HAFTANİN İÇİNDEN ürkiyenin Tutumu T ürkiyede İsmet Paşadan başka hiç kimse, Kıbrısla il- gili İngiliz - Amerikan teklifini olduğu gibi kabul ede- mezdi. Bu teklifi kabul etmek suretiyle Türkiye, belki fili müessiriyet itibariyle değil ama meselenin havası ba- lonundan önemli iki fedakârlıkta bulunmuştur: Adadaki Türk Kuvvetleri arttırılmayacaktır. Garanti Andlaşmala- rının bize tanıdığı Müdahale Hakkı üç ay süreyle kulla- nılmayacaktır. Bunlar, bizim Londra Konferansında esaslı şart olarak ileri sürdüğümüz hususlardır. Bunlar- dan vazgeçmek, dışardan bir görüşle, Londra Konferan- sında türk tecillin başarı kazanmadığının ifadesi sayıla- bilir. Nitekim Başbakanın çok yakın iş arkadaşlarından bazıları, bu düşünceyle, alınan karardan önce memnun olmamışlar, lüzumsuz bir fedakârlıkta bulunulduğa inti- baıma kapılmışlardır. Şimdi, aradan geçen pek kısa bir zamanın sonunda, Türkiyenin kararınm ne kadar yerinde olduğu ortaya çıkmıştır. Kıbrıs Meselesinin ne olduğunu iyi bilmek lâzımdır. Kıbrıs Meselesi Adada şu devlet sistemi mi, bu devlet sistemi mi, şu statü mü, bu statü mü, şu kadar yabancı kuvvet mi, bu kadar yabancı kuvvet mi tartışması de- ğildir. Kıbrıs Meselesi hatta Adada güven ve huzurun sağlanması işi de değildir. Kibrisin Papaz Başkanı ile Tür- kiye arasında bir temel görüş ayrılığı vardır ve bütün me- sele buradan çıkmaktadır, Makariosun nazarında Kıbrıslı Türkler, her memlekette görülen azınlıklar neviinden, ale- lade bir azınlıktır. . Türkiye için Kıbrıslı Türkler, her memlekette görülen azınlıklar neviinden, alelade bir azınlık değildir. Kıbrıs Devleti, Makariosun bu gerçeği ka- bul etmesi suretiyle kurulmuştur. e Anlaşılıyor ki Papaz Başkan, Akdenizin bu tarafında çok görülen bir alatur- ka kurnazlıkla o zaman öyle görünmüştür, şimdi asıl hedefini gerçekleştirmek zamanının geldiğine . inanmak- dır. Kıbrıs bir müstakil devlet olacaktır, idare ramla- rın eline geçecektir, rumlar türklerin bak ve hukukuna saygı göstereceklerdir, ama türkler devlet içinde devlet olmayacaklardır. Birinci Dünya Harbinden sonra açılan “Azınlıklar Saltanatı Devri"ne mukabil (İkinci Dünya Harbinden sonra bir "Çoğunluklar Saltanatı Devri'nin açıldığını gören Makarios, davasını Birleşmiş Milletlere götürdüğü takdirde haklı çıkacağını sanmaktadır. Halbuki Kıbrısta bir değil, iki millet vardır. Türk ve rum cemaatlerinin, bir müşterek ada üzerinde oturmaktan başka aynı olan hiç bir şeyleri yoktur. Dilleri başkadır, dinleri başkadır, ananeleri başkadır, tarihleri başkadır, hisleri başkadır, arzulan başkadır. Hatta adada, daha bu hadiselerden çok önce, bölgelerini bile ayırmışlardır. Kıbrısta her şey, iki cemaatin bir arada değil, ayrı ya- şamalarını gerektirmektedir. Şimdi, Makariosun döktür- Metin TOKER düğü karşılıklı kandan sonra araya bir de kin, nefret, kelimenin tam manasıyla kan dâvası girmiştir. Halleri bu olan iki cemaatten birini ötekinin kucağına atmaya kal- kışmak aklın almayacağı bir insafsızlıktır. Kıbrısla ilgili türk politikası daima bu noktayı göz önünde tutarak gelişmiştir ve öyle gelişmelidir. Türkiye, Milli Misak hudutlarının dışında bir toprak parçası üze- rinde gözü olan bir memleket değildir. Onun için, en mantıki hal çaresi Taksim olduğu halde, kurulacak yeni devlet içinde Kıbrıs Türklerine sağlam haklar tanınması kabul edildiğinde Türkiye Ur müstakil Kıbrıs Devletini iyi karşılamıştır. Ama Makarios, işin o noktasından iti- baren bu hakların işlememesi için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Şimdi, Kıbrıs Devleti kurulurken düşünülen sistem "günü geçmiş" hale gelmişse, bunun sebebini Pa- paz Başkanın gerçek emelinde aramak lâzımdır. Papaz Başkanın yanıldığı nokta, o sistem bir defa "günü geç- miş" hale geldi mi, kendi gayelerine hizmet edecek bir başka sistemin kurulacağı düşüncesi olmuştur. (Halbuki takip ettiği politika, bütün dünyaya, Kıbrısta türkler ile rumların bir arada yaşamalarına imkân olmadığı gerçe- ğini en parlak şekilde göstermekten başka bir işe yara- mamıştır. Bugün artık aklı başında hiç kimse, türkler ile rumların bir arada yaşamaya devam etmeleri için ısrar etmeyi hatırından geçirmemektedir ve son İngiliz-Ame- rikan teklifi Türk ve Yunan Hükümetleriyle birlikte Kıb- rıs Hükümetine değdi, Kıbrısın Türk ve Yunan Cemaatle- rine yapılmıştır. Bizim kabul ettiğimiz bu teklif, bir füli durumu hukuken -gayrıresmi şekilde de olsa- tescil et- mektedir. Türkiye işin başından itibaren, bir müşkilât çıkar- mamak için elinden gelen fedakârlığı (göstermiştir ve Müdahale Hakkını, başlaması mukadder görüşmelerin Adada emniyet sağlanmışken yapılman maksadıyla kul- lanmıştır. İngiliz-Amerikan teklifi hem bu görüşmelere üç aylık bir mühlet koyduğu, hem de polislik görevini kuv- vetli birliklere verdiği için bizim ayrıca desteğimizi bul- muştur. Bundan sonraki safhada bir ada üzerinde bulu- nan, ama her şeyleri ayrı iki cemaatin nasıl bir sistem içinde yaşayabilecekleri sualinin cevabı aranacaktır. Bu sistemin ancak federatif sistem olduğu, her geçen gün gözlerin önünde biraz daha iyi belirmektedir. Her halde Türkiye, düşünülebilecek bu tek mantıki sistemin teferruatlı plânlarını hasırlayarak ortaya çıka- cak ve "türk dosyası" bu olacaktır. Buna karşı Makarios Kıbrıslı Türklere bir basit azınlık statüsünden başka sta- tü tanımayan tutumunda değişiklik yapmazsa (dünya umumi efkarı önünde pek yavan kalacaktır. AKİS/7