si N Filmcilik Utanç yarışı stemin -yani yapımcılarla maga- zinlerin ve "bulvar" tipi gazetele- rin el birliğiyle yarattıkları star sis- teminin- sonucu, türk filmciliğinde beklenilenden de önce alınmaya baş- landı. Sistem kurulup çalıştırılmaya başlanmış ve doktor Frankenstein ör- neği yapımcılar, meyveleri henüz dev- şirmeye başladıklarında, beylik tabiriy- le »maymun çabucak gözünü açmış" ve starlar yapımcıların karşısına öy- lesine astronomik rakamlarla çıkmış- lar ve öylesine aşılmaz obirer engel olmuşlardı ki, yapımcılardan tersine işleyen bu silâhın -şaşkınlıktan- na- sıl durdurulacağını akıl eden bile ol- mamıştı. Silâh, durmaksızın çalışıyor, yapımcılar yara üstüne yara alıyor- lardı. Geride bıraktığımız hafta içinde i- se, kadın starlar, erkeklerden nöbeti devraldılar ve bu sefer de başka bir yönden onlar yaylım ateşe başladı- lar; Kadınlar, yaratılan sisteme göre, birinci, ikinci ve daha aşağıya inen ralı sınıflara ayrılmışlar ve al- dıkları ücretler de ona göre oranlan- . Seyircinin ilgi gösterdiği filme cılara karşı her yeni or İz yeni fi- çünkü, yenileri de ayni sistem içinde yürütme yolundaydılar. Yapımcılara karşı topu ilk ateş- leyen Leylâ Sayar oldu. Kentiz "reşit" olmadığı bir çağda okuldan kaçarak ille de sinema oyuncusu olacağım di- ye tutturan, işe bin lirayla başlayıp fiyatını bugün yirmibeş bin liraya ka- dar yükselten gençkadın, son iki yıl- dır çeşitli psikozlar içinde çırpınmak- pımcıların hepsinin birer "şehvet kur- olduklarını, star yapmak iste- diklerini mutlaka "yatak odaları"na çekip götürdüklerini, bunun Önüne geçmek zamanının artık geldiğini-na sıl ve ne yoldan olduğunu kendi de bilmeksizin - halkoyuna bildiriyordu. Eline, diline ve.. İ fşaat", beraberinde gözleri birdenbire AKİS/30 beklediğini de Hâlkoyunun denilen Sayarın getirdi, yapımcı FE M A masum görünüşlü, fakat kuzu postu- na bürünmüş malüm dumanlı hava âşığı kurtlara çevrildi. Suphi Kaner olayı dolayısıyla ozaten o yapımcılar pekiyi not almamışlar, bu yüzden de eni konu mimlenmişlerdi. e Sayarın hemen arkasından, sistemin gözdesi Türkân Şoray da aşağı yukarı ayni sözleri tekrarlayıp Sayarın yanında yer alınca, durum yapımcılar açısın- dan hem "ciddiyet kesbetti", hem de tedirginlik vermeye başladı. Yapım- cılar, namus konusunda ince eleyip sık mıştı. Bu. durumda, işin rengi değişmeye yüz tuttu ve hakikatle hayâl yer de- giştirdiler. Üç kadın oyuncunun ileri sürdüklerine göre, star olmak için mutlaka yapımcıların Yy na girmek şarttı. Şarttı ya, Nuray Us- lunun dışındaki Şoray ile Sayar dün de bugün de birer stardılar, Filmci- liğe gökten zenbille inmediklerine gö- re de... İşini bilmeyen çavuşlar yapımcılar, bu dehşetengiz ifşaatlar karşısında (oOhemen kendi meslek dernekleri o Türk Film. Prodüktörleri- Cemiyetini "haysiyet ve şereflerini korumak" la görevlendirdiler. Suphi Leyla Sayar - Türkan Şoray ..sirkatin söyler! dokuyan seyircilerinin gözünde itibar- larını kaybetmek istemiyorlardı. Bu, herşeyden oOönce seyircinin filmlere karşı ilgisizliğini okazanmak demekti ve il uçuruma itilen filmciliği- mizin aş dönmesi sonunda ken- dini be düşmesi anlamına da geliyordu. Şorayın ardından, küçük, soluk, yıldızlığı tartışma götürür bir başkası, Nuray Uslu ME görün- dü. O da şikâyetçiydi, o da yapımcı- ların elinden 'çok çekmi i ye kadar neler neler teklif etmişler, zavallıcık bunların hiç birini kabul etmediğinden bir türlü "star" olama- Kaner olayında nasıl densiz ve şa- şırtıcı bir "icraata" girişilmiş ise, ce- miyet, "ifşaat olayı" nda da ayni yo- lu tuttu. Şoraya, Sayara. ve Nuray Usluya birer çağrı gönderdi ve ce- miyet merkezine bir çeşit hesap ver- meye gelmelerini istedi. (o Belirtilen, gün ve saatte "İfşaatçılar" ın bitin- den biri olsun gelmedi tabii. Dün- yanın hiç bir yarinde suçlayanın suç- nması- sokan devekuşları gibi hareket ediyor- lardı. Sonunda ikinci obirer çağrıda