T Ankara "Göç"ten göçe... Devlet Tiyatrosunun Küçük Tiyatro dasahneye koyup oynadığı Cevdet Fehmi Başkutun son oyunu "Göç mevsim sonunda Ankarayı gerçek b göç şehri haline getirmiş gribidir. Önce bu oyundaki Kaptan rolün büyük bir kudretle oynıyan ve rolü değil, ancak aktörün "küçüğü" ola- bileceğini genç kuşaklara en iyi şe- kilde göstermiş olan, -kelimenin tam manasıyla- Büyük Behzat İstanbulda Ankaraya göç etti. Devlet Tiyatrosu nun misafiri olarak, genç meslekdaş- larıyla sahneye çıktı ve, her temsil- de, çok haklı alkışlar topladı. Onu da Ankaradan İstanbula, İstanbuldan Ankaraya göç eden tiyatro topluluk- ları takibetti. Yaz sıcaklarının, ken- dini duyurmağa başladığı Haziran başlarında bu göç henüz durmuş de- ğildir. Cevat Fehmi Başkutun son oyu- nu için İstanbul temsilleri sırasında olsun, Ankara temsillerinden son olsun, çok şey söylendi ve yazılan Verimli ve başarılı kalemleri küçüm- semek bizde âdet haline gelmişti. Yabancılar en küçük değerlerini bi- le allayıp pullayarak göklere çı- karmaktan, bunu bir prestij mesele 9i yapmaktan geri kalmazlarken biz kendi güçleriyle tutunan, halka ken dini sevdirmesini bilen yazarlarımız "taşlamak"tan adeta (o zevkalıyoruz Cevat Fehminin oyunları, ileri sürül düğü gibi, ele alınmayacak kadar kö-- tü olsaydı, onları ne başında - bulun mediği birtakım büyüklüklerin, üs- tünlüklerin yokluğunu ileri (o süren- lerin yanıldıkları nokta budur. Sa- natta değersizi devamlı olarak o ka- yırmak, hele başarıya (ulaştırmak kimsenin elinde değildir. (o Bilmezlik- ten gelmeyi tercih ettikleri bir nok- ta da, bu oyunların halktan gördüğü geniş ilgidir. Bu ilginin nedenlerini araştırmak zahmetine o katlansalar. belki de Cevat Fehmi repertuvarı- nın, Türk seyircisinin birtakım istek- lerine cevap verdiği, memleket rea- litelerinden birçoğunu halkın sevka- lacağı şekilde işlediği ve ozamanını, ceşitli yönlerden, çeşitli davranışları, eğilimleri, (o gelişmeleriyle, yerli (o ve AKİS, 4 HAZİRAN 1962 İ YA TR O inandırıcı renkleri içinde, hakikati kendiliğinden caktır. yansıttığı ortaya çıka- 'Sannedeki oyun Küçük Tiyatroda Salih Canarın sah- neye koyduğu, başrolünü de Ooy- adığı "Göç", Hüseyin Mumcunun , havayı veren, ağırbaşlı dekor- ları içinde iyi oynanmıştır. o Küçük birrol olan ihtiyar Kaptan rolünde Behzat Butakın - misafir sanatçı o- larak- oyuna katılması ise "Göç" misillerine ayrı bir değer ve mâna kazandırmıştır. 70'ini aşmış olan bü- yük sanatçının 54. sanat yılında, Kaptan rolündeki kompozisyonu, ro- mun her ânını, her saniyesini "ya- amak"ta gösterdiği sanat, hele kapıcı Hüseyine lâyık olduğu oceva- bı verdiği sahnede, rolünün ilk ve son kış noktasına kazandırdığı O gü;- i parlayış, canlı bir ders, bir büyük mat dersi olarak genç hafızalarda yeretmelidir. Başrolde, Kapıcı Hüseyin'de, hay- zamandır sahnede göremediğimiz Salih Canar, rahat, zeki ve ifadeli yunuylâ güzel (o kompozisyonlarına bir yenisini eklemiştir. Vefa'da Mu- ammer Eşi, Ayşe'de (Gülseren Ün- leğer, İğneci Rauf'ta Âli Cengiz Çe- lenk, Berber Salih'te Orhan Aral kandırıcı tipler çizmişlerdir. Ne ya- zık ki öbür roller, yerli ve sosyal Muammer Karaca Güldürücü renkleri, tesirlilikleri bakımından İs- tanbuldaki kadar canlı, kuvvetli bir ifadeye kavuşamamıştır. Karacanın "Senatür"ü Ankarada Devlet o Tiyatrosunun perdeleriyle beraber, kapandı sanı- lan tiyatro mevsimi İstanbuldan ge- len çeşitli toplulukların temsilleriyle devam edip gitmektedir." Bu topluluk- lar arasında Ankara seyircisinin il- gi ve sempatisini en çok çekenlerden biri de, şüphesiz, Muammer Karaca- dır. Nasıl olmasın ki, ilk büyük ve sürekli başarılarım Ankarada ka- zanmış, yıllarca önce verdiği otem- sillerin tadı - ve tuzu- Ankaralıla- rın damağında kalmıştır. Muammer Karaca bizde eşi, ben- zeri olmıyan bir çığırın tek temsil- cisidir. Batıdaki "Şarkı - Kabare" tiyatrosunun yerini tutan, kendi ma- ammerin güzel sesini, kaabiliyetini, nükte, söz ve Oyun sanatlarındaki ustalığını değerlendi- recek güçte' "sahne hicvi. edebiyatı" gelişmiş olsaydı, Muammer Karaca- nın tek başına sahneye çıkıp seyircisi- ni yıllar yılı güldürmesi işten değildi. Ne yazık ki bu ayarda yardımcılar- dan, daha doğrusu den mahrum kaldığı için hepsini ken- di başına, kendi kültürünün, zevki- nin sezişinin buluşunun imkânları içinde yapmak zorunda kalmış, bu yüzden müzikli komediden eski' re- pertuvarın gülme unsuru ve sağlam oyun yapısı bulabildiği bütün vodvil- lerini bir bir elden geçirmiş, onları yeni kılıklar' içinde seyircisine (o sun- muş, bunu yaparken etrafında, iyi kötü, bir kalabalık da toplamıştır. A- ma dikkat edilirse, bütün o kalaba- lığın içinde, çoğu zaman, tek başına nu görmüş, ona gülmüştür. Sinemada Ankaralılara sunduğu o ve geçen kış bütün İstanbulun seyrine koştuğu "Senatür" de, vaktiyle oge- ne aylarca oynamış olduğu, "Etnan Bey Duymasın'ın kılık kıyafet de- giştirmiş yeni bir versiyonundan baş- ka bir şey değildir. Sahnedeki oyun "Senatür"de de Muammerden baş- kasını dinlemeğe lü- erkekli, göz dolduran - ve şimdi baş- ka sahnelere yıldızlar vermiş oolan- o parlak kadrosundan yoksundur. Ama her repliğini güldürmek içini değerlendirmesini, metni, o olayların bol hol ilham ettiği nükte ve hiciv- lerle süslemesini çok iyi bilen Mu- ammer etrafındakileri de, piyesi de 31