16 Kasım 1963 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 29

16 Kasım 1963 tarihli Akis Dergisi Sayfa 29
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

me girmiş, fermanla oturup kalkmış, eşini ortaklarla paylaşıp, kocasının bir sözü ile boş düşmüştür. anzimat devri, kızlara okul kapı- larını araladı. Kadınlar bundan sonra yetiştiler. Kadın yazarlar gibi birçok erkek yazarlar da kadın haklarım sa- vunmaya başladılar, fakat kadın dev- rimlerinin yapılabilmesi için çok kuv- vetli bir şahsiyetin, bir liderin türk toplumuna sahip çıkması o gerekiyor- du. Beklenen lider, Mustafa Kemaldi. Demokratik Türkiyede Kadın jetiklâl Savaşında türk kadını hiçbir yeni hak kazanamadı ama, gelecek- teki haklarını hak edecek büyük ödev- ler başardı. Prof. Afet İnan bundan sonra, "De- mokratik Türkiyede Kadın" başlıklı bölümde Atatürkün kadın devrimleri- ni ve bunların sonuçlarını bir bir ele almış, bu arada, yarına umutla ba- karken Medeni Kanunda, aileyi koru- ma amacı ile, erkeğe tanılan bazı ufak tefek farklı haklardan da bir bir bah- setmeyi ihmal etmemiştir. Meselâ er- kek, karısının çalışmasına mâni ola- bilir ama, bu konuda tam bir hakka sahip değildir. Mahkeme aksi yolda karar verebilir. Bir kadın, eşinin mu- vafakatini almadan ticaret yapamaz. Ailenin oturacağı evi erkek seçer, ve- saire.» Bu teferruat hariç, bugün Türki- yede kadınla erkek her sahada aynı eşit haklara sahiptirler. Hakların bü- tün Türkiyede aynı şekilde uygulana- bilmesi ise cehaletin eğitim Ve Öğretim- le yenilmesine bağlıdır ve bütün ça- balar bu yolda birleştirilmelidir. Moda Deri ceketler gpor moda, deri ve süed ceket ve mantoları tekrar o sahneye çıkar- mıştır. Bunların özellikleri çok ince, yumuşak, sancı oluşlarıdır. Meselâ, İnce süedden yapılmış bir spor tayyör, dar eteği ve vücuda yakın yumuşak ceketi ile kadına ayrı bir serafet ver- mektedir. Deri mantolar da aynı şekil- de vücuda yakın olarak ( biçilmiştir, hattâ redingot biçimi olanlar da var- dır. Deri ve süed tayyörler, deri ve sü- ed mantolar daha çok spor ayakka- bı ve renkli çoraplarla kullanılmakta- dır. İçi kürkle vefa kürk taklidi ısıtı- cı kumaşla kaplı kışlık deri paltolar, trukarlar da çok modadır. Kara Çarşaflı Aday ve Ötesi Meli bir belediye meclisi adayı, basın toplantısına karaçarşafı ile katıl- mış ve karaçarşafın ekonomik olduğuna ileri sürerek (propagandasını yapmış. Bu adayın bu vesile ile kendi kendisine propaganda yapmayı amut ettiği açıktır. Bu gibi olaylar, böyle acayiplikler Batı ülkelerinde de oluyor denilebilir. Gülünç kıyafetli bir kadının aday olması ve bu kıyafet içinde basın toplan- tısı yapması gerçi çok şaşırtıcı değildir ve demokratik seçimlerin böyle tu- haf manzaralara sahne olduğa öteden bert bilinen birşeydir. Bir akıl hasta- sı çıkar, devlet başkanlığına adaylığını koyduğunu söyler, acayip fikirlerin savunucuları, acayip kıyafetler içinde, sokaklarda acayip nutuklar çekerler, hattâ en ileri toplumlarda bazen en geri fikirlerin bile, Seçim zamanlarında ortaya çıktığı görülür. Bunlar seçimlerin çeşnisridir biraz. Ancak o memle- ketlerde halk acayip adayları, ancak vakit geçirmek için, gülerek Seyreder. Biz bunu yapamıyoruz. Kürsüden halka fazilet dersi veren top sakallı bir sahte dindar, bir karaçarşaflı aday, memleketin bilinen siyasi partilerine da- yanarak, ortaya çıkmışlardır. Bunlar bugün şehir meclislerine, yarın Büyük Millet Meclisine gelebilir ve memleket meselelerinde söz sahibi olurlar. İşte bunun içindir ki, Ataya hesap verdiğimiz şu 25. ölüm yıldönümünde bir ka- raçarşaf, bir top sakal, haldi olarak, bize endişe vermekte ve ufkumuza ka- rartmaktadır. Demokrasiye bütün gücümüzle inanıyoruz. Onu, daha iyice tanımadan, ona gönül vermiş sevgililer gibiyiz. Bu ateşle ona fethetmeye azimliyiz. An- cak, bunun için evvelâ cehaleti yenmemiş şarttır. Çünkü demokrasinin baş düşmanı cehalettir. Bir yobazın, bir karaçarşaflı adayın ey almamaları ba- na bağlıdır. Cehaletin yok edilmesi, bence, herşeyden önce aydınlarımızın aydın bir yol üzerinde birleşmelerine, bir anlaşmaya varmalarına bağlıdır. Oysa ki, bizdeki aydınların hepsi ayrı bir telden çalmaktadırlar. Dikkat ettim, en atak topluluklarda bile aynı amacı güden aydınlarımız, bir teferruat yüzün- den anlaşmazlığa düşüyor, amacı unutuyor, dâvayı terkediyor, hatta dâvayı baltalamakta mahsur görmüyorlar. Milli Eğitim politikamızdaki anlaşmaz- lıkların çoğa bu yüzden meydana gelmemiş midir? Köy Enstitülerini bazı noktalardan tenkit edenler, onları toptan yıkmakta mahzur görmediler. Halbuki enstitüler köye yalnız okuma-yazmayı değil, ekonomik kalkınmayı sağlıyacak olan teknik bilgileri de götürecekti, köyü gerçek mânada kal- kındıracaktı. Bugün aynı insafsız hücumlar, karşılarına hedef olarak İmam Hatip okullarını almış bulunuyorlar. Sahte dindarları yok etmek için aydın din adamı yetiştirmek dururken, müesseseleri gözü kapalı itham etmekte ne fayda vardır? Köy Enstitülerini açıp köyü kalkındırma ve bir yandan da memlekete aydm din adamı yetiştirme fikirleri telif edilemez mi?. Her alanda birbirine zıt cephelere ayrılmak belki tartışma sanatında çok ilerleriz ama, memle- ket yararına birşeyler yapmış sayılmayız. Aydınların bu tartışmalarından se en başta karaçarşaflılar, yobazlar faydalanırlar. Jale CANDAN

Bu sayıdan diğer sayfalar: