Butik Cananın defilesinde bolerolu, prenses biçimi elbiseler, torbalar, bir miktar da hafif büzgülü belden ke- sikler vardı, Prenses biçimi elbiseler de bu mevsim vücuda tam oturma- makta, torbalar çapraz penslerle, ba- e bir ince kemerle vücuda yak- anmak, fakat hiçbir şekilde bel kısmı vücuda tam oturmamaktadır. Yazlık “ibiselerde tam kolsuzlar gene çok, hakim, renkler ise fıstık rengi, Seker pembesi ve hardal rengiyle lâci- vert-beyaz kombinezonudur Kulüpler İş başına! Çk ellerinde kürekler ve u- fak su kapları olduğu halde, "Dag- başını duman almış" marşını söyliye- rek fidanlığa doğru yollandılar. (Bir gün ewelden açılarak (o hazırlanmış çukurların başına vardıklarında, 4 K lideri, çukurlardan birine ilk fidanı dikti ve çocuklara, nelere dikkat edil- mesi gerektiğini anlattı. İşte bundan sonradır ki çocuklar soluk almadan işe koyuldular Olay, geride bıraktığımla hafta i- çinde, Gölbaşı civarında, dım" gönüllülerinden bir grup da ka- tılmıştı. Çocuklar bir hayli terlediler ve bü- yüklerin de yardımı ile 500'e yakın fi- dan diktiler. Bu sırada, dört-beş ya- şında topaç gibi bir oğlan, elleriyle toprakları eşeliyor ve bir çomak par- çasını, fidanmış gibi dikerek ağabey- lerini taklide çalışıyordu. Bir gönüllü kadın çocuğa sokuldu: — Aferin Ali! Her Iyü hareketi bu- günkü gibi tekrar etmeyi unutma, e mi?" dedi. Çocuklar işlerim bitirmiş gidiyor- lardı ki, bir jeep fidanlığa (yaklaştı. Jeep'ten aşağıya atlıyan çocuklar, el- lerindeki tahtadan yapılmış oyuncak tüfekleri o Taşpınarlı (o arkadaşlarına devrettiler. Bunlar Ayaş yolu Üzerin- deki ilyaküt köyünden gelen 4 K Kulübü üyeleriydiler. Kendileri bir yıl önce fidanlarını dikmişler, onları an- lamış, korumuş ve sembolik olarak, bu tüfeklerle onların başında nöbet bek- lemişlerdi. Şimdi nöbeti arkadaşları- na devrediyor, onlara başarı diliyor- lardı. Bir Yıldönümü e“ ilginç bulduğum birşey, fırsat buldukça Türkiye Büyük Millet Mecit- sinin eski zabıtlarını incelemek ve Türkiyenin kaderinde önemli rol oy- nıyan kanunların, Meclisteki müzakere ve kabullerini, o günkü zihniyet, o günkü ruh içinde izlemektir. Medeni Kanunun kabulü, kadına siyasi hak- ları tanıyan kanunun kabulü ve daha birçok tarihi kararlara sahne olmuş oturumların zabıtları o devirdeki Meclisler için, gerçekten, birer altın say- fadır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin 17 Nisan 1940 Çarşamba günkü mü- zakere zabıtları da bu bakımdan çok ilginçtir ve kalkınma dâvamıza, bence, in cevap verebilecek niteliktedir. 17 Nisan 1940 da Türkiye Büyük Mil- let Meclisi, 3803 numaralı Köy Enstitüleri Kanununu kabul etmiş ve bu ka- nunun müstaceliyetle Meclisten geçirilmesini nüfusumuzun çok büyük bir çoğunluğunu sinesinde yaşatan köylerimizin kalkınması için şart görmüş- tü. Bugün aynı kalkınma çabası içinde bulunan memleketimizin şartların ve o gün Köy Enstitülerini doğurmuş olan nedenlerin hiç ama hiç değiş- memiş olduğunu, insan bu zabıtları okudukça hayretle müşahede etmekte- dir. Köy çocuğunun okutulması, fakat ayni zamanda daha iyi bir müstahsil haline getirilmesi, köyün eğitilmesi, istihsal kaabiliyetlerinin O artırılması, sağlık işinin yoluna konması, boş zamanın iyi bir şekilde değerlendirilmesi, iş eğitimine, demokratik eğitime, yardımlaşma ve işbirliğine önem veril- mesi, iş görmede zihniyet ve metod değişikliği, çevre değerlerinden fayda- lanma, o gün kalkınma için öngörülmüştü. Bugün ise bu faktörler kalkın- ma plânımızda öncelikle yer almıştır. O gün bunları tahakkuk ettirecek olan rehberlerin, köy için yetiştirilmiş öğretmenlerin yetersizliği, dâvanın kökünü teşkil ediyordu, bugün ayni eleman sıkıntısı, kalkınma problemini güçleştiren en büyük bir faktör olarak gösterilmektedir. 10 Nisan 1964 günü Türkiye Cumhuriyet Senatosunda toplum köy kal- kınması konusunda izahat veren Köy Bakanı sayın Yurdoğlu, köyden şe- hire gün geçtikçe fazlalaşan akından bahsetmiş ve müstahsilin (azalırken müstehlikin çoğaldığını gözler önüne sermiş, bu konu ile ilgili olarak, "Köy- deki insanı ayrı bir eğitime tâbi tutmak, onu kendi kendisini kalkındıra bilir ve meselelerini çözer hale getirmek lâzımdır. Bugüne kadar köy için yapılan gayretlerin büyük kısmı, yeteri kadar bilgi ve kapasitede olmadığı için boşa gitmiştir" demiştir. Bütün bu sözlerin çok benzerlerini 17 Nisan 1940 Çarşamba günkü Tür kiye Büyük Millet Meclisi zabıtlarında görüyoruz, İşte Köy Enstitüleri Ka nunu, köye yardımı sistemli ve bilgili bir şekle sokmak, köye öğretmeni ve köye yarayan diğer meslek erbabını en çabuk ve en pratik yoldan, köy ço- cuğunu alıp yetiştirmek ve tekrar köye göndermek yolundan halletmek üze- re çıkmıştı. Bu düşüncenin bizi komünizme itebileceğini ileri sürenler, as- lında, köyün uyanmasını kendi çıkarlarına aykırı görenlerdir. Bugün ko- münizmin Il numaralı düşmanı olan Birleşik Amerikada, resmi istatistikle- re göre, tahsil yapan gençlerin yüzde 551 köy çocuklarıdır. Eğer Köy Enstitüleri kapatılmamış olsaydı bugün köyden şehire akın bu ölçüde olmıyacak, köye gönderilecek öğretmenler okonusunda dâvanın büyük kısmı halledilecek ve en önemlisi, köyden yetişmiş olan bu öğretmen- ler köye lüzumlu bilgi ile beraber toprak sevgisini, iyi müstahsil olma aş- kım da götüreceklerdi. Gene 10 Nisan 1964 günü Cumhuriyet Senatosunda bir sayın senatör, köyü kalkındırmak için aydının köye gitmesi lüzumundan bahsetmiştir. Da- ha kolayı, köylüyü eğitim ve öğretimle aydın yapmak değil midir? İleri de- diğimiz toplumların başlıca vasıflan köylü ve şehirli diye, bizim şu anda aklımıza gelen şekilde, ikiye ayrılmamış olmalarıdır. Bugün şehirli aydının daha sık köye gitmesinde elbette ki sayısız fayda vardır. En önemlisi, bu aydının köyü gerçekleri ile tanıyıp, ona ne şekilde faydalı olabileceğini an- laması, 1940'daki zihniyete ve içtenliğe dönebilmesidir. Köyü geçmişin zin- cirinden, gelenek ve göreneklerin pençesinden ancak köyde yetişmiş aydın kurtaracaktır. Bu, her toplumda böyle olmuştur. Jale CANDAN AKİS/31