nanılmaz bir süratle ayıklayıp kıy- metlendirdikten sonra, radyo - tele- tayp'lar vasıtasıyla tevzi edilmek ü- zere mümessilliklerinin bulunduğu veya A.A. nınkine benzer mukavele imzalamış oldukları memleketlere göndermektedirler. Aslında, gönderi- len haberlerin, —mümessillikler tara- fından aynen tercüme ettirilip bül- tenler halinde gazetelere veya arzu eden diğer şahıs ve müesseselere doğ- rudan doğruya tevzii gerekmektedir. Fakat Türkiyedeki nevi şahsına münhasır usul tamamiyle değişiktir. Gönderilen haberler, (UPI), (AFP) ve Reuter'in Türkiye mümessillikleri- ne değil, A.A. nın Ankaradaki Umum Müdürlüğüne varmaktadır. Dış ha- berler, verildiği gibi değil, A.A. U- mum 1 Müdürlüğünde tâbi tutuldukla- rı birtakım çarpaşık ameliyeler neti- cesinde esas ve mahiyetleri değişti- rildikten ve Türk milletine duyurul- mak istendiği hale sokulduktan son- ra tevzi edilmektedir. Böylece Türk milletinin dünyaya açılan gözleri ka- panmakta ve kulakları tıkanmakta- dır. Yirminci Yüzyılda, dünyada olup bitenlerden bihaber kalıyorduk. Ve- ya, dünyada olup bitenleri ikti- darın gözümüze taktığı gözlükle- rin arkasından görmek, kulağımıza geçirdiği süzgeçten geçtikten sonra işitmek zorunda bırakılıyorduk. Tancadan gelip AA. Umum Mü- dürlüğündeki (UPI) radyo - tele - taypında, Londradan gelip Reuter radyo - tele - tayp'ında ve Paristen gelip (AFP) radyo - tele - tayp'ında arzı endam eden dış haberler, evvelâ İktidar organı muteber Zaferin hari- ci politika yazarı Mücahit Topalak tarafından tasnif edilmektedir. Topa- lak, dış yardımlar, Kıbrıs gibi fevka- lâde kritik meselelere taallük eden haberleri, ingilizce veya fransızca- dan derhal tercüme ettirip teftiş ve muayene için Başbakanlığa veya Dış İşleri Bakanlığına göndermektedir. Kritik haberler, Başbakanlıkta veya Dış İşleri Bakanlığında Türk mille- tine yutturulmasında mahzur görül- meyen komprimeler haline getiril- dikten sonra, bültenlere konulup Dev- let Radyosuna, gazetelere veya arzu eden şahıs ve müesselere tevzi edil- mek üzere A.A. Umum Müdürlüğüne iade olunmaktadır. Eğer ıslahına im- kan görülmezse, doğrudan doğruya çöp sepetine atılmaktadır. Gerek (AFP), gerekse (UPI) ve Reuter, teker teker dış memleketler- de Türk Hükümetinden fazla temsilci veya memur bulundurmaktaydı. Me- selâ (AFP) nin 75 memlekette mü- messillikleri vardır. Yapılan hesap- lara göre, (AFP), Reuter ve (UPI) nı Müdürlüğüne sev- kettıklerı dış haberlerin yüzde 70 i AKİS, 9 MART 1960 çöp sepetine atılmaktadır. Yüzde 15 i tadil ve ıslah olunarak geriye kalan yüzde 15 i de aynen Türk efkârı u- mumiyesine intikal ettirilmektedir. Anayasamızın 77 inci maddesi ay- nen şöyledir: "Matbuat kanun daire- sinde serbesttir ve neşredilmeden ev- vel teftiş ve muayeneye tabi değildir." Ne hikmetse gazeteci olduğunu ilân etmekte fayda mülâhaza eden, yum- ruğu kuvvetli politikacı Akdağa şim- di pekâlâ sorulabilir: Türkiyede san- sür var mıdır, yok mudur? Gazeteciler Bir kurban daha... Vatan gazetesinin emektar siyahi hademesi Sunusi koşarak genç adamın elindeki bavulu aldı. Büyük Ahmet Emin Yalman Şaka değil, hakikat bavulu güçlükle taşımaga çalışırken ceketinin koluyla gözlerinde irileşen yaş damlasını sıldı ve biri kadın üç kişinin arkasından içeri girdi. Günler- den Pazartesi idi. Saat 10 u göste- riyordu Sunusinin önünden içeri giren üç kişiden gri pardesülü yaşlı olanı Va- tan gazetesi Başyazarı Ahmet Emin Yalman, diğerleri ise eşi ve oğlu idi. Yalmana ikinci defa — verilen mehil sona ermişti. Toptaşı cezaevi bir ga- zetecıyı daha soğuk sinesine çekmek için bekliyordu. Vatan gazetesinde, gazete men- suplarının hepsi hazırdı. Yalman ga- zetenin eski merdivenlerinden ağır ağır çıktı. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı. Metanetini kaybet- memeğe çalışıyor, etrafındakilerin ü- BASIN zülmemesi için elinden geleni yapı- yordu. Veda son derece acı oldu. Yıl- ların gazetecisi Yalman 15 ay 16 günlük mahkümiyetini çekmek üze- re gazetesinden ayrılırken ağlama- mak için kendisini zor tutuyordu. Ve- da ettikleri de Yalmandan aşağı de- ğildiler. Arada bir yukarı kalkan kollar nemlenen gözleri kimseye his- settirmeden silmeğe çabalıyordu. vedayı müteakip infaz savcılığına doğru yola çıktı. İstanbul adliyesinin loş salonu ölü sessizliğine büründü. Yalmanı infaz Savcılığında fazla tutmadılar. İşini çabuk görüp elini sıktılar ve Usküdar Savcılığına havale ettiler. Yalman koridora çıktığında ken- disine C.H.P. gençlik kolları adına Alev Coşkun bir buket verdi. Şimdi İstanbul adliye sarayının — koridoru Babıâlinin çilekeş insanları tarafın- dan hınca hınç doldurulmuştu. Susa- yan İlâhlara Türk basını bir kurban daha veriyordu. Kabataş iskelesine yanaşan ara- ba vapuru Yalm ve bu yıl içinde 3. defa Toptaşı ceza evine gelin gö- türen kalabalığı aldı, karşıya geçirdi. Cezaevinin kapısında bir hayli kala- balık toplanmıştı. Birkaç — okuyucu Başyazara son yazdığı başmakalesini imzalattılar. Sarılmalar, el öpmeler ve kapanan demir kapı... Yalmanla — beraber içeri sadece eşi Rezzan Yalman alındı. Yaşlı ga- ve gözleri yaşlı arkadaşlarına "Bana bile, bana bile babamı kucaklamak için müsaade etmiyorlar" dedi. Bir- kaç dakika sonra Bayan Yalman ka- Ne var ki Ahmet Emin Yalman Toptaşı cezaevinin soğuk avlusuna girer girmez pek yabancılık çekmedi Yalmanı, kendinden çok a genç iki tanıdık sima karşıladı. Şahap Bal- cıoğlu ve Selâmi Akpınar. Yalman- dan bir müddet evvel Toptaşına ta- olan Pulliamzedeler, hocala- liğine yakışır incelikle avluyu geç- tiler. Ahmet Emin Yalmanı ceza evin- den tam 15 ay 16 gün sonra almak üzere bırakan grup Usküdar iskele- sinde vapur beklerken, Başyazarın basına verdiği demecin şu cümlesini hatırlamaktan kendilerini alamadı- r: "53 yıllık gazetecilik hayatımın başlarında, 53. yılında zindana gi- deceğimi soyleselerdı bu kehanete sadece gü nanmaz ve tatlı bir şaka olarak kabul ederdim." 21