan Fiili Dışişleri Bakanı... nunun bu husustaki ısrarları, şu günlerde AP'nin en sinirlendiği ko- nular arasındadır. o Devalüasyonun Türkiyenin zararına ve gelişmiş ba- tılı ülkelerin yararına olacağını şu günlerde artık, AP'li Bakanlar dahi söylemektedirler! Ama, "gelişmiş batılı ülkeler", 1958'de petrol satı- şım dahi durdurarak ve diğer eko- nomik baskılarla devalüasyon yap- tırdıkları o Türkiyeye, 1967 yılında da baskıyla karar aldırtmak niye tindedirler. Normal Konsorsiyom yardımlarını dahi gecikme ile sağlı- yabilen Demirel Hükümeti -Maliye Bakanı, alman yardımının geciktir gini ifade etmiştir-, sıkışık durumu- nu âyarlıyabilmek için, Batıdan, çok kısa vadeli ve yüksek faizli kre- RUBİ kadın, erkek ve çocuk çamaşırları çamaşırda yenilik daima RUBİ Çamaşırlarındadır üstün kaliteli RUBİ Çamaşır- ları en ucuz fiyatlarla FAİK ten temin edilebilir. ütü istemiyen diolen gömlek- ler FAİK'te 42.00 TL. FAK Yenişehir, İzmir Caddesi, No: 25. (AKİS: 268) YURTTA OLUP BİTENLER dileri dahi rica-minnet alabilmek- tedir. Bu durumda Demirele, ken- disinden önceki iktidarın başlattığı türk- sovyet yakınlaşmasına, ve Sov- yetlerin" Türkiyeye iyi şartlarla ku- racakları sanayi tesislerine karşı çıkmak hiç de akıllıca gelmemiş- tir. Nitekim, eski TPAO Genel Mü- dürü aşın amerikana Turgut Gü- lez, İzmir rafinerisini (Sovyetlere değil, batılı petrol şirketlerinden birine kurdurtmak için gayret sar- fettiği bir sırada görevinden alın- mış, böylece, anlaşma imzalanmış- tır. Türk - sovyet ilişkilerinde, İnö- nü iktidarı sırasında başlatılan ya- kınlaşmadan geriye dönüş olmamış- tır. Oysa, "Ortanın Solu, Moskova yolu" propagandasının sahibi AP"- den umulan, işi tersine döndürmesi idi. Gerçi kültür anlaşmasının yü- rümesi büyük ölçüde engellenmiş- tirama, buna karşılık, Doğu bloku ülkeleriyle ilişkilerde (o gelişme ol- muştur. Ankaradâ türk - romen gö- rüşmeleri buna Ömek gösterilebilir. Sunay ile De Gaulle'ün Pariste im- zaladıkları ortak bildiride şu satır- lar yer almıştır: "Heriki taraf da, kıta Avrupasın- daki doğu ve batı ülkeleri arasında ki ilişkilerin normalleştirilmesi ve yumuşama siyasetinden olu sonuçlar alındığı ve Avrupayı halen bölmekte olan meselelere hal çaresi bulması için buna devam edilmesi gerektiği kanaatindedirler." Bu bildiri imzalandığı sırada, Romanya, Yugoslavya, oBulgaris- tan turizm Bakanları ve heyetleri İstanbulda idiler. Türkiye ile bu üç komünist Balkan ülkesi arasında Tuna yolu, Karadeniz sahil yolu 'gi- bi önemli projelere yer veren tu- rizm anlaşması için yapılan müza- kereler kıta Avrupasındaki doğu ve batı ülkeleri arasında yumuşama ya bahseden türk - fran- rtak bildirisi imzalandığı gün sona erdi ve birkaç gün sonra dört Balkan ülkesi anlaşma imzaladı. Bu hususta bir başka ilginç ör nek, geçenlerde (Mecliste kurulan Türk-Romen Dostluk Grupu" mü- teşebbis heyeti ve bunun yapısıdır. Müteşebbis heyet listesindeki 13 ü- yeden -Başkan, Genel Sekreter, Mu- hasip ve Veznedar dahil olmak üze- re- 9'u AP'li milletvekilidir. Ve bu heyet, Türk Parlâmentosunda, bir komünist ülke ile dostluk kurmak için teşekkül etmiş tek "dostluk grupu heyeti"dir. 17