yüzde 100'ü, Turgut Göleye göre ise yüzde 90'ı kendilerindendir ki nisbet yüzde tam 190'ı bulmaktadır. Bu, Kurultayın arefesinde taraf- ların nasıl bir balon uçurma ve ken- dini oyalama gayreti içinde bulun- duklarının en eğlenceli delilini teş- kil etmektedir. Ama pazar günü İz- mirde yapılan kongrede olup bitenler iyi gözden geçirilecek olursa, haya- lin koyusunda olanın Gülekçilerden ziyade Genel Merkezciler bulunduğu gerçeği kolay oltaya çıkar. Nitekim Adanadaki aday yoklamalarında da Kemal Satır, aynı cins bir "pembe rak dahi listeye girememiş ve kur- hili Elâzığa kapağı atmakta bul- İni bayram zmir Fuarı içindeki Sibel (Pavyo- İlinde yapılan ve 396 delegenin s tirakiyle icra edilen kongre, C.H.P içindeki çekişmelerin tipik bir örne- ğini verdi. Kongrede bir değil, iki de- gil tam dört hizip çarpıştı ve her biri, kuvveti çapında muvaffak oldu. Çekişmede üzerinde durulacak nok- ta İzmir C.H.P. teşkilâtını yıllardır avucunda tutan Dr. Lebit Yurdoğlu- nun yenilgiye yakın bir muvaffaki- yetsizliğe uğramasıdır. Yurdoğlunun bu yenilgisinin tek sebebi "Ne olur- sa olsun, Genel Merkeze hayır!" pa- rolasından doğmaktadır. Şimdiye ka- darki mücadelesinde Genel Merkezin karşısında bulunan Yurdoğlunun Ge- nel Sekreter Yardımcılığına getiril- mesiyle gelişen olaylar, İzmir İl Kongresinde apaçık ortaya çıktı. Herşey kongreye birkaç gün ka la oldu. Yurdoğlunun şimdiye kadar yanında bulunan ve parti için müca- delelerini beraberce yaptığı o Muam- mer Eriş -Buca İlçe Başkanı- son gün Yurdoğlunun yanından ayrıldı. Erişin Şevket Adalanın yanında yer alması, sadece ve sadece Yurdoğlu- nun Genel Merkezin adamı olmasın- dan ileri geldi. Nitekim kongre bo- yunca Yurdoğlu ve arkadaşları, ken- di adamlarının birer birer aleyhlerin- de bulunduklarını gördükçe dudakla- rını ısıldılar ve: Hayret! Hepsi arkadaşımızdı" demekten kendilerini alamadılar. Yıllar yılı Yurdoğlunun karşısında, Genel Merkezin yakını bilinen Adala- nın İl Başkanı seçilmesi bundan ötü- rü oldu. Şayet İzmir İl Kongresinde İnönünün alelacele, Özel Kalem Mü- dürü tarafından Fuarın Lozan kapı- sındaki telefonu vasıtasıyla Yurdoğ- luna ilettiği mesajı da olmasaydı Ge- nel Merkezcileri temsil eden Yurdoğ- lu ve taraftarları belki de kürsüye gelmek fırsatını dahi bulamıyacak- lardı. İzmirde sadece Adalanın listesi oy toplamadı. Yurdoğlu ve etrafındaki- ler de İl Yönetim Kuruluna 7 kişi soktular. Bunun yanında Dündar Soyar, Orhan Rahmi Gökçenin hizip leri de birer ikişer isim listeye ka- tabildiler. Yurdoğlunun dışında her üç hizbin oy almasının tek sihri Ge- nel Merkeze karşı olmaktır. Bu ni- telik her kongrede oy almak için kâ- fi, gelmektedir. erin hayali neticeler şüphesiz ki Genel Mer kezcilerin zaferi değildir. Ama Dörtler de, bunları kendi zaferleri düşmektedirler. Gülek, Göle, Doğan faallerinden Turgut Göle cakalı cakalı şöyle de- di: "— Bizim Genel Başkanlıkla bir alış verişimiz yok.. İnönü, bizim de Genel Başkan adayımızdır. Kurultay da bize oy verecek delegeler İnönü- ye de oy verecekler... Ama bir yere kadar. O yer İnönünün bir hizbin ba- YURTTA OLUP BİTENLER şını çektiğini ai yerdir. Şa- yet böyle olursa e başımızın ça- resine elbet mz. Göle bunları söyledikten sonra i- lave etti: "— Bizim Genel Sekreterlik mü- cadelemiz de yok.. Genel Merkezle o- lan mücadelemizin özünü Parti Mec lisi ile Haysiyet Divanı seçimlerinde kendi taraftarlarımızın Oo kazanması gayreti teşkil ediyor. Ama şunu söy- liyeyim ki, Gülekçi değiliz! oErimci, Doğancı, Göleci diye de bir problem yok.. Derdimiz Genel Merkezin şim- diki kadrosunu değiştirip, yeni bir e- kip kurmaktır. Bunda da muvaffak olacağız Gerçi hâdiselerin istikameti, C.H. P. de bir ekip değişmesinin olacağı - nı ve çok fosilin bu defa yerini genç lere bırakacağını göstermektedir a- ma, bunun Göle tarafından kehaneti yapılan değişiklikle bir alâkası bu- lunmadığı aşikârdır. Kurultayda Ge nel Merkezin aleyhinde olan, fakat Gülekle Dörtlerin hiç lehinde olma- yan bir İki esecektir. Bu, daha zi- yade, nünün partisine Ankara komsesimde verdiği ve bu pazar Ma- ye realiteleri hakkında büyük lâflar mı edeceksiniz? Hani hani dinimiz ve ilmimiz, ya İlhan Selçuk ı A. E. Başgil da medeniyetimiz ile Kadirli Kaymakamımız ve- ya vergi meselemiz ile Kaldorumuz? Hayır, ha- yır.. Bunlar için hâdiseleri gidip de yerinde gör- mek bir yana, Türkiyede bulunmaya dahi lüzum yoktur. Atarsın kapağı Cenevreye veya Parise, alırsan etrafına sakallıları, onlar seni üstad diye diye pobpohlarlar, çalarsın kaşığı "Ermeni Ma- dam"ın pişirdiği kuru fasulyayla pilâva ve konu- şursun da konuşunsun. Hızım alamadın mı, çe- kersin kâğıtla kalemi eline, bir yazı döktürürsün. "Böyle hükümetin, böyle devletin, böyle topla- mlın, böyle dinsizlerin, a sosyal oadaletin.." Allahını seven tutmasın Daha cakalı olmak istersen, ilâve de edersin: "Bir fransız bana, bizim hakkımızda dedi ki.. Diyorlar ki..", gazeteleri ne zaman türkçe yazmaya başladılar, Atmaştayn ne zaman türk oldu? Zira Cenevre sakini Ali Fuat Başgil hiç olmazsa fransızca tın- gırdatır ama, Paris sakini İlhan Selçukun bildiği, kuş dilinden sonra "biraz türkçe"dir ve oğlan Parise "Üç ayda fsansızca" öğrenmek için git- miştir! Hey yarabbi, bizde fikir hayatı da bu! Evet, bir aletin sesi uzaktan hoş gelir ama, o âletin adına davul derler, davul! AKİS/15