da Başkentte günün konusu haline gel- di. Özellikte Meclis koridorlannda, Anadolu kulübünde hep bu hurma a- gacından sözedildi. Başkan, Hariciye Köşkünde yap- tığı bu toplantıda uzun uzun müslü- manlığın aslında toplumun gelişmesi - kalmış ülkelerin kalkınma anlatmış ve körükörüne batı kopyacı- lığının mahzurlarını sayarken bir ara siyasi rejimlerden bahsederek: «— Biz demokrasiyi batıdan kop- ye etmedik, onu bünyemize uygun bir şekil altında kabul ettik. Zira hepi- miz biliriz ki karlı bir dağın tepesi- ne dikilen hurma ağacı tutmaz» de- miş, hemen arkasından da Türkiye, İran ve Pakistan arasındaki iş ve güç- birliğini anlatmaya koyulmuştu. O ana kadar böyle bir birlikten haberleri ol- mıyan gazeteciler yerlerinden fırlayıp u anlaşmayı telefonla bürolarına, bil- dirirlerken politikacılardan bir kısmı sanki konuşmanın bu yönü ile hiç il- gileri yokmuş gibi, Türkiye için büyük bir önem taşıyan anlaşmayı bir ya- na iterek, binlerce kilometre ötedeki rejim meselesine akıllarını taktılar. Eyüp Han konuşmasında, işbirliği- nin iktisadi ve politik faydalarını izah etti, fakat bunun hangi etiket altında gerçekleştirileceğini belirtmedi. gazeteciler meselenin bu asıl yönünü sormağa hazırlanıyorlardı ki, içine rejim meselelerinin de karıştığı söylenen bazı sebeplerle C.H.P. den ih- raç edilen Kasım Gülek —entelektü- kimse Salonda bulu- eller toplantısında ne işi vardı, anlayamadı— söz aldı. nanların lisan bilip bilmediğine aldır- maksızın, tercümanın yüzüne bile bak- madan ingilizce olarak — Bu biraz da hasretin gösteriş merakından olsa ge- rek — gazetecilere kocaman bir <«fes- süphanallah» çektiren sorusunu pat- lattı: Bu, bünyenize uydurmuş ol- duğunuz demokratik rejimin sonuçla- rı nedir?» Gülek bu soruyu sorarken herhal- de Başkandan «Çok iyidir; hiç dur- mayın, siz de yapın» gibi bir cevap beklemiyordu ama Eyüp Hanın başını iki yana sallıyarak «Çok fena, çok tehlikeli! Aman, denemeyin» demiyece- gi de aşikardı. Başkanın biraz önce sitayişle bahsettiği kendi devlet reji- mini kötülemesi düşünülemezdi. Güle- kin niyeti bu konuda Eyüp Hana, bir kaç olumlu lâf ettirmekti. Fakat Baş- kan bu pek alaturka oyuna gelmedi. Güleke, kısa ve nazik bir mukabelede bulundu: « — İsterseniz gelip sonuçları biz- zat müşahade edebilirsiniz!» «Beleşcilik» Oi ile meşhur Kasım Gülekin bu sözden istifadeyle kendisi- ni Pakistana çağıttırması işten değil- dir! e bu sözlerden sonra B.M.M. um. bir hurma ağacı ef sanesi yaratıldı. Hem de kimler tara- fından?.. Demokratik rejim içinde se- çilerek Parlamentoya gelmiş in bir takım siyasiler tarafından.. r bil- miş bir eda ile başını Dallıyarak fısıldaşmağa koyuldular YURITA OLUP BİTENLER «— Ne demig Eyüp Han? Hurma ağacı karlı dağlarda yetişmez demiş.. mis.. MİŞ.» «— Çok doğru birader, çok doğ- Tul.» Tabii karlı Himalayanın Türkiye- de değil, Pakastanda olduğu ve Eyüp Hanın da Atatürk gibi memleketinde- ki karları erittikten sonra hurma ağaç- larını dikmeye başlamak niyetinde ol- duğu bu konuşmalarda unutuldu. Hele Cumhuriyet Türkiyesinin Pakistanın istiklâline kavuşmasından tam çeyrek asır evvel kurulmuş olduğundan O hiç bahsedilmedi. T.B.M.M. Yaz mesaisi &.. . elindeki küçük ve şirin ke- di yavrusunu getirdi tezgâhın üze- sizce bir ucundan yakalamış, bulunan gazetecilerde bu olay umulmadık bir canlılık yarattı. Bir muhabir kedinin bulunduğu tezgâha atıldı: Aaaaa minnoşa bak! Yahu ne kadar da sevimli.» dedi. Adı oracık- ta «Minnoş» konulan küçük kedi der- hal alakanın merkezi Oo oluvermişti. Ar- tık ceplerden çıkartılan zincirlerle, top haline getirilen kağıtlarla (Minnoşun «<— eğlendirilmesinden başka şey düşünül- müyordu. Bir süre sonra odanın man- zarası eski halini aldı. Gazeteciler yi- Başbakan İnönü gizli görüşmeden önce Erkinle ve kürsüde Işık tutuyor AKİS/9