TİYA İstanbul “Uyuyan Prens" Oraloğlu Tiyatrosu, İbsenle perdesi- ni açtıktan sonra, Terence Ratti- gan'ın hoş, zarif bir "saray komedi- si'ni oynamıya başladı: "Uyuyan Prens”. Ankara seyircisinin "Derin, Ma- vi Deniz" ve "Ayrı Masalar" gibi in- ce ve psikolojik piyesleriyle tanıdığı İngiliz yazarı, 1953'de Kraliçe II. E- lizabeth'in taç giyme törenleri yapıl- dığı sırada, şenliklere, şenlikli bir saray komedisiyle katılmak istemiş, "U; Prens"i yazmıştır. Ama artık saray tiyatroları devri geçmiş olduğundan, bu komedi sarayda de- gil, Londranın bellibaşlı (o tiyatrola- rından Phcenix Tiyatrosu'nda oynan- mış, başrollerini Vivian Leigh ile Sir Laurence Olivier canlandırmış ve "Coronation Season" un en ilgi çe- ken, rağbet gören oyunu olmuştur. "Uyuyan Prens" bir saray kome- disidir. Vakası da Londrada geçmek- tedir. Sahneye çıkardığı, kişiler one İngiliz hanedanı, ne de İngiliz saray- lılarıdır. Eserin kahramanları, yaza- rın hayal ettiği bir Balkan devleti- nin - Karpatya devletinin - Kral Naibi ile, yarı İngiliz, yarı Amerikalı bir müzikhol artistidir. Naip hazret- leri V. George'un taç giyme törenle- rinde hazır bulunmak üzere, çirkin ve zirzop karısı, oğlu genç Kral Ni- kola ve kalabalık maiyetiyle Lond- raya gelmiştin. Anlaşılacağı (o gibi, vaka seyircileri elli yıl kadar gezile- re götürmektedir. Naip hazretleri lr ve çap- kın bir adamdır. Bir temsilde, sah- nede görüp beğendiği vi artisi tanışmak, başbaşa yemek yemek, şampanya içmek ve.. felekten bir ge- ce çalmak ister ama, güzel Elaine Dagenham kolay elde edilecek ka- dınlardan değildir. Prensi bir hayli üzdükten sonra teşrifatçılara bir hayli ter döktürdükten, hayli komik durumlara da sebep olduktan son- ra, nihayet yola gelir. Aslında yola gelen o değil, yakışıklı Prenstir. Çün- kü tasarladığı macera, bir gecelik bir gönül eğlencesi olmaktan çıkmış, bir aşk halini alıvermiştir. Son per- de kapanırken Naip hazretleri sevgi 11 gözdesini alıp kendi ülkesine götür- mek için tatlı planlar kurmaya baş- lamıştır. Sahnedeki oyun Dekor ve kostüm bakımından çok külfetli böyle bir eseri Oraloğlu Tiyatrosunun o küçük sahnesine yer- AKİS, 25 ARALIK 1961 TRO leştirmek, seyirciye de kabul ettir- mek mucizeden farksız bir o şeydir. Lale Oraloğlu, Teoman Orberkin pı- rıl pırıl dekor Ve kostümleri içinde, bu mucizeyi yaratmağa (muvaffak Olmuştur. Mis Dagenham rolündeki çok tatlı oyunuyla da seyirciyi âde- ta büyülemiş ve küçük tiyatrolar i- çin çok tehlikeli bir denemeyi, büyük bir başarı haline getirmiştir. Şimdi bütün İstanbul bu delişmen hüküm- dar gözdesini görmek için Oraloğlu Tiyatrosuna koşmaktadır. Sadri Alışık için, Londralı sarışın dilberin başını döndüren o yakışıklı, esmer Balkan Prensi biçilmiş kaf- di oynadığı eser, Melih Vassafla Mu- hip Dibeklinin Claude Magnier'den - "Blaise" adlı komedisinden * adap- te ettikleri "Leyleğin Ömrü" dür. Bu eser, geçen yıllarda, Pariste oynandığı zaman da büyük bir ilgi görmüş, uzun zaman afişte kalmış- tır. Eserin Parislileri çeken tarafı, herhalde, yalnız oyun tarafı değildir. Parislilerin sahnede gördüğü kişile- rin, olayların kendi hayatlarından a- lınmış kişiler, olaylar olmasıdır. A- daptasyonda eserin bu tarafı biraz zedelenmiş görünüyor. Çünkü, met- resi olduğu zengin adamın çirkin kı- zını sevdiği genç ressamla evlendir- meyi, bu yoldan ona hem servet, sağ- lamayı, hem de onu kendine bağla- mayı kuran bir kokotun elinde oyun- cak haline gelen delikanlı, kızını böy- le bir delikanlıya vermeğe razı olan, Özkul ve Selen "Leyleğin ömrü" nü oynuyorlar Lâk,lak!.. tan olmuş. Lale Oraloğlu ile olan sah- neleri kadar, öteki kişilerle olan sahnelerinde de, bu yaman Naibin, yalnız bir kadın kurdu değil, aynı zamanda bir siyaset kurdu olduğunu da belirtmeyi ihmal etmiyor. Prensin mihmandarı, İngiliz dip- lomatı Peter'de İbrahim Delideniz, Grandüşesde Esin Eden isabetli tip- ler çiziyorlar. Genç Kralda Burçin Oraloğlu, genç Prenseste Can Dirim tazeliği içinde ölçülü ve sevimli oyun- larıyla dikkati çekiyorlar. “Leyleğin Ömrü" Münir Özkul, bu yıl da, Bulvar Ti- yatrosunda bütün Aksaray sem- tini kahkahadan kırıp geçiriyor. Şim- üstelik müstakbel damadının evini metresinden gizli - garsoniyer ha- linde kullanmaya kalkan zengin bir iş adamı, sonra bu gürültülü, patır- tılı bekâr adam evinde - o güzelliğiy- le!-saf ve temiz kalmış, efendisinden daha iyi resim yapmasını da beceren bir hizmetçi kız, bizim toplum haya- tımızda benzerleri pek olmıyan tip- lerdir. Bu bakımdan Fransız hamu- ruyla yoğurulmuş kişilerin, Aksaray seyircileri karşısına Selim, Yaman, Ayşegül, manken Semra gibi adlar- la çıkarılması onlara gerçekliklerin- den pek çok şey kaybettiriyor. Seyir- ciye de bu eserin sadece oyun yönüy- le ilgilenmek, bu çeşit komedilerdeki sürpriz karşılaşmalarla, karamboller* 31