dilliktir veya devletin kanunlarını hi- çe sayan bir kerteye varan ciddiyetsiz- liktir. Her ikisinin de hak ettiği cezayı bulması Merakla izlenen sonuç Berdan birbuçuk ay önce Ankara Fi- larmoni Derneğinin e bulu- nan ve yukarıda açıkladığınız bâtıl fikri savunanlar Derneğin yaptığı - ve bir AKİS temsilcisinin de katıldığı - Kongrede tasfiye olunmuşlardı. Bu o- lay Türkiyede sanat müziğinin geliş- mesini gönülden arzulayan aydınlar tarafından sevinçle karşılanmıştı. Ama bu başarı tam değildi. Çünkü bizzat Senfoni Orkestrasının idaresinin ba- sında da bulunan ve bâtıl fikri savu- nan kişiler değişmedikçe bu defa Fi- larmoni Derneğinin kendi başına bir teşebbüste bulunması kaabil olmaya- caktı. İşte bu yüzden Cumhurbaşkan- lığı Orkestrasının yönetim kurulunu teşkil edecek üyelerin -her yıl yapıl- ması kanun icabı olan- seçimlerine kadar beklenmesi kesin bir zaruretti. Haftanın başında Orkestra binasında dalgalanan heyecanın sebebi de buy- du. Haberler Hin başında Pazartesi akşamı, iki yıldanberi Ankarada dinlemedi- gimiz bir topluluk konser verdi. Aslın- da ankaralılar, bu topluluğu iki defa daha dinlemişlerdi. Topluluğun özel- liği, tamamiyle çocuklardan meydana gelmiş olmasına rağmen, büyüklerden' kurulmuş korolara taş çıkartacak bir beraberlikle, temiz ve disiplinli bir ic- ra çıkarmasıydı. ça akşamı ise İdil Biret orkestra eş- liğinde çaldı. Vara-yoğa, eşe-dosta dağıtılan davetiyelerle erkenden sa- tışa çıkıp da hemen tükenen biletler- den herhangi birisini elde edemeyen müzikseverler, türk saantçısını dinle- mekten mahrum kaldılar. Bu vesiley- le bir kere daha salonun nasıl olup da yarısına yakın bölümünün "davetlile- re" ayrıldığını ve üstelik bu dâvetilye- lerin hangi "esaslara" göre dağıtıldı- ğını kimsecikler anlayamadı! İngiliz kornocusu Barry Tuckwell, or- kestra eşliğindeki (o ikinci konserini 25 Şubat 1964 akşamı verdi ve Mo- zart'ın korno konçertolarından ikinci- sini çaldı. Bu defa adamakıllı "kötüle- yen" Tuckwell'in falsolarını en az müşkülpesent ve dikkati az dinleyi- ciler bile sezdiler..Oysa ki, Klemperer'- le- birlikte plâğa çaldığı ayni besteyi dinlemiş olanlar aradaki bu büyük far- kın nedenlerini anlayamadılar. Prog- rama iki tane "çeşitleme" yi ardı ardı - na koymakla çok büyük bir garabet yaratmış olan şef Lessing de resmini çeken fotoğrafçıya kızdı ve kendisini sahnede kovaladı!.. Konseri verenler : Ali va Kaya (Obuva), Mithat Fenmen (Piyano. Konserin n yeri : Alman Günü : 26 Şubat 1964 Çarşamba. Saat 20.30'da, Konseri tertipleyen : Türk-Alman Kültür İşleri İstişare Kurulu. Program : Obuva repertuvarının ünlü barok çağ besteleriyle üç çağdaş m, sevimli birer sonatından meydana gelmişti: Il, Telemann: La minör sonat, > Haendel: Sol minör sonat, 3. Hindemith : Sonat (1938), 4. Breville: Sonatta, 5. Dutilleux: Sonat. Konserin özellikleri : Diğer üfleme çalgılarda olduğu gibi grup hâlin- de, hele tek başına, bir obuva konseri dinleyebilmek müziksever dinleyiciler için çok seyrek nasip olan bir fırsattır, şu ülkede... Oysa ki keman, piyano nasıl birer müzik âletiyse, obuva ve koro da onlardan az önemli olmayan birer çalgıdır. Ama yeryüzünde bunları pine oram -türlü sebeplerle - azdır. Bizde ise üfleme çalgıları iyi çalanlar makla gösterilecek kadar az sayıdadır. Bu yüzden solocu olarak dinleyebildiğimiz sanatçılar pek en- rdir. İşte Ali Kemal Kaya da bu ender sanatçılardan birisi olarak geçen Çarşamba akşamı karşımıza çıktı. Kayanın, genellikle rahat ve güven ve- rici bir tekniği var. Yorumları, duyuşları ve çalışı dengeli. İfrata kaçmak- iyi iyi bir obuvacı olduğunu söylemek kaabil. Yalnız, "sahnede konser vereceğine, radyoda verseydi daha iyi olurdu" diyenler salonu dolduran dinleyiciler arasında çokça çıktı. Sık sık bozulan akordu ısrarla düzeltmeğe çalışması, daimi bir sıkıntı içindeymiş gibi bir izlenim yaratması dinleyiciler üzerinde başlarda iyi etki yapmadı ama, sonradan sanatçının dağarcığını ortaya koymasıyla bu etki azaldı... Herhal- de zamanla bu etkiler silinecek. Kaya daha rahatlıkla başarılarım sağlaya- caktır. Obuva çalgı olarak çok eski bir tarihe mâliktir. Aslında Asya ülkeleri- nin hemen hepsinde kullanılan çeşitli zurnalar obuyanın ceddini teşkil eder- ler. Ancak barok çağda bazı anahtarlar ilâvesiyle daha kullanışlı bir duru- ma getirilen ve ses perdeleri de geliştirilen bu çalgı, sonradan bütün büyük bestecilerin özellikle saf ve temiz hisleri, kır havalarını tasvir edebilmek .çın eserlerinde sık 'sık kullandıkları bir orkestra çalgısı olmuştur. Beğendiklerim: "Sonat gecesi" olarak adlandırılan resital tümüyle ba- şarılıydı, programa alınan besteler etkiliydi, piyanoda Mithat Fenmenin eş- liği de övülmeye lâyıktı. Sonuç : İyi tarafları kusur sayılabilecek yönlerini ee Ny böyle bir sanat olayının başarı sağladığını belirtmeğe lüzum Mü raklılarından biraz daha ilgi görseydi yerinde olurdu ra Daniyal ERİC AKİS /29