Azınlıklar Meselesi Azınlık kavramının ortaya çıkması, milli devlet dü- zeninin belirmesinden, özellikle Birinci Dünya Sava- şından sonra Avrupada yeniden çizilen sınırlar içinde çeşitli milletlerin bir araya getirilmesinden sonradır. Milletlerarası hukukta benimsenen bir tanımlama- ya göre, azınlık diye, bir devletin ülkesi içinde yaşayan- ların çoğunluğundan değişik dil, din ya da soy özellikleri olan etnik topluluklara denir. Milletlerarası hukuk böy- le toplulukların çoğunluk tarafından ezilmemesini sağ- lamak için bazı kurallar koymaya çalışmıştır. Bu kural- ların başında kanun önünde fiili ve hukuki eşitlik gel- mektedir. Azınlıkların, ülkesinde yaşadıkları devletin va- tandaşı olmak, hür ve korkusuz bir hayat sürmek, seç- mek ve seçilmek, dil, din ve öğretim hürlüğü yoluyla kendilerine has nitelikleri korumak gibi tartışma gö- türmez haklan vardır. cak, r hak bir yüklem karşılığıdır ve azınlıklar da genel kuralın dışına çıkamazlar. Milletlerarası hu- kuğa göre, azınlıklar, ülkesinde (o yaşadıkları (devletten fazlasını isteyemezler. ranma- Devletin temelini sarsacak yollara sapamaz- lar, ya da böyle emellere aracılık yapamazlar. Bu ilke- ye aykırı davranışlarda bulunurlarsa, devlet, dışardan gelebilecek hiçbir baskıya (oaldırmaksızın, o vatandaşları üzerindeki yetkilerini onlar için de kullanır, kanunla- rında öngörülen cezalan uygular. Bu cezalar arasında, elbette ki, vatandaşlıktan çıkarma da vardır. Tabii bu kurallar Kıbrıstaki iki ayrı cemaat için değil, Türkiye- deki rumlar veya Yunanistandaki türkler gibi ekalliyet- ler için muteberdir. Bu genel kurallara rağmen, bizim azınlıklar, bü- tün tarih boyunca Osmanlı İmparatorluğunun başına dert olmuşlardır. Kendilerine overilen kapitülasyon ay- ncalıklarına ve azınlıklar üzerindeki o koruma hakları- na dayanan Avrupa devletleri, imparatorluğun işlerine karışabilmek için bu ayrıcalıkları ve hakları bol bol kul- lanmaktan çekinmemişlerdir. Bunun için Osmanlı İm- paratorluğunun yıkıntısı üzerinde yükselen Türkiye Cum huriyetinin temsilcileri (oLozanda Avrupa devletlerinin temsilcileriyle aynı masanın başına oturdukları zaman, bu konuda son derece dikkatli olmak gerektiğini çek iyi biliyorlardı. Türk temsilcilerinin Lozanda azınlıklar konusunda savunduktan görüş, şöyle özetlenebilir: Türkiye, azınlık- ların haklanın, savaşı bitiren diğer barış andlaşmala- rında kabul edilen esaslar içinde ve komşu ülkelerdeki müslümanlara aynı haklar sağlanmak şartıyla kabul ede bilir. Azınlıkların korunması, türk ülkesinin bütünlüsü- ne ve bağımsızlığına gölge düşürecek bir bahane olarak kullanılamaz. Gerçekten Lozan andlaşmasının birinci bölümünün üçüncü faslını teşkil eden maddeler, bu gö- rüşe uygun olarak kabul edilmiş maddelerdir. Bu mad- delerde, Türkiyedeki azınlıklara türklere verilimiş hatıra lardan daha fazlasının bağışlandığını gösteren hiçbir hüküm yoktu Gerçek ördedine apaçık ortada dururken, Türkiye yaşayan azınlıkların bazı hak ve görevlerini bilmez üye- leri, sanki Osmanlı devrinde oyaşıyormuşçasına, sanki günden bu yana hiçbir değişiklik olmamış gibi, devlet içinde devlet olmak istemişlerdir. Bu türlü davranışları bilmek için emniyet raporlarını görüp incelemeye lü zum yoktur. İstanbulda yaşayan her kulağı delik vatan daş, çevresinde ne olup bittiğini sezmektedir. Lozan ant- laşması bunlara kendi dillerini okutacak okul kurma hakkı mı vermiştir, bu okulda hemen bir yunan milli- yetçiliği aşılanmasına başlanmıştır. Lozan andlaşma bunlara kendi dillerinde yayın yapmak hakkı mı ver- miştir, gazetelerinde en akla gelmedik türk düşmanlığı yayılmak istenmiş, yunan hükümetinin sözcülüğü yapıl- mış, olaylar yunan milli çıkarları açısından ele alın mıştır. Lozan andlaşması bunlara hayır, din kurumla Cemiyetler kurmak hakkı mı vermiştir, bu kurumlara cemiyetlerde Türkiyenin toprak bütünlüğüne karşı çe şitli dolaplar çevrilmek istenmiştir. Bütün bunlar yetmi- yormuş gibi, Fenerde, Heybeliadada kurulmuş olan papaz okullarında, Makarios gibiler yetiştirilmiş, dün yanın dört bir tarafına salınmıştır. Fenerdeki Patrikliğin nasıl bir irtica ve fesat yuva sı olduğu, daha İstiklâl Savaşı sırasında çok iyi biliniyor- du. Bu bakımdan. Patrikhanenin Türkiye dışına çıkarıl ması için İnönü Lozanda büyük gayretler harcamışta Fakat bu konularla ilgili komisyonda bulunan Dr. Rıza Nurun bunun Ankarad dığını, İ ne. Avrupa devletleri direnmişler ve Patriklik kalmıştır. İşin acısı, Dr. za Nurun bu dikkatsizliği yap tığı sırada yunanlılar inattan vazgeçmiş bulunuyorlardı hattâ Venizelos Patrik için Aynanozda bir yer bile ayır mayı düşünmüştü. Önü ardı düşünülmeden söylenmiş bu söz, Fenerdeki irtica ve fesat yuvasının temizlenmesin önlemiştir. Fener Patrikliğine Lozanda dokunulmaması sayı papazlarda bir düşünce ve davranış değişikliği görülmez se bu fesat yuvasına bundan sonra da dokunulmayacağı anlamına gelmez. Kıbrıs rumları Adayı Yunanistana bağ lamak istemekle, Lozan düzenlinde değişiklik yapmanın öncülüğünü almışlardır. Bu yolda yürüyecek olurlarsa, Türkiyenin de bu düzen konusunda söyleyecek sözü ola- caktır. Hükümet, Türkiyedeki rum azınlığı arasında dev- letin bütünlüğüne ve güvenliğine karşı davranışlarda bu- lunanlar hakkında koğuşturma açmakla, ilk sözünü söy- lemiştir. Bunun ardından, elbette ki, rum patrikliğinin dosyası gelecektir. Bunda kimse şüphe etmemelidir. Milletlerarası oandlaşmaların tek taraflı feshi yolu açıldı mı, işin nerede biteceğini hiç kimsenin kestirmek imkânı yoktur. rak muhafazasına imkân vermediği (oMeclisinin türk uyruklu üyelerinin 4 — Kirilos Ahsiotis görülmüş ve hakkında vatandaşlık hü (odurumları da gözden geçirilmektedir. 5 — Hrisostomos Koroneos kümlerinin uygulanacağı (o bildirilmiş- 10 kişiden kurulu Sensin od Meclisi 6 — Maksimos Yorgiadis tir", üyeleri şunlardır : 7 — Maksimos Caousis Vatandaşlıktan çıkarılacak Patrik I — Yakovos Paisiu 8 — Yakavos Stefanidis hane mensupları yalnız Vekil Emil- 2 — Tomas Savidis 9 — Meliton Hacis yanos değildir. Patrikhane Sensinod 3 — Doroteos Yorgiadis 10 — İeronimos Kostantinidis AKİS/1