Ev kadını “hazır yiyici" değildir!. Jale CANDAN yüma İrfan Serhanın Cumhuriyet gazetesinde çıkan ve "Kadın ve Ev- lilik" başlığını taşıyan yazısı Ankaralı ev kadınları arasında büyük tepki yarattı. Sosyal konulardaki çalışmalı, değerli yazılarıyla tanıdığı- mız yazar, bu defa aile müessesesini ele almış ve ailedeki ekonomik ve sosyal aksaklıklardan daha çok kadım sorumla tutmu Serhan, kadının tıpkı erkek gibi çalışmasını ve evin geçim yükünü erkekle paylaşmasını istemektedir. Buna toplum kalkınması, ailenin mut- luluğu ve özellikle kadının bağımsızlığı, kadının yükselmesi bakımından özlemektedir. Bugün dünyanın ekonomik şartları zaten, "Kadın dışarda çalışmalı mı, yoksa çalışmamalı m1?" sorusunu ortadan kaldırmıştır. Ge- ri kalmış toplumlar, kalkınmalarını, ancak bu toplumlarda heba olup gi- den iş gücünü yerine harcamakla yapabileceklerdir ve bu, büyük çapta kadının, bu toplum çalışmasına katılmasıyla sağlanacaktır. Gerçek bir kadın - erkek eşitliğinin ekonomik bağımsızlık yolundan geçtiği ise üze- rinde tartışma kabul etmiyecek bir gerçektir. Ne var ki bu, bizi yalnız Türkiyede değil, bir çok ileri demokrasilerde ve hatta Amerikada kabul edilmiş bir sistem içinde, evinde ağır işçi, fakat aynı zamanda bir fikir işçisi olarak çalışan ev kadınının yaptığı işi küçümsemek gibi yanlış ve haksız bir hükme götürmemelidir. Çok yakın bir zamanda Amerikada yapılan testler, ev kadınının, hem de evinde Alet edevatla çalışan ev ka- dınının, I numaralı ağır işçi olduğunu meydana çıkarmıştır. Yani bir ev kadını evde bir maden işçisinden daha çok enerji sarfetmektedir ve bu ağır işçi aynı zamanda "evi yönetmek" gibi çok ince bir iş ve çocukla- rı yetiştirmek gibi çok bilgi istiyen bir ödev başarmaktadır. Birinci Dünya Harbinden sonra, kadının çalışma hayatına atılması ile, bir ara değerini kaybetmiş gribi görünen ev kadınlığı, bugün ileri toplumlarda ar- tık en yüksek seviyeye ulaşmış ve değerini bulmuştur. Bunun içindir ki meselâ Şimal demokrasilerinde ev kadınlığı sigortalara bağlanmış ve bir hazır yiyicilik olarak değil, bir önemli iş olarak ele alınmıştır. Ayrıca Amerikada olduğu gibi, vasıtalı usüllerle garantiye bağlanmıştır Geçen Nisan | ayında Atmada toplanan Dünya Ruh Sağlığı teşkilâtı azmanları, ruh sağlığı konusunda en çok ailenin ve aile içinde kadının rolü üzerinde durmuşlardır. Ev kadınlığı gündenğüne daha çok bilgiye ihtiyaç göstermekte, o nispette de önem kazanmaktadır. Evini yöneten kadın, toplumun yönünü tayin eden bir büyük kuvvettir. Fatma İrfan Serhan, yazısında, köy kadınının eşine yardımcı oldu- gunu, evlendiğinin sabahında tarlaya çalışmaya koştuğunu söylüyor ve haklı olarak da, onun evlilik anlayışını övüyor. Fakat yazar, şehir ve ka- saba kadınına aynı cömertliği göstermiyor. Serhana göre, şehir ve kasa- balarda yaşıyan kadınların büyük çoğunluğu evlenmeyi Ur geçim aracı, bir rahata kavuşma, yiyip içip süslenip gezme olarak görmekte ve ev- lilik hayatına bir eş olarak değil, bir "hazır yiyici", bir "sömürücü" veya "hizmetçi" ibi (o girmektedirler. ehir oOve o kasabaları- mızda yaşıyan kadınlarımızın büyük çoğunluğu dışarda çalışmasalar bile evlerinde geceyi gündüze katarak çalışan, türlü güçlüklere göğüs geren ev kâmlarıdır. Serhan bunları mı kasdetmiştir, yoksa büyük şehir- lerimizde, hiçbir iş tutmayan ve maalesef, avlak kadınlardan mı bahset- mek istemiştir, bilmiyoruz. Fakat şunu da unutmamalıdır ki, büyük şe- hirlerimizde görünen Ur küçük aylak kadın azınlığı bugün Anadolumu- zun bazı bölgelerinde iki-üç kadın alarak, kadınları tarlaya, her çeşit işe sürerek, "yiğit çalışmaz" deyip kahvehanelerde ömür çürüten sömürücü erkeklerin yanında pek kayda değer Ur yekün tutmaz Evet, ailede çoluk-çocuk, kadın-erkek elele çalışmalıdır. Dışarda çalışan ev kadınına erkek de evde, ev işlerinde, çocuk bakımında hiç ol- mazsa yardımcı olmalı, yük gerçekten de hep beraber kaldırılmalıdır. Şair, hoşlandığı kıza evlenme teklif edince kız, "Sen beni rahat ettiremezsin" demiş. Kabahat biraz da şairde değil mi? Kızların yalnız dış görünüşle- rine değil de biraz da içlerine bakmasını bilseydi, belki başka bir güzelin önünde eğilir, başka bir cevap alırdı. Kadının, evliliği bir geçim aracı olarak görmesi hatadır elbet de, kadın için küçültücüdür de. Ama erkek- lerin, hatta en iyi yetişmiş erkeklerin, evlenecekleri kadınları yalnızca vücut ölçülerine veya saç rengine göre değerlendirmeleri de aile için za- rarlı bir tutumdur. Erkeğin kadına, hala yalnızca bir dişi olarak bakma- sı, bizim sosyal yaralarımızdan biridir. Bugün içerde ve dışarda çalışan kadının yaptığı bir iş de bu konuda erkeği eğitmektir. rının kullanmasından şikâyetçidir. Gecekondu dâvası, hiç şüphe yok ki, çok yönlü bir dâvadır. Memleketi- mizdeki nüfus artışı, Zirai nüfusun köylerden şehirlere akmasına sebep olmuş ve şehirlerin bu halkı işçilik, işportacılık, şoförlük, hamallık, hiz- metçilik, çamaşırcılık, değnekçilik gi- bi işlerle besleyebilir duruma geçme- si, büyük şehirlerin etrafının gece- kondularla sarılması sonucunu doğur- muştur. Verimsiz toprağın fazla nü- fusu doyuramadığı ileri sürülebilirse de, köy hayatının artık, şehir haya- tının cazibesi yanında köylüye ağır geldiğini de hesaba katmak lâzımdır. Yani bu olayda köyün itmesi kadar, şehrin çekmesi de banla konusudur. Demek ki gecekondu davasının halle- dilmesi çoğu zaman düşünüldüğü gi- bi, yalnızca belediyelerin başarabile- cekleri bir iş değildir. İlgililer, iyi düşünülmüş bir toprak reformunun, tarım sistemine getirilecek değişik- liklerin, eğitimin, köylüyü köyüne daha çok bağlıyacağına ve köy itme- sine böylece mani olunabileceğine i- nanmaktadırlar. Köylerin büyütüle- rek kendi kendilerine yeter duruma geçmeleri de dâvaya hizmet edecek- tir. Şehrin çekmesine karsı düşünü- len şey ise, sanayi bölgelerini oyay- mak, merkez şehirlerin etrafında peyk şehirler vücuda getirmektir. Bizden evvel dünyanın birçok büyük şehirle- ri aynı meselelerle karşılaşmış (o ve deplantasyon denilen usullerle, fabri- kalar, sanat okulları, hastahane gibi büyük teşekkülleri taşıyarak şehirle- ri saran kalabalığı dağıtmaya muvaf- fak olmuşlardır. Halk siteleri v. programa göre Ankaranın ge- cekondu dâvası dört - beş sene içinde halledilecektir. Teni gecekon- du katiyen yaptırılmayacak, buna karşılık, gecekondularda oturan halk, “halk siteleri"ne nakledilerek, bun- dan sonra gecekondular yıktırılacak - tır. İlk halk sitesinin inşasına Yeni- doğanda başlanmıştır. Evler iki oda, bir hol, bir salon, mutfak ve banyo- ya sahip olacaktır. Bunların ayrıca da duvarla çevrilmiş bahçeleri, fenni kümes ve arı kovanları bulunacaktır. Fakat programın başarı kazanması dır. Bu ise, yanlış bir politik düşünce yüzünden bir hayli zor bir iş halini almıştır. Gecekondu dâvası halledil- mediği takdirde, büyük şehirlerin sos- yal problemleri artacak, belediye hiz- metleri iflâs edecek ve büyük şehir- ler içinde kendi kanunlarından başka kanun tanımıyan, fakirlik dokunul- mazlığı altında sefaleti de, politikayı da istedikleri gibi istismar eden ye- ni ağalar türeyecektir. AKİS, 10 EYLÜL 1962