YURTTA OLUP BİTENLER. İşin hoş tarafı, Dünyanın biri yas- h, diğeri genç iki patronu, "'kocala- rından ayrılan kadınların kendılerını mutlaka haklı gösterme, gayretini" -tâbir Cihad Babanındır- hatırlatan bir haleti ruhiye içinde, kimse ken- dilerine birşey sormadığı halde "biz doğru hareket ettik" diye kendi ken- dilerine konuşmaya başladılar. Hür- riyet mücahidi Ahmet Emin Yalman, "Müfritler bilerek, bilmiyerek — ko- münistlerin ekmeğine yağ sürmekte- dirler" diyerek işin içinden sıyrıldıy- sa da onlar ille de haklıyız dem/ek- ten vazgeçmediler. Tecrübeli Falih Rıfkı her türlü ifratın zararlarını i- nandırıcı bır dılle ortaya döktü. Me- seleyi "Stot mu, macera mı?" şeklinde vazederek mesut azınlığın kalbini kazandı. Çok partili hayat i- Falih Rıfkı Atay Portparol! le inkılâplar ve orman dâvası ara- sındaki tenakuzu gözler önüne ser- i. Zamlar ve ufacık bir irtica mev- zuundaki “muhalefet fırsatı" nı ka- çırmadı. Dünyanın genç patronu hak- li görünme babında hislerini ve man- tığını ortağından çok daha fazla zor- ladı. "Hayır Paşam" diyerek naşı— hatlar yağdırdı. Demokrasi üÜca- delesine yasları, mevkileri ve ımkan— ları icabı, mecburen daha geç katı- an yazarları “Siz o zamanlar nere- deyd iniz beyler" diye azarladı. Hem sonra sadece gazeteciler hapisteydi- ler, bugün medeni cesaret dersi ve- ren politikacılardan hapıste olan kim vardı ki? Hapishaneleri iyice tanı- yan gazetecıler -Bedii Faik, ortağı- nın tavassutuyla bir iki hafta kal- dıktan sonra hapisten çıkmıştır- bu 8 söze tabii ki kahkahalarla güldüler. icadel rk kıllar "Ben işte. sıramı savdım, şımı sı- ra ötekilerde" demek akıllarına gel- mediği İçin bu kahkahaların iyice ta- dına yardılar. Üstad hele son gün- lerde, "D. P. yi zamlar yıkacaktır, Sonu hapse ıkan sert mücadelelere sına mahsus mantık oyunlarının zir- vesine erişti. Gerçi muvafakat, mu- halefet, tiraj arasında munasebetler ve yeni bir. muvazene — İlerine "Bası bulma zarureti gittikçe ön plâna ge- i çiyordu ama, dönüş yollan kapalıy- 1 Olgunluk toplantısı Pazartesi gecesi Yıldız Malta köşkünde bu haleti ruhiye i- çinde yapıldı. Aygünün evindeki zevattan te- şekkül eden İktidar heyeti, o gün Dulles ın cenaze töreninde hazır bu- lunduktan sonra "Washingtön'den İs- tanbula dönen ve Menderesin daveti üzerine ayağının tozunu — silmeden toplantıya katılan Fatin Rüştü Zor- lu ile takviye edilmişti. Malta Köş- kü sohbetinde Bedit Faik de vardı. Dünyanın genç patronunun Mende- resle karşılaşınca ilk sözü "Beyden- di size dargınını demek oldu ve söz- Kanununu tâdil ede- ceğinizi bıze vaadetmıştınız hâlâ haber çıkmadı" diyerek devam etti. Başbakan "Grupu — olgunlaştırmaya çalışıyoruz" demekle yetindi. Tecrü- beli Falih Rıfkının meseleyi ele alışı çok daha ustaca oldu. Türk basını- nın portparolü rolündeki Atay, top- lantı baslar başlamaz — Menderese "Biz daha önce arkadaşlarla görüş- yaparken — akıllarından e yüzüm var" yolundaki nev'i şh— : fonksiyonel azete patronlarıyla Menderes a- rasındaki son toplantı 1 Haziran Parkındaki Çoğunluk Tahakkümü ve D P. idarecileri, demokratik rejimin kalelerini yıkmak veya içinden fethedıp vazife göremez hale getırmek için, yıllardan berı tedbir üstüne tedbir almışlardır. Bu "tahrip" veya "ele geçirme" gayretin- den masun kalamış hiç bir demokratik müessese yoktur. Ancak siya- si İktidarın baskısı dışında kaldıkları takdirde kendilerinden beklenen vazifeleri görebilecek olan müesseselerin — bağımsızlığına ve muhtariyetine el uzatılmıştır. Bağımsız basından millet malı radyoya, adalet kürsüsünün temi- natından Üniversite kürsüsünün hürriyetine, sendikalardan Ve mesle- ki teşekküllerden öğrenci derneklerine ve birliklerine, mahalli idare- lerden kooperatiflere ve kredi müesseselerine varıncaya kadar, her alanda, bazan kanunların sağladığı haklar daraltılarak, bazan da ka- nunsuz tatbikat ve partizan baskılarla, geniş tahribat yapılmıştır Bu alanların her birinde, cemiyete karşı vazife duygusu taşıyan anlar, siyasi iktidar baskısına karşı mukavemet etmeği ve mües- seselerının haklarını savunmayı bilmişlerdir. Hiç şüphe yok ki, bu arada en şiddetli hücumlara uğrayan ve yıl- larca en şerefli mücadeleyi veren demokrasi kalesi, bağımsız basın olmuştur. Tahakküm heveslileri görmüşlerdir ki, özledikleri fakat bir türlü kavuşamadıkları rejime ulaşmanın en kestirme yolu, basın ka- lesini -içerden veya dışardan, fethetmektir; kilit mevkiindeki bu kale teslim olursa, ötekilerin dayanması guçleşecek hattâ imkânsız hale gelecektir, denirse densin, bizce bu kale duşmemıştır Düşmeyecektir. Ha pis cezalarından gazete kapatmaya, kâğıt ve ilân baskılarından f'ıılı sansüre, en ağır tehdit ve sövmelerden en tatlı dile, taşlı ve kırbaçlı tertiplerden maddi refah vaatlerine kadar bütün silâhlar Türk bası- nının mukavemetini yenememiştir. Yenemiyecektir. Basın mensupları- nın bu şerefli mukavemeti, yurt içinde ve yurt dışında, Türk demok- rasisinin geleceğine karşı itimadı yaşatan unsurlardan biri olmuştur. Türk basını hakkında hüküm verirken, yapılan çeşitli baskıların şid- detini düşünüp insafı elden bırakmamak lâzım geldiğine inanıyoruz. B Utun müesseseler siyasi ıktıdarın baskısı karşısında basın kadar mukavemet gosterebılmış olsalardı, bugün bazı D. P. ıdarecılerı Anayasa kitaplarında "çoğunluk tahakkumu adı Verılen bir sistemi açıktan açığa savunmak cesaretini kendilerinde bulamazlardı. 1957 den önce "çoğunluk ne derse o olur" tezinin zaman zaman (savunulduğunu görmüştük. 1957 seçiminde, eşit mücadele şartlarının açıkça ihlâline rağmen, b. P., aldığı oylar bakımından, millet sınesın— de bir azınlık partisi haline gelince, yeni bir tezle karşılaştık “L M. M. de milletvekili çokluğuna sahıp olan siyasi parti dıledıgını yapar. Hele son- günlerde, mesul Vekiller hakkındaki Meclis Tahkikatı AKİS, 16 HAZİRAN 1959