YURTTA OLUP BİTENLER kurban etmeye hazır akl-ı evveller ilân olunuyordu. Menderes için kasi- deler okunuyordu. Ama, bu göz boya- cılığının arkasında, sağlam kuvvet- leri ve onların yanında yer alan sakin ekseriyetiyle memleket bulunuyordu. Şahlanma günü, gürültücü ekalliyetin mübalağası neticesi bir 27 Mayıs sa- banı gelip çattığında, milletin nabzı- nın nasıl attığı üç saat içinde ortaya çıktı. Bitirdiğimiz hafta beliren gerçek, bu nabız atışında fazla bir değişiklik bulunmadığı gerçeği oldu. Hükümet “Demir gibi" İsmet İnönü, dudaklarında müsteh- zi bir tebessüm ve gözlerinde a- laycı bir ifade, başında oturduğu ma- ya kabinesini ve sistemini yü- mekteki güçlüklerden bahsetti. mi in içinde bulunduğu şart- ları söyledi. Bu durum metin nasıl çalıştığını bildirdi. nünün sözlerinden anlaşılan, kabine- nin çalışmasından, iki partiye men- sup Bakanların zihniyetinden ve tu- -umlarından nun bulunduğuy- du. Başbakan bir ç in an- cak zaman içinde halledilebileceği te- zini savundu, bu işi yürütmeye kati şekilde azimli olduğunu söyledi o ve bunu yapabileceği hususunda partisi- nin en yetkili organına teminat ver- di. C. H. P. Meclisinin, yüreklerinde bir takım burukluk taşıyan üyeleri dahi Genel Başkanlarına güvenebile- cekleri kanısına vardılar. Genel Başkan! Aslında, Meclisin sadece sabahki toplantısına başkan- C.H. P.liveA. P. li Bakanlar Meclis koridorlarında Partlilerden sanın gerafını çevreleyen kimselere sonr baktı, izim aramızdaki otesanüt partilerin kendi (o içlerindeki tesa- ütten ile (fazladır Meseleleri beraberce müzakere ediyor, görüşleri- mizi birleştiriyor, bunu yaparke: parti düşüncelerini bir tarafa itiyor ve kararımızı veriyoruz" dedi. Başbakanın "Bizim dediği heyet, Hükümetti. Bu sözleri ise, bitirdiğimiz haftanın tam sonundaki sabah C. H. P. nin Karanfil sokaktaki Genel Mer- kezinin toplantı salonunda söylüyor- du. Hitap ettiği kimseler kendi parti- cinin en yetkili şahısları, Parti Mec- lisinin üyeleriydi. Üyeler, biraz alın- mış, tebessüme iştirak ettiler. Sonra İnönü kendilerine, son derece ciddi bir eda içinde durumu, Hükümetin ve kendisinin gayelerini anlattı. Bir 6 5 daha mütesanit lık etmek için vakit ayıran İsmet İnönü artık partisinin Genel Baş- kanı olmaktan ziyade memleketin Başbakanı hüviyeti içindeydi ve Par- ti Meclisinin üyeleri, onun bazı iğne- li sözlerinden bunu farketmekte güç- lük çekmediler. İnönü, tıpkı A. P den istediği gibi C. H.P. dende bir iktidar partisi gibi davranmasını is- tiyor, artık muhalefette bulunmadık- larım hatırlatıyor ve bir çok mese- lede hâdiseleri parti açısından görme- dikleri takdirde kendi işlerinin ko- laylaşacağını söylüyordu Madalyonun tersi “Bu a cereyanından bir gün , İnönünün bu sözleri söyle- eceiimizi tamamile habersiz, kabi- nenin A Bakanlarından biri Meclis koridorlarında kendisiyle gö- rüşen iki gazeteciye, dostça bir soh- bet sırasında, aşağı yukarı kelimesi kelimesine aynı şeyi söyledi. O da Hükümet içindeki tesanüdü, karşılık- lı anlayışı ve memleket meseleleri ü- zerine eğilinirken göz önünde tutu- lan kıstasların milliliği üzerinde dur- du. İnönünün, bütün kabine üyeleri üzerinde sahip olduğu geniş prestiji ve uyandırdığı saygı duygusunu, tanı bir devlet adamı (olgunluğu içinde davranmasına bağladı. Gerçekten, kurulusundan O birbu- çuk, işlemeye başlamasından bir ay sonra İnönü Hükümeti bir blok hali- ni almaya muvaffak olmuştur. Ko- alisyonun tabiatı olan sızıltılar ove dırıltılar, Ooçatlaklar vukua (gelme- miştir. Bunun bir sebebi de, hâdise- lerin içyüzü bilindiğinde ve o hisler yerine mantık çalıştırıldığında oOen koyu particilerin bile partizan hisler- lıkla meydana çıktığında, dertlere de- va bulmakla mükellef (mevkilerde olanlar kendi aralarındaki tesanüdü arttırmaktadırlar Haftanın sonunda, gene bir A, P. li Bakan: "— Sa aki iki partinin değil, tek ve aynı partinin Bakanlarıyız.." de- mekten kendim alamadı. Kapıdaki dertler İnönü Hükümetinin üyelerini (okay- naştıran, biraz da müşterek dert- ler oldu. Doğuda başlayan kıtlık bir anda kabinenin on mühim meselesi halini alıverdi. Başbakan, önce İ- mar Bakanı Muhiddin Güveni duru- mu tetkikle görevlendirdi. Güvenin getirdiği haber hiç iç açıcı olmadı. Doğuda, feci bir kıtlık basgöstermiş- ti ve insanları da, hayvanları da aç- lık tehdit ediyordu. Aslında bu, Hü- kümetin bilmediği bir mesele değil- di. Zira kabinenin kurulmasından bu yana her partiden milletvekili ve senatör -Doğu illerini temsil eden- ler- bazen bizzat Başbakana, bazen öteki Bakanlara koştular ve bölgele- rinin ıstırabını anlatarak yardım is- tediler. Fakat, doğrusu istenilirse, vaziyetin vehameti böylesine malüm değildi. Bitirdiğimiz hafta, Bakanlararası bir komite kuruldu ve Doğuya ya- pılacak yardımın planlanması işine süratle geçildi. Bir yandan da, elde mevcut imkânlar kullanılıyor ve yardım yapılıyordu. Ancak da bir fasit daire vardı. Mesela, to- humluk buğday azdı. Halbuki, O to- humluk buğdaya büyük ihtiyaç his- sediliyordu. Dağıtılan tohumlukları ise köylünün bir kısmı -bazen zaru- retten, bazen tamahtan- satıyordu. Geniş imkânlar mevcut olsa, dert bu kadar büyük olmayacaktı. Ama, im- AKİS, 25 ARALIK 1961