YURTTA OLUP BİTENLER ler Sunayın yanında, Gürselin Muha- fız Alayının Komutanını da gördüler ve önemli hâdiselerin cereyan ettiğini daha iyi anladılar. İnönü ve Sunay, bir saatten fazla süre görüştüler. Başbakan, görevini bırakmaya kendisini mecbur eden se- bepleri, çeşitli çevrelerden gelen güç- lükleri bir defa da (Genel Kurmay Başkanına anlattı. Ya, memleketin ihtiyaçlarına uygun olduğuna inandı- ğı bir hükümeti kuracaktı, ya da hiç, kurmayacaktı. Her halde günü gün etmek veya görünüşü kurtarmak için bir topluluk toplamak bahis konusu değildi. Genel Kurmay Başkanı, Gür- sele ifade ettiği görüş ve temayülü İsmet Paşaya da anlattı. Bütün güç- lüklerin bertaraf edilebileceği kanaa- tini söyledi. Ama İnönü, Sunay çıkar- ken kendisini yakalayan gazetecilere "Kabineyi kurmayacağım" demek su retiyle Genel Kurmay Başkanına ver- diği cevabı belli etti. O gece, Çankayada ve Genel Kur- may Başkanlığında ışıklar geç vak- te kadar yanık kaldı. Gürsel, sorum- luluğun şimdi omuzlarında olduğunu biliyordu. Genel Kurmay Başkanlığın- la ise komutanlar durumu görüşüyor- lardı. Ama, başkentin ışıkları yanık kalan yerleri bunlardan ibaret olmadı pusuda "vakit'i bekleyen başka te- mayül sahipleri de bir çıkış yapma- -ın zamanı olup olmadığım kendi a- ralarında görüştüler. Başkent, sinirli K oalisyon görüşmelerinin uzama- sını ve zaman zaman anlaşmaz- lıklar belirmesini haklı, tabii, ma- kul göstermek isteyenler bir gerçe- ği belirtiyorlar: — Her koalisyon, bir uyuşmadır, görüşlerin telifidir!" Doğru. Aynı şekilde, demokratik bütün memleketlerde bu çeşit buhranların vukua geldiği de doğrudur. Amaüzerinde herkesinittifak şında çekişe çekişe pazarlık masının haklı, tabii, makul tarafı mevcut mudur? Cevabı aranılan su- al budur. Türkiyenin sosyal ve ekonomik meselelerinin çözüm yolu bekledi- ğinde herkes müttefik. Aksi halde, rejimin yaşamayacağını da herkes biliyor. Herktesin bildiği bir başka nokta, politikacılara karşı duyulan güvensizliğin onların şahıslarından sisteme sirayet etmek üzere bulun- ve heyecanlı bir gece geçirdi. Saba- ha kadar, çeşitli temaslar yapıldı. Ko- mutanlar, eski M K. cılardan bir kısmıyla görüştüler ve onlara görev verdiler. Ordu, sonuna kadar politika- nın dışında kalmak istiyor, bir mü- dahale mecburiyetinin doğmaması i- çin elinden geleni yapıyordu. Şimdi birer politik hüviyet kazanmış olan bazı eski M.B.K. cılar Türk Silâhlı Kuvvetlerinin oOgörüsünü bilirlerse, bundan fayda geleceği kanaati temas- ların ruhunu teşkil etti. Görev alan M. B. K. cılar politi- kacılarla da konuştular ve durum ko- nusunda onların gözlerini açmaya ça- lıştılar. Bu gayretlerin netice verme- diğini söylemek zordur. o "Vehamet" ten ciddi şekilde bahsedenlerin, bazı- larının sandıkları gibi palavra atma- dıkları ve bu sözün bir esasa dayan- dığı daha iyi belli oldu. Temaslar, temaslar Ertesi sabah, başkentin ilgi merkezi Meclis olmaktan çıktı ve bütün gözler Çankayaya çevrildi. Daha pek erken saatlerde, Cumhurbaşkanlığı Köşkünün kapısını gazeteciler neza- ret altına almışlardı. İlk olarak eski Komitecilerin ken- di aralarında seçtikleri bir grup iki o- tomobillik bir kafile halinde Çankaya- ya geldi. İlk otomobili atak Mucip A- taklı kullanıyordu. Yanında güven ve- rici Rafet Aksoyoğlu vardı. İkinci o- tomobil ise bir küçük Vols - Waggen- Gözdeki duğu. Nihayet, bir maceraya hem kendilerini, hem Türkiyeyi atabile- cek olanların hazırlıkları ogözlerin önünde. Görüşmelerin uzaması ve zaman zaman anlaşmazlıkların belir- mesi bu sebeplerden dolayı yadırga- nıyor. Unutmamak lâzımdır ki Milli Birlik İdaresi devresinde, her sıkın- tıya "Seçim olacak. İstikrarlı hükü- met kurulacak. Durum düzelecek denilerek tahammül edilmiş, dişler sıkılmıştır. Birbuçuk yıl Türkiye için, bir buçuk yıllık bir bekleme devresi olmuştur. Hadiselere müda- hale edebilecek kudrette olanlar da- hi, "Aman, istikamet bakımından iyi yoldayız. Ortalığı karıştırmaya- lım.." diye dikkat göstermişler, açık hatalar karşısında dahi ses çıkarma- mışlar, hatta bunların manevi so- rumluluğunu üzerlerine almışlardır. Seçimler oldu. Hem de, yılı yak- laşıyor. Ama birbuçuk yıllık devresinin ümidi hâlâ uzak bir ha- yaldir. Herkesin içinde bir korku: Ya, hayal de değil, serapsa.. Bu di ve direksiyonda iri Sezai Okan bu- lunuyordu. Onun yanındaki arkadaşı ise, zarif Muzaffer Yurdakulerdi. Es- ki M. B. K. cılar, doğru Köşke girdi- ler ve Gürselle uzun boylu konuştu- lar. Kendisine siyasi durumdan bah- settiler ve bir koalisyon kabinesi ku- rulacaksa bunun ancak İsmet Paşa tarafından gerçekleştirileceğini ifade ettiler. Cumhurbaşkanı "Ben de o fi- kirdeyim ama..." dedi. Tabii senatör- ler azimli konuştular. Eski M. B. K. Üyeleri Çankayadan pek ümitli değil, ama, neşeli döndüler. İçlerinden Ra- fet Aksoyoğlu endişesini izhar eden bir gazeteciye : "— İsmet Paşadan başkası kabi- neyi kuramayacaktır" şeklinde ko- nuştu. Akıl için yol.. Saat 9.02 de Çankayanın başka bir ziyaretçisi vardı. Y. T. P. Genel Başkanı Ekrem Alican o saatte kendi kullandığı Consul ile Çankayaya tır- mandı. Alicanı kapıda gazeteciler ya- kaladılar. Fakat konuşmak istemedi ve gaza bastı. Saat 9.32 de ise gazete- ciler muratlarına nail oldular. Zira a- sık bir çehre ile Köşkü terkeden Ali- canı yakaladılar. Bir basın mensubu Alicana görüşmelerin konusunu Sor- du. Alican bunu kısaca sevaplandırdı: "— Hükümet teşkili oOkonusunda görüştük." Bir gazeteci hemen: "— İsmet İnönü tekrar Başbakan olursa Koalisyona girer misiniz?" di- mertek endişeyi ortadan kaldırmakla görev- li bulunanlar, şimdi aralarında anla- şamayan politikacılardır. Bir milletin tamamı bu derece hayati meseleyle karşıkarşıyayken incir (o çekirdeğini doldurmayan prestij endişelerinin, bir belirsiz istikbal düşünülerek gi- rişilen siyasi oyatırımların birinci plâna çıkması umutsuzluk yaratı- yor, üzüntü veriyor. Kimin malı paylaşılamıyor, bir bilinse.. C. H. P. deki Bakanlık he- veslileri bu son tecrübe de iflas eder- se Bakanlığı rüyalarında görebile- cekler midir? Y. T. P. nin gözettiği "bir sonraki seçim" bugün hükümet kurulamazsa olacak mıdır? C. K.M. P. yi sarsan Böliikbaşı heyulası, re- jim çöktüğünde bir mana ifade ede- cek midir? Tıpkı insanlar gibi siyasi teşekküller de karşıdaki dağı aşma- yı düşünmeden önlerindeki çukuru geçmek için kuvvetlerini -ve akılla- rını başlarına- toplamalıdırlar. Elbette ki her koalisyon bir uyuş- ma, bir görüş telifi demektir. Or- tada görüş diye bir şev varsa.. AKİS, 25 HAZİRAN 1962