DİN ve AKIL YOLU azan ayında, başkentimiz gene bir takım değişik R via olaylara sahne oldu. Mesela, her semtte sokaklar dilencilerle doldu. Bunlar dinden, oruçtan, iftardan söz ederek rahatça halka musallat olmaktan çekinmediler ve ramazandır diye de tuhaf bir müsamaha ile karşı- landılar. Zabıta bunları kovalıyamadı, sokaktan geçen vatandaş, kendisine uzanan ele birkaç kuruş atarak, in- sanlık ödecini yaptığı düşüncesine kapıldı. Güçsüzüne, korunmaya muhtaç çocuğuna kol-kanat geremiyen, on- ları, insan yakışır şekilde, gerekil müessese- lerde barındırıp faydalı bir hale getiremiyen her top- lumda olduğu gibi bizde de, ilkel bir sadaka sistemi, noksan olan teşkilâtlı yardım şuurunun yerini almaya ça- -ıştI. Bir süre önce Afrika sahillerinde, binaları ve pa- zar yerleriyle oldukça nam yapmış bir şehirde görmüş olduğum bir manzarayı hatırladım: (o Dilenciler, tipki karasinekler gibi her geçene üşüşüyorlardı. Turistler dehşete düşmüşlerdi. Bir şehrin medeniyet seviyesini gök- lere yükselten binaları, yeraltı geçitleri vesaire ile ölçmek gerçekten mümkün değildir. Şehre medeniyet damgası- nı vuran şey, insanların gösterdiği manzaradır. Eğer bir şehirde ihtiyarlar, çocuklar, sakatlar el-avuç açarak mer- hamet duasına çıkmışlarsa, eğer bir şehirde pazar yerle- ri sefil küfeci yavrucaklarla dolu ise yüksek binalar, yollar, hanlar-hamamlar arlık insana hiçbir şey demez. Sadaka vererek kendi kendimizi aldatmıyalım. Bü tün umudumusu zabıtanın dilenciyi kovalamasına veya yasaklar koymasına da bağlamıyalım. Düşkünü, yardı- ma muhtaç kimseyi, barmaksız çocuğu şebekelerin eline düşmekten kurtaralım. siya için devlet başta ,teşki- lâttı müesseseler ardımlarımızı şahıslara sa- daka şeklinde değil, sanlık ödevi olarak ve insanlığı küçültmeden, bu müesseselere yapalım. Ramazan ayında dikkati çeken birşey de bazı devlet dairelerinde ve birçok müesseselerde mesai saatlerinin ciddi surette aksamış olmasıdır. Oruç tutan memur, öğ- le tatili yapmamış, buna mukabil saat 16,30'da işini ter- ketmiştir. Bu arada mesela, bir resmi satış müessesesin- de para vermek için kuyruğa giren halkın kasadaki me- murun namazdan dönmesini beklediğine şahit olduk. Doğuda, bir müslüman memlekette bulunan bir arka- daşımdan geçenlerde bir mektup aldım. Ramazan gelir gelmez, bu memlekette hayatın durduğunu, insanların dünya işleriyle ilgilerini kestiklerini yasıyordu. Düşünün, bunun sonucunda, bir memlekette ekonomik hayal ne “olur? Bu hale düşmeden, şimdiden tedbir almak lâzım: dır. İnsanlar ibadette elbette ki hürdürler ve iyi anla. şılmış, iyi uygulanan dini inançlar toplumlar için gerçek- ten faydalıdır. Ne var ki, ödevi aksattıran ve memleket- te ekonomik hayatı felce uğratan bir din anlayışı bu- günün Re uymaz ve gerçek din anlayışıyla te- nakuz halindedir. Çünkü din ve ibadetin amacı, insanı daha eme ödevlerine (karşı daha sorumlu hale getirmektir. Özellikle devlet dairelerine gösterilen bu müsamahayı anlamaya imkan yoktur. Bir süredir. aylarında, dini, gösteriş ola- rak ele alanlar, başkentin birçok semtlerinde, bu arada Yenişehirde, balkonlarından, bazen oparlörlerle, bazen ses kuvvetine dayanarak, bu işi yapmaya yetkili olmı- yan kimselere, ezan okutuyorlar. Dinin bu şekilde ele a- lınması hem sosyal bakımdan, hem de din bakımından çok mahzurludur. Atatürk büyük devrimlerini yaparken, özellikle bir nokta üzerinde durmuş ve dini sahte din- darların âleti olmaktan kurtarmak istemişti. Bu çeşit tezahürat dillin istismarlarına kolaylıkla yol açmaktadır. Diyanet İşlerinin, bu konuda halkı aydınlatması ve 7a- bıta ile işbirliği yapması zorunluluğu vardır. Çünkü bu usulsüzlükler çok tehlikeli vicdan sahtekârlıklarına yol aşabilirler. Din, en başta ahlâk prensiplerini insanlara tanıt- mak ve bunları yaymak için çalışır. En büyük değiş - mez, kaybolması kuvvetini de buradan alır. Bunun için- dir ki din şekil taassubundan kurtulmak, yolu ile, i- limle birleşmek, ve insanları ee amam için bunlara muvazi olarak gelişmek sorundadır Jale CANDAN cağına inanmış, bu imanı ve enerji- yi görmekten mahrum bütün gençle- re aşılamakta, eğitimci hasletlerini burada en iyi bir şekilde kullanmak- tadır. Derneği sık sık ziyaret eden gençler arasında fakültelere devam edip gelecek için büyük projeler bes- liyenler vardır. Bu arada bir gencin en büyük gayesi, m yakı- nındaki babadan kalma arazide bir çiftlik kurmak ve daa yetiştirmek - tir. Bunun için tavukçuluk, dernek ü- yeleri tarafından etüd edilmiş, bu çift lik hayali tatlı bir proje olarak her- kesin hayatını renklendirmiş, hayâl, bir kümes inşasının başlaması ile ger- çekleşme yoluna Ama bü- tün mesele, şimdi, gerekli sermayeyi bulmaktadır. Başka bir genç, bir satış kulübesin- > mükemmelen satış yapılabileceği- e inanmaktadır. Bunun için de Der- nek Belediyenin yardımını beklemek- te ve bazı sataş kulübelerinin Gazian - tepte olduğa gibi kendilerine verilme- sini istemektedir. Gaziantep Beledi- yesi bu konuda diğer belediyelere ön- derlik etmiş ve bu satış kulübelerin- de, görmeyen gençler çok başarılı bi/ çalışma hayatına atılmışlardır. Her insan faydandır 0 gün kar durmadan yağıyor ve gençler sıcacık atölyelerinde, ko- nuşup gülüşerek, şakalaşarak file ve sepetlerini örüyorlardı. Yönetim Ku- rulu üyelerinden Oo Saliha Hanif ile Mübeccel Tulunay onlarla beraber o- turmuş, hem yapılan işleri seyrediyor, hem konuşuyorlardı. Mübaccel Tulu- nay, AKİS muhabirine, açılıp kapa- nan, çok hafif, beyaz bastonu göster- di ve: "— İşte Avrupada, gözü görmeyen her vatandaşın böyle bir bastonu var- dır. Onu, isterse taşır, istemezse kat- lar, cebine koyar. Memleketimizde bu bastonlardan yoktun ithal edildiği veya burada yapıldığı takdirde gözle- ri görmeyenlere eri İn sag- akk — Asıl mesele halkın, doğuştan mağdur olan veya sonradan hayatta en büyük nimetten mahrum kalan bu insanlara daha yakından ilgi duyma- sı ve onları toplum içine almasıdır. İleri toplumlarda arızalı vatandaşla- rın birçok iş yerlerinde sağlam vatan- daşlardan daha yararlı oldukları ve işlerine daha büyük bir sadakatle sa- rıldıktan tespit edilmiştir ve bunun için, kanuni (zorunluluk olmasa da, bunlardan, toplum, iş yerlerinde fay- anmakta, bu İnsanları gerçekten faydalı hale getirmektedir" diye ko- nuştu.