AKİS Dışişleri Bakanı Çağlayangil namazda Abdesti bol olsun! — Ama, özellikle Birleşmiş Mil- letlerde, iki yıl önceki tutumumuza bakarak, büyük bir başkalık oldu- ğu da muhakkak. Yeni bağımsızlığa kavuşmuş tarafsız ülkeler bize, iki yıl öncesine göre, büyük sempati gösteriyorlar" diye devam etti. Nasıl, "Çağlayangil" denilince akla hemen boş bir Dışişleri Bakan- lığı koltuğu ve dış geziler geliyor-" sa, bugünlerde bu Bakanlığın gö- revlileri, kendilerine dış politikada- ki değişikliklerden, Birleşmiş Mil- letlerde tarafsız blokla birlikte oy kullanmaktan söz açılınca, hemen, iki yıl öncesinden dem vurmaktadır- Bu, onlarda ortak tepki gibidir. İki yıl önce geçen bir olay, türk dış politikasını yürütenlerde çok derin izler bırakmıştır. Bu olay, 1965 Ara- lığında, Kıbrıs sorunu Birleşmiş Milletlerde görüşülüp ooylanırken uğradığımız fiyaskodur. Hatırlana- cağı gibi, bağlantısız bir dış politi- kanın şampiyonluğunu yapan genç devletler (o tarafından O hazırlanan, türk görüşlerine tabantabana aykı- 15 Temmuz 1967 rı bir karar tasarısı, bu oylama sı- rasında pek büyük çoğunlukla ka- bul edilmiş, Türkiye ile birlikte an- cak beş devlet -ki bunların biri, ayıp olmasın diye Türkiyenin yanında yer almak zorunluğunu duyan Bir- leşik Amerika idi-, tasarının aleyhi- ne oy kullanmışlardı. Bu olayın, yıllaryılı türk dış po- litikasında oOgünümüzün gerek ve gerçeklerine daha uygun değişiklik- ler yapılmasını isteyenleri apaçık doğruladığına şüphe yoktur. O ka- dar ki, bir zamanlar İnönü hükü- metlerinin bu gerek ve gerçeklere uygun olarak yürütmek istediği dış politika karşısında kıyametleri ko- paranlar bile, bu olaydan sonra, Türkiyenin dünyadaki yerini yeni- den gözden geçirmek lüzumunu anlayıvermişlerdir. Üstelik, talihin garip bir oyunu sonunda, şimdi türk dış politikasında, gerçekten büyük yenilik denilebilecek biçimde davranışlar gösterenler, o zaman bu kıyametleri koparanların ta kendi- leridir! YURTTA OLUP BİTENLER 1967 yazında 1967 yazında türk dış politikasına bakılınca, AP'nin iktidarda bulun- duğu bir sırada, bu politikada çok önemli bazı gelişmeler göze çarp- maktadır. Aslında bu gelişmeler, bundan çok önceleri başlamış olup, Haziran başında bütün dünyaya en- dişeli günler geçirten Arap -İsrail savaşında birdenbire suyun yüzüne çıkıvermişlerdir. Türkiye ile Birleşik Amerika ara- sındaki ilişkiler, AP'nin İktidara gel- mesinden sonra da bir türlü eski formunu tutabilmiş değildir. Gerçi İnönü hükümetlerinin son günle- rinde türk kamuoyunu en çok dü- şündüren sorunların başına geçen İkili Anlaşmalar konusu şimdilik derin bir uykuya dalmış görünmek- tedir ama, Washington'un bu uyku- dan büyük bir memnunluk duyma- sına karşılık, bu sefer de ortaya başka ayrılıklar çıkmıştır. Bu ayrı- lıkların başında, hiç şüphesiz, Tür- kiyenin arap ülkeleri karşısında iz- lemeye başladığı il ml gel- mektedir. 1965 a arap ül- kelerini ne kadar çok "darıltmış ol- duğunu birdenbire anlayan Türkiye, bundan sonra, bu dargınlığı gider- mek için büyük çabalar harcamaya başlamıştır.' Türk O görevlilerinin çeşitli arap başkentlerine dostluk gezileri yapmaları, Birleşik Ameri- kayı, Ortadoğuda a son dallardan biri olan CENTO'nun ge- leceği konusunda kuşkuya düşür. müştür. Sonra, sanki bütün bunlar yetmiyormuş gibi, Ortadoğu buhra- nı patlak vermiş ve AP İktidarı kendi içinden gele gele olmasa bi- le, kamuoyunun baskısıyla, Birleşik Amerikaya Türkiyedeki amiri kan üslerinin bu buhran sırasında kul- lanılmasına izin veremiyeceğini bil- dirmiştir. Gene bu buhran sırasın- da, Birleşik Amerika ve İngiltere tarafından uluslararası su yolların- dan geçit Ki ilgili olarak hazırlanan bir bi Ankarada imzalayacak im lm tır. Bunun hemen arkasından, Bir- leşik Amerikanın, kendisiyle diplo- matik ilişkileri kesen Irakla rutin ilişkilerinin Bağdattaki Türk Elçili- &i tarafından yürütülmesi isteği de, pek nazik bir dille de olsa, reddedil- miştir. Eğer Sunayın yaptığı Fransa ge- zisi olmasaydı, Birleşik Amerika belki bütün bu olup bitenleri ola- gan karşılar, üzerinde fazla dur- 15