Ss Ii N Filmcilik Getirticilik ve ötesi kapısındaki, filmciler otarafından fener" tabir edilen büyük ve çok renkli afişinde birbirine ogirmiş birçok adamın boğuşmasını o temsil eden sinemadan çıkan kalabalıktan biri, ötekine şöyle diyordu: — Doğrusu, bu kadar incir çe- kirdeğini dolduran: film de getirtil- mez. Yazık bu milletin dövizinel!.." Bu çeşit bir yargı, bugün bütün türkiye sinemalarında gösterilen ya- bancı menşeli filmlerin yüzde doksa- nı hakkında büyük bir rahatlıkla ve- rilmektedir ve seyirci, bu konuda yerden göğe kadar da haklıdır. Ver- gi indirimi dolayısıyla daha çok ka- zanç sağlamak isteyen sinema salon- ları sahipleri de son birkaç yıldan bu yana, yabancı film yerine yerli filmleri tercih etmektedirler. Yüzde Yabancı filmler meselesi yy iyece yabancı film getirtlciliği- nin geşmişi, yerli film yapımcılı- gından da eskidir ve 1950'den sonra- ki yıllara kadar da yerli filmciliği- mizi sürekli olarak baltalamış, geliş- na alt bir salonda vizyona sokmak ve da getirticiye iyi film seçme zorun- luğunu duyurmamaktadır. Türkiyeye getirilen yabancı film- ler, çokluk, piyasaya (o çıkarıldıktan en ar iki yıl sonra getirtilmekte ve bu iki yıllık zaman aşımı süresi, fil- min gerçek değerini düşürmektedir. Meselâ, bugüne kadar gösterilmeyen, fakat dünya vizyonunu tamamlamış, gazetelerden adını sanını oduyduğu- nu» nice filmler sırf fiyat kırılması yüzünden alınmamakta ve yıllık lis- telerden türlü açık kapılar buluna- rak çıkartılmaktadır, Getirtici şirketler yine çoğunluk- la iyi ve sanat değeri olan filmleri almaktan ısrarla okaçınmaktadırlar. seyirci bu kaçınmanın gerçek sebe- bini bilmediğinden, getirticiyi bilgi- E M A sizlikle ve daha çok, zevksizlikle suç- lamaktadır. Halbuki ortada olan ger çek şudur: İyi ve sanat değeri olan filmler, fiyatları yüksek ve 'a" sını- fı filmlerdir ve tabii olarak, "b" ve “c" sınıfı filmlerle satış listelerinde bir tutulmamaktadır. Geriye okalan "a" sınıfı dışındaki filmler ucuz pro- düksiyonlardır ve Oucuz fiyatlarla listelere konulmuşlardır. Rejisörleri, senaryocuları, teknik ve oyuncu kad- roları da ona göredir. Getirtici Şir- ketler, satın aldıkları yabancı film- lerin vizyonlarında sınıflararası de- gişik bir "eğlence resmi" ödemedik- leri için, seçmeye gitmemekte ve u- cuz filmleri tercih etmektedirler. Madalyonun iki yüzü yabancı yapım şirketleri, her çeşit seyirciyi dünya pazarının se- yircisini' gözönünde Oo bulundurarak her sınıftan filmler yapmakta ve lis- telerini ona göre düzenlemektedirler. Bu listelerde müzikaller, polisiyeler, western'ler, aşk filmleri ve başka tür filmler yer almaktadır. Satıcı şir- ket, alıcı- şirkete yıllık prodüksiyon listesini sunmaktadır. Çok o kazanç düşünen için yapılacak ilk şey, ucuz filmleri kapatmak olacaktır ama, sa- tıcı şirket buna kolay kolay razı ol- mamaktadır. Alıcıyı -kendisine epeyi pahalıya mal olmuş "a" sınıfı film- terinden de almaya zorlamaktadır. Bizde birinciyi yani tam listeyi- he- men kabullenen tek bir getirtici şir- ketin dışında kalanlar, başka yolları denemektedirler. Bu da, yakın bir ül- keden -meselâ Yunanistan gibi- Tür- kiyede gösterme hakkını ortak satın almak, ya da Ortadoğu pazarının i- dare edildiği Paris üzerinden daha u- cuza kapatmaktır. Yunanistan ile gerlendirme ile satın almaktadırlar. birkaç yıldır o Hollywood ve fransız sineması, pazarlarını giderek italyan filmlerine kaptırmaktadır. Bü- tün dünya sinemaları ucuz, ucuz ol- duğu kadar da incir çekirdeğini bile doldurmayan bir takım italyan men- seli sinema- e açti oynatmak- la meşgu Büyük ço unlu sinema salonu sahibi olan getirtici şirketler de bun dan gerektiği kadar faydalanmasını bilmekte, renkli, sinemaskop ve göz boyayıcı nitelik taşıyan nekadar uy- durma italyan filmi varsa, mal bul- Samsonların akıl almaz derecede gü- lünç serüvenlerini anlatır filmler üç yıldır türk sinema salonlarını Adeta istilâ etmiştir ve etmekten de geri durmamaktadırlar. Getirtici şirket- ler, o 1000-1500 dolar civarında deği- şen bir fiyata satın aldıkları bu çe- şit filmleri yerli filmlerin karşısına rakip olarak sürmektedirler ve iki yıldan beri de iyi netice almaktadır- eğlence resmi"ni hafiflettir- mekte ve sinema salonu o sahibinin yerli film oynatımını giderek engel- lemektedir. Üç ile yedi gün arasın- daki gösterme hakkı bir yerli filmin fiks ya da pursantaj gösterme hak- kından tabii çok daha ucuzdur. Yerli sinemamızın bu yeni doğan rakip karşısında tutunman ise ancak kendisini yenileyip aşmasına bağlıdır ki, m için er geç bunu yapa- caktı AKİS/31