nin görünmiyen kalemlerinin — açığı nazarı itibare alınmasa bile Türkiye önümüzdeki yıllarda 200 milyon Ciİ- varında bir dış tıcaret açığı vermek- te davam edec .. e borçl Iş bununla bitrmemektedir. Bir de dış borçların ödenmesi meselesi de dış borçların ödenmesi — meselesi vardır. Resmi rakamlara göre, 1957 sonunda dış borçlar yekünu 1011 milyon doları bulmaktadır. Son yar- dımlardan sonra borcun 1,2 milyar dolara vardığı şüphesizdir. Parlak bütçe gerekçelerinde yer almayan dış borçların miktarını Hü- kümet, Avrupa İktisadi İşbirliği Teşkılatına -O., E. C. E., bildirmiş- tir. Bu teşkilât Türkiye hakkındaki 1958 raporunda Türk Hükümetinin gönderdiği borç tablosunu yayınlar maktadır DIŞ BORÇLAR (31 Aralık 1957) Milyon dolar . E. memleketleri- ne olan borçlar ile dolar sahasına olan borçlar 476(*) Milletlerarası teşekkülle- re ve diter memleketlere olan borçlar 148 Merkez Bankası borçları 135 Petrol şirketlerine — olan borçlar 41 Dış yardım kredileri Zil Yekün 1011 * Ariyereler Amme sektörü kredili ithalat Hususi sektör kredili ithalât ZI Yekün 476 borçlardan Avrupa — İktisadi Işbırlıgı Teşkilâtı memleketlerine ve azı Amerikan şirketlerine olan borç- lar 12 yıllık bir ödeme plânına bağ- lanmıştır. Bu son duruma göre, Tür kiyenin önümüzdeki 10 yıl zarfında her sene 70 - 90 milyon dolar ara- sında değişen borç taksitleri ödeme- si gerekmektedi Bu taksıtler de dış ticaret açığı- na eklenince önümüzdeki — yıllarda Türkiyenin her sene 300 milyon do- lar civarında dış yardıma ihtiyacı olacaktır. Eğer dış yardım ihtiyacı hiç değilse ilk yıllarda daha da ar- tacaktır. Parlak kalkınma — nutukları at- maktan vazgeçmeseler bile, işte bü- tün bunları çok iyi bilen ilgililer, Amerikan Büyükelçisinin — "Memle- ketinizin Amerikadan daha az yar- dıma ihtiyacı olacaktır” sözünü her halde beğenmemişlerdir, hattâ belki de bu ihtimal karşısında yürekleri hoplamıştır. Nüfus Kadın erkekten talihlidir B irleşmiş Milletlerin dünya nüfusu hakkında yayınladığı 500 küsur AKİS, 16 HAZİRAN 1959 NE EKMEK, NE HÜRRİYET! Doğan AVCIOĞLU S on yıllarda D. P. li mes'ut azınlığın ağzından, kulüp sohbetlerinde sık sık işitilen bir söz vardır: "Hürriyet, demokrasi v.s.. v.s. bunlar olmuyor. Ama asıl mesele vatanın, milletin refahıdır. D. P. iktidarı iş- te bunu başarmıştır veya başarmak üzeredir Bu mukaddemeden son- "1950 den evvel şu var mıydı, ,bu var nıydı şeklinde devam edil- mekte ve "artık yoklar da bıttı gerısı kolay”" gibi çok iyimser bir neti- ceye varılmaktadır. D. çevrelerinde bu iyimser hava sürüp gıderken Birleşmiş Mil- letlerin, merkezi Komada bulunan ziraat teşkilâtı (FAO) adına, mem- leketimizi çok iyi tanıyan bir iktisatçı, vatan sathım karış karış do- laşarak Türk ziraatının bugünkü durumunu inceliyordu. Ankara Zira- at Fakültesinde uzun yıllar hocalık yapan ve iyi Türkçe bilen Prof. Baade'nin vardığı neticeler, Türkiyenin yarınını düşünen insanların göz- lerini yaşartacak kadar acıdır: Türkiye önümüzdeki yıllarda ıktısadı mânada bir "can emniyeti" davasıyla karşı karşıyadır. Şöyle ki Türk toprakları bugünkü haliyle bile artan nüfusu besliyemiyecek haldedır Toprakların su ve rüzgâr tarafından götürülerek ekim sahalarının çöle dönmesini önlemek için Türkiyenin normal olarak ekebileceği saha, Türkiye topraklan hakkında uzun bir inceleme yapan diğer mütehassı- arvey Oakes- göre ancak 16,4 milyon hektardan ibarettir. Hal- bukı 1956 dan beri ekilen topraklar 22,45 milyon hektara erişmiştir. Neticede de erozyon, yâni vatan sathımn çöle dönme tehlikesi artmış- tır. Bakınız Prof. Baade ne diyor: "Türkiyede yapılacak herhangi bir gezinti, insanı irkiltecek bir berraklıkla, asla ekilmemesi lâzım gelen toprakların ekildiğini ispat eder: Ekim sahaları ovalardan tepelere doğru yükselmektedir. Ekime son yıllarda açılan arazi, hâlen derin erozyon çatlakları göstermektedir. Eğer ekilmemesi lâzım gelen top- rakların büyük bir kısmı yeniden tohumlanıp mer'a hâline getirilmezse veya bundan sonraki erozyona karşı masraflı setler inşasına gidilmez- se, buralarda erozyon yıldan yıla artacaktır." O halde Türk nüfusunu besliyebilmek için erozyonla mücadelenin yanı sıra daha az bir sahayı ekmek, fakat daha çok mahsul almak -ya- ni verimi arttırmak- tek ç kar yoldur. Gelgeldim kuru zıraat yapan Tür- kiyede, meselâ bugday verimleri 20 küsur yıldan beri en ufak bir art;ş göstermemiş, yağan yağmura tâbi olarak hektar başına 600-1250 - kilo arasında değişmiştir. En mükemmel ziraat aletlerını en yi tohumluğu kullanan Devlet çiftliklerinde de durum pek farklı d Milletin rızkını ilgilendiren bu hayati dâva karşısında D. P. nin tu- tumu ne olmuştur? Erozyon meselesi yokmuş gibi davrandarak, mer'- aların ekilmesi, ormanların yakılması âdeta teşvik edilmiştir. Gübre, iyi tohumluk, sulama, v. s. gibi toprağın verimini arttıracak tedbirlere yan çizilmiş, sanki muskayla sıtma tedavi edermişçesine çiftçiye 300 lirayı aşmıyan istihlâk kredılerı dağıtarak dâvanın halli yoluna, gidil- mıştır Prof. Baade'ye ıl 250 bin hektar arazinin sulanması zaruri iken, 1350-1357 devresı zarfmda yılda ortalama olarak 5 bin hek- tar arazi sulanmıştır Deme i sulama sahasına yapılan yatırımlar, ihtiyacın ancak ellide birini karşılamaktadır! Baade, sâdece sulama, or- man ve erozyon dâvasını halletmek için önümüzdeki 10 yıllık devre zar- fında her yıl "Z milyar Türk lirasın n üstünde yatırım yaplmasını za- ruri saymaktadır. Buna sun'i gübre, tohumluk, araştırma, eğitim v.s. için gerekli yatırımlar eklenince sâdece ziraata her yıl 4 milyar lira civarında yatırmak lâzım gelecektir. Halbuki resmi rakkamlara göre 1957 de bütün yatırımlar S 7 milyar liradan ibarettir ki bunun da mü- himce bir kısmı hiç te âcil bir ihtiyaç olmıyan güzelleştirme yatırımla- rına gitmiştir İşte çok yatırım yaptığını, refah getirdiğini söyliyen İktidarın kal- kınma hikâyes İ Bütçe sözcüsü Sayın İsmail Rüştü Aksaldan sonra Prof. Baade de Türkiyenin, bütün iddiaların aksine, çok az yatırım yaptığını belirtmektedir. Mes'ut azınlığı gönül huzuruna kavuşturan refah masalına gelince, çöle dönme tehlikesiyle karşı kar- şıya bulunan bir vatan sathı ve kapıda bekliyen açlık bu edebiyatı en acı şekilde yalanlamaktadır. Açlığın şehre İttiği koylu aileleri, gece- kondu faciası, son derece yavaş ilerliyen sanayileşme gorulmemış kal- kınırıa"nnın başka bir tablosudur. Ne ekmek, ne hürriyet!. Bu vaadlerin her ikisi de nutuklarda kal- mıştır e ki dâva ümitsiz değildir. "Düşünülmedik" kalkınmanın sü- rukledıgı çıkmazdan kurtulmak kabildir. Hakikaten fazla yatırım ya- parak, güzelleştirme için seferber edilen imkânları sulama tesislerine yönelterek, aydınlatılan köylünün gönüllü iştiraki sağlanarak toprak- ların mahvı ve açlık önlenebilir. Ama bu davaların hallini hâlâ ve hâlâ Maltepe yolunun veya Beyazıt meydanının estetiği ile uğraşanlardan beklemek beyhudedir 21