> Kanunlar Ortaya çıkan pürüzler Pp etkileyen en önemli konu- lardan birisi de, iş ve işçi mesele- leridir. Bir taraftan 274 sayılı Sen- dikalar Kanunu, öte yandan 275 sayılı Toplu Sözleşme, Grev ve Lokavt Ka- nunu ilâmâşallah kimsenin elinden düşmüyor. Bu arada gerek iş adam- ları -yani işverenler-, gerekse işçi- ler iş mevzuatında bayağı allâme-i ci- han kesildiler. Fakat konunun ne ka- dar derinleşilirse, o kadar karışık ve dağınık olduğu gün geçtikçe daha zi- yade meydana çıkmaktadır. Bilhassa toplu sözleşmelerle ilgili 275 sayılı ka- nun âdeta bir ip cambazlığına dön- müştür. Avukatlar, kanunun öyle boş luklarını bulmaktadırlar ki, insan hay retler içinde kalmaktadır. Buna rağ- men, ne kadar akıl ve mantık kural- larına aykırı olursa olsun, kanunun boşluğunu tespit eden taraflar, takır takır - kimsenin gözünün yaşına bak- madan - işlerini (o yürütmektedirler. Yürütmektedirler ama, bunun böyle devam etmemesi ve her iki kanunda da gerekli değişikliklerin bir an önce yapılması lâzımdır. Derler ki, Çalışıma, Bakanlığı aksaklıkları o tespit etmek için bir süre daha beklemeyi ve on- dan sonra tâdil tasarısını hazırlama- yı uygun görmektedir. Artık ilgilile- i aksaklıkların kısa toplu sözleşmeye çağrı yetkisinde "u- yuşmazlık halinde, tarafların Çalış- ma Müdürlüğüne yapacakları itirazlar üç iş günü içinde karara bağlanacak, bu karara üç gün içinde yapılacak iti- razlar iş dâvalarına bakmakla görev- li mahkeme tarafından üç iş günü için de 'kesin' olarak sonuçlanacaktır" de- nilmektedir. Kanun koyucunun iş mah kemelerince "kesin karar"a gidilmesi- ni istemesi, işlerin sürüncemede kal- masına mâni olmak (düşüncesinden doğmaktadır. Akla gelen bir çare A vak, bir vilâyette sadece bir iş mah kemesi varsa, o zaman bu kesinlik kararı faydalı olmaktadır. Ama mese- lâ, İstanbulda üç iş mahkemesi mev- cuttur. Birçok durumlarda, bu mah- kemelerin kararları birbirini nakzet- mekte, karar kesin olduğu ve Temyiz Mahkemesinden tevhld-i içtihad ka- rarı almaya da imkân olmadığı için, telâfisi imkânsız sonuçlar doğmakta- dır. Bu durumda Basın ceza dâvaların- da olduğu gibi toplu iş mahkemeleri kurulmalı, en kıdemli iş hakimi veya üç iş mahkemesinden müteşekkil bir toplu iş mahkemesi, bu kabil, sendi- kanın mukadderatı ile ilgili dâvalara bakmalıdır. Meselâ, il hakem kurulları iş mah- kemesi hakiminin başkanlığında top- lanmaktadır. o Adalet Bakanlığı, bir tamimle, en kıdemli hakimin başkan olmasını tebliğ etmiştir. Toplu iş mah- kemeleri de böyle bir tamimle kuru- labilecek ve böylece büyük bir aksak- lık ortadan kalkabilecektir. Bu aksaklıklara bir misal olmak ü- zere, Bank-İşin bir banka ile ilgili grev kararında İstanbulda bir iş mahkeme- sinin grev esnasında yüzde 30 nispe- tinde memur çalışacağını, & mah- kemenin yüzde 40, üçüncüsünün ise yüzde 20 nispetlerini 9 "gördükle. rini söylemek kâfidir herhalde... Grev ve lokavt yetkisiyle ilgili 19. maddenin 1. paragrafına bakılsın. Bu paragrafta. "Taraflar, uzlaştırma kuru lunca düzenlenen tutanağı (aldıktan sonra, greve veya lokavta karar verebi- lirler" denilmektedir. Burada tarafla rın greve ve lokavta ayni zamanda ka- rar verip veremiyecekleri meselesi or- taya çıkmaktadır. - Toplu sözleşmeye sendika çağırdığına göre işverenin bir talebi olmadığı ve lokavt yapamayacağı iddia edilmektedir. Adanada bu rumda bir de dâva açıldığı halde henüz tefsirin ne olacağı belli değildir. ALEMİ Naylon yetki Bi acaip durum da, toplu iş sözleş- mesi yapma yetkisinin tespitindeki usülleri gösteren 12. maddededir. Mad- dede, bir iş kolunda toplu iş sözleşmesi yapmağa kendini yetkili gören sendika, kendi iş kolundaki sendikalara toplu iş sözleşmesi yapmak istediğini yazı ile bildirmeğe ve bunu Ankara, İstanbul ve İzmirde çıkan gazetelerde yayım- lamağa, işyerindeki (otoplu sözleşme- lerdeyse - varsa eğer -, mahalli bir ga- zetede ilâna mecburiyet vardır, denil- mektedir. Dikkat edilirse burada, ayni işko- lu veya işyerindeki sendikalara yazılı bildiri mecburiyeti oOkonulduğu halde, asıl muhatap olan işverene yazılı bil- diri mecburiyeti yoktur. Öte yandan, "üç şehirdeki gazeteler" denilmektedir. Oysa ki öyle gazeteler vardır ki, bura- da ilanı yapmak, sonra da bütün nüs- halarını satın alıp, gazeteyi piyasaya çıkarmamak işten bile değildir. Bu du- rumu, bir ihtimal olarak değil, 275 sa- yılı kanunun ilânından sonra birçok misalleri olan bir vak'a olarak zikret- mek lâzımdır. Bu sebeple, maddeye, işverene de tebligat yapılması mecbu- riyeti muhakkak konulmalıdır. Bu, öyle karışıklıklara yol açmak- tadır ki, toplu sözleşme yapma duru- munda olmayıp da maddedeki bu açık kapıdan istifade edip yetki almağa ga- yet güzel de bir isim takılmıştır: Nay lon yetki! Bu şekilde bildiri yapıyorum diye zarfın içine boş kağıt koyanlar, iş ye- rinde 5 veya 6 üyesi ile görüşmeye otu- ran sendikalar, hattâ görüşmeye otur- duktan sonra diğer sendikayı yıkıp bütün üyelerini kendi tarafına akta- ran azınlık sendikaları, ohep naylon yetkilerden hareket etmektedirler. O- nun için, bu maddenin muhakkak de- giştirilmesi lâzımdır. Bir diğer mesele de, toplu sözleş- me ânında yetkisi kalmayan sendika- nın sözleşmeye devam edip edemiye- ceği meselesidir. Meselâ, naylon yetki ile görüşmelere başlamış ve haddiza- tında işverenin kurdurduğu bir sendi- kanın toplu sözleşme (o görüşmelerine devam ettiği tasavvur edilsin Bu gö- rüşmeler 10 sene devam etse -eder, e- der-, bu durumda hakiki yetkisi, yâ- ni ekseriyeti olan sendika eli kolu bağ- lı kalacak, böylece işveren de toplu sözleşme yapmadan durumu idare ede- bilecektir. AKİS/15