Haftanın İçinden Bir BB”; dostlar bana, "Yahu, sen hiç sinirlenmez mi- in?" diye sorarlar. Bahsettikleri konuda, hiç sinir- lenmem. Bahsettikleri konu, her Allahın günü orada burada çıkan yazılardır. Seneler var ki bir takım kim- Mer uğraşıp dururlar; Onu yazarlar, bunu yasar- . Bütün bu yıllar içinde adeta bir "Damat bey Ede- biyatı" teşekkül etmiştir. Neler dememişler, neler uy- durmamışlar, neleri istismara kalkışmamışlardır. Hele bazı sütunlar vardır ki, benim için çalışıyor dense ye- ridir. Her çeşidinden, her cinsinden, her meşrebinden bu kalabalık, bazen aklını başına devşirir. "Adamın reklâ- mını yapıyoruz, be!" der ve bir süre ge "Bahsetmemek suretiyle aleyhte propaganda" yı dener. Ne zaman pat- layacaklar diye, eğlenerek beklerim. Bir gün, bir hafta, bir ay sabrederler, nihayet dayanamaz gene başlarlar. Söylerler, söylerler, söylerler. Hiç tutmadığımı, sade- ce tınmadığımı değil, zerrece sinirlenmeden kendi işi- me baktığımı görünce kendi kendilerini yerler. KİS'in, bir çetin mücadelenin dün de, bugün de içinde olduğunu herkes bilir. Bu mücadelenin safhaları bizim lehimize bittikçe düşmanlarım artmıştır, düş- manlarım kavilleşmiştir. Hücumlar yapmışızdır, kam- panyalar açmışızdır, karşımıza hedefler almışızdır, in- safsızca darbeler indirmişizdir, çok oyunu bozmuşuzdur. "Sütten çıkmış kaşık" olduğumuzu iddia edecek deği- liz. Dünya kadar adamda, bir kaç belirli çevrede unutul- maz kuyruk acısı bırakmışızdır. Ama bir tek gün, ya- zılanlara ve söylenenlere cevap yetiştirmeye kalkışma- mışızdır. Beraber çalıştığım arkadaşlarımın tepelerinin EA "Yok, bu kadarı da olmaz!" diye isyan ettikle- "Ağızlarının payını verelim" talebiyle ayaklandıkla- rı “olmuştur. Hep yatıştırmışımdır, hep sükünet tavsiye etmişimdir, hep "Değmez" demişimdir. "Değmez!" Sır buradadır Fransızların Aristide Briand'ı hiç kızmazmış. Pa riste bir gün kendisi hakkında dünya kadar söylenti çı- karılır, aleyhinde haber uydurulur, hikayeler gine nükteler yapılırmış. Briand zerrece nmursamazmış. gün, bundaki kerameti sormuşlar. Gülmüş. Bikader ben bekârım. Akşam olup ta eve gidince, hiç kimse bana benim hakkımda şunların, şunların, şunların den- ni söylemez ki.. O yüzden kafam dinç kalır. Duy- m bile.." demiş. Ben bekâr değilim ama, benim ka- rım bil gelmiştir. Kocasıyla uğraşanlar, babasıyla uğraşanların yanında devede kulak bile değildir. Cim karnında, bir noktadır. Bu sükünet aslında, Basının ya da Sokak Gazetesi nin gerçek kudretini bilmekten gelmektedir. Ben 19 se nedir Basın hayatındayım. 19 senedir yalanla, esassız kampanyayla, şamatayla, iftirayla, çamur atmakla bir tek kimsenin yıkıldığını, bir tek kuvvetin zedelendiğini görmemişimdir. Eğer hücuma uğramış bir kimse yıkıl- mış, bir kuvvet zedelenmişse ya ortada bir gerçek var- dır, ya da sinirler dayanmamıştır. "İftira et, İftira et! AKİS, 3 EYLÜL 1962 hasbıhal , bir tavsiye Metin TOKER Mutlaka izi kalır.." derler Bu, mağlüpların, namert me- todlarla yenildiklerine kendilerini inandırmak için bul- dukları bir teselli vasıtasından başka şey değildir. İf tiranın izi kalır mı, kalmaz mı o bile pek belli değil- dir. Ama kalsa bile, bu, üstesinden gelinmeyecek bir iz olmaktan çok uzaktır. Böyle olmasaydı, dünya yaşanı- ur halden çıkardı, İki baldırı çıplak, gürültücüdürler diye, memleket hayatına sahip olacaklar! Nerede bu bolluk? 19 senedir görmüşümdür ki bir fiskeyle yıkı- lanlar ve iskambil kâğıdından şatolardır ve Bası- nın kuvveti gerçeği söylediği nisbettedir. Suların boşu boşuna Bularaızlaı olur. Hiç füturu bozmadan, bek- lemek lâzımdır. O an bir hata yapılmadı mı, sırtın oyun- la yere gelmesine imkan yoktur. Bütün, bu "söylenenler, denilenler, anlatılanlar" karşısında bir tek akıllı davranış vardır. Asılsızlara hiç aldırmamak. Bir gerçeğe dayananlar varsa hulus ile, belirtilen o kusuru düzeltmek. Hiç olmazsa "Ha, demek dışardan öyle görünüyor.." diyebilmek ve gerekli tedbi- ri almak. Ahmakça davranış ise bağırmak, çağırmak, saçı başı yolmak, kendini yere atıp tepinmek, küfret- mek, yarışa çıkmak, dünyayı zehretmektir. Bu sözler niçin? Meclis açılıyor. Türkiyenin kaderi Mecliste, şu ilk aylar içinde Koalisyon partilerinin ve hususuyla C.H.P. nin hareket tarzıyla sıkı sıkıya alakalıdır. Her şey gös- teriyor ki en adi cinsinden bir obstrüksiyon gayreti bir avuç ekalliyete hâkim alacaktır. Memleketin son bir kaç aydır hissedilir eke iyiliğe doğru gittiğini, her- kes gibi onlar da görmektedirler. Bunu baltalamak için Meclis dışındaki çalışmaları hüsrandan başka şey getir- lardır. Bir tek başarı ihtimalleri vardır: C. H. P. yi aynı yala sokmak. Ama C. H. P. geniş yürekle tebessüm etti i, C. H. P. liler oturdukları yerden gülüp alay etti mi, hücumları sinirsiz ve nüktedan bir kaç hatip defetti mi, Koalisyon ortaklarını da ilzam edecek sinirli, tadsız laf- lar söylenmedi mi ve en mühimi döğüşe, küfüre, sıra vurup süküneti bozmaya kalkışılmadı mı memleket ve demokratik rejim bir kaç haftada bir kaç fersah yol ala- caktır. Tas aylarının getirdiği selah, perçinleşecektir. Memleket o azgın politika esnafının, kendi yazdığını kendi okuyan gecikmiş Don Kişotların tutturdukları e farklı meselelerle meşguldür ki Mec- liste C. H onları tecrit etti mi, babası tutmuş arap- tan fazla ie MY ve kaderimizle (o oy- nayamayacaklardır Mecliste kuvvet gösterisi, sinirlere hâkim olmada gösterilecek kuvvettir. Koalisyon partileri ve o bilhassa GC . "Kuvvetlilerin Tebessümü" ile gülemezlerse, her şeyden ümidi kesmek için bütün ebeni ortaya Çı- kacaktır.