lar. Göktaşı nönü ye yanındaki resmi heyet elçi- liklerin başına bir "semavi belâ" gi bi gitti. Onlar oradayken, hemen bü- tün hariciyeciler "bu kadar iş"ten ah- ladılar, ofladılar, pufladılar. Gerçek- ten gülünecek halleri vardı. Çalışmaya biç alışmadıkları için iki günlük sıkı mesai hepsini nakavt etti. Heyet ha- va alanlarında gidiş için uçağa bi- nerken yorgunluktan çoğu ayakta du- ramıyor, ancak, "başımızdan gidiyor- lar" diye tatlı tatlı tebessümden baş- ka bir şey yapamıyordu, O kadar ki heyetin bir üyesi "Yahu, biz Ankara- da her gece sabahın üçlerine kadar ça- lışıyoruz. Şunlara bak! demekten kendisini alamadı ve bunu söyleyen, her halde her şeyle itham edilse bile hariciyecileri sevmemekle suçlanama- yacak, bir resmi kimseydi. Basın ataşeleri de bir faal oldu- lar, bir faal.. Bulundukları memlektin, sabahları Başbakana sundular. ne kendileri, ne de teşkilâtları böyle bir faaliyete hele kafalarını çalıştır- Tu- tin"in dışında bir iş yapmaları gere- kince apışıp kaldılar. Günlük çok ha- ber doğrudan doğruya (gazetelerden, heyetin yanındaki gazetecilerin oralar- daki şahsı dostlarından O alınabildi. Hay Washington ve (o Londradaki temsilciler yenidir. - Londradaki buna rağmen adam tanıyordu ya.. Zira da- ha önce Londrada bulunmuştu - Ama New York'takinin ve Paristekinin bir gazetede bir ahbabı, tanıdığı, bildiği, telefonu açıp da haber soracağı dos- tu yoktu. New Yorkta bizim Amerikadaki i- ki Büyük Elçinin başına - biri Was- hington'da öteki Birleşmiş Milletlerde bizi temsil etmektedir- bir acıklı ha- dise geldi. Meşhur Time'ın Umumi Neşriyat Müdür Muavini James Keogh -Derginin 4 numaralı adamıdır- bu satırların yazarının Türkiyede tanı- dığı bir ahbabıdır. Bu satırların ya- zarının New York'a gelip kendisini arayacağı haber verildiğinde (James Keogh Time'ın başyazarı Donovan'ın bir ricasını duyurmuştur: Acaba Baş- bakan İnönü bir öğle yemeğinde Ti- me'a şeref verir mi? Başbakan bu ri- cayı kabul etmiştir. Bunun üzerine Time'ın baştan yedi adamıyla biz türklerden yedi kişi, Time-Life Buil- ding'in özel bir kısmında, bir yemek masasında bulunulmuştur. Amerikada - ki iki Büyük Elçimiz Amerikanın bu en büyük gazetecilerinden yedisine de bu satırların, ömrünün New York'ta ilk 24 saatini geçiren yazar tarafından tanıştırılmıştar! Büyük Elçiler sade- ce bunları değil, Amerikada umumi supları bilir ki yabancıların gönderilen bütün büyük elçileri Tür- kiyenin adı bilinen gazetecilerini ta- nırlar, onlarla münasebetleri vardır ve onların bir gazetecisi Türkiyeye gel- di mi elçiyi gazeteciye gazeteci değil, gazeteciyi e elçi tanıştırır. Bugünkü diplomasi sirri diploması, mesafe mefhu- nun mevcut olduğu geçen asır- lardaki diplomasi değildir. Onun için, Birinci Dünya Harbinden itibaren lıca sorumlu atladıkları gibi arzuladıkları yere gi- diyorlar ve orada arzuladıkları kim- seyle konuşuyorlar. Çetin görüşler savunmak, notalar kaleme almak, harp veya barış kararı üzerine birinci derecede tesir etmek diplomatların işi Feridun Cemal Erkin düşünüyor Kara kara kazanlar... olmaktan çıkmıştır. Artık notalar bi- le kabinelerde yazılmaktadır. Ama diplomatlara bu sefer bir baş- ka görev düşmüştür: Bulundukları yerlerde memleket için en faydalı münasebetleri kurmak, oranın umumi efkârına lehte tesir edebilmek, her- kesin bilmediği hususları temaslar yapmak, mek. Bundan dolayıdır ki diplomasi artık yazı değil, yemek masası başın- da, elde kalemle değil, kokteyl kade- hiyle yapılmaktadır. Ankaradaki el- çilikler bunun delilini teşkil etmek- tedir Diplomatlara tahsisatları bunu yapsınlar diye verilmektedir o Yoksa, paranın üstüne düğüm atsınlar, Tür- kiyeye dönerken getirecekleri, eşyayı satın alsınlar diye verilmemektedir. Nitekim bizden başka hemen her ha riciyede teftiş usulü vardır Bizim dış temsilciliklerimiz, bütün resmi daire- ler içinde kendi müfettişlikleri tara- rından teftiş edilmeyen tek daireler- dir. Halbuki yabancıların müfettişlik- DIŞ GEZİLER «Hamamın Namusu» püsünülebilir ki: "Bütün müesse seleri bu olan bir memlekette, Hariciye niçin başka olsun? Böy- le düşünmek Hariciyeyi kollamak değil, onun hakkını yemektir. Ha- riciye, bu memleketin memur kre- masını kullanan müessesedir So- rulacak sual asıl, "Bu krema, Ha- riciyede neden böyle oluyor?" dur. Sonra, unutulmamak gerekir ki tapu da hepsi böyle çalışırsa mem leket batmaz. Ama öyle daireler vardır ki onlar görevlerini yapa- madılar mı, memleketin başına gelmedik felâket kalmaz. Hariciye bunlardan biridir. Hariciyenin düzeltilmemesi i- çin hiç bir sebep yoktur. Hariciye ciye evvelâ, dışardayken ve içer- deyken, her memur gibi milletin emrinde bulunduğunu (o öğretmek lâzımdır. Bunu Oo sağlayacak o- lan da, elçiliğin başındaki zattır. Fakat o zatın bütün yetisine tar- zı, emrindeki kimselerin yetişme tarzı olunca alt ile üst, zihniyet noktasında birleşmektedir Elçiliği elçi kontrol ettiğine göre elçinin kendisi "Hariciyenin zaaflarıyla malül" olunca hiç bir düzeltme ya pılamamaktadır. Hele elçiliğin de değil, Hariciyenin başı öyle olun- ca Bakanlıkta disiplinin esasını kapris, sorumluluğun esasını "Bey fendinin hiddeti", tayinlerin esa- sını şahsi sempati veya antipati teşkil etmekte, dışardan gelecek her iyi tesir, tenkit veya müdaha- leye karşı bir kaplumbağa sırtı belirmekte, bütün Hariciye bu sır- tın arkasında fırtınanın geçmesini beklemektedir. İhtilâlden sonra Hariciye dü- zeltilebilirdi. Düzeltilemedi, zira İhtilâl idaresi bir "klâsik hariciye ci tipi" olan, şeytana kaç, tazıya tutçu Selim Sarperi manivelanın başına geçirdi. Sarper herkesi u- yuttu Bugün, Başbakanından sade vatandaşına, Meclisinden basını na bu hale bir çare bulunmasının gerektiği noktasında birleşilmiş- tir. Ama Feridun Cemal Erkin bir paratoner mi olacaktır, yoksa müesseseyi sahiden kurtaracak bir ehil operatör mü? Bu, herkesten çok Meclisin göstereceği o "takip fikri"ne o bağlıdır. AKİS/21