YURTTA OLUP BİTENLER man. işi pek nazik bir mevzu idi. İş- te bunun için Menderes, Ziraat Ba- kanını yalnız bırakmadı. Yaptığı kı- sa konuşmada orman işlerimizin iyi gittiğini söylemek suretiyle, Nedim e pek fazla yüklenilmemesini temin etti. İnönünün Ege seyahatinden son- ra patlak veren Gedik meselesi de Çok üst kademelerdeki anlaşmazlık- lar yüzünden yutuldu. rupta bir çok milletvekili Ege ve İstanbul hâ- diselerinden sonra, İçişleri Bakanı- nın İstifasıyla havanın yatıştırılma- sını istiyorlardı. "Muhalefetin isteği zerine bir bakam istifa ettirirsek yol olur, bunun sonu gelmez" diyen- lerin sayısı pek kalabalık — değildi. Bizzat Menderes te Gedikin İçişleri Bakanlığından ayrılması lazım gel- diğini düşünenler arasındaydı. Böy— le bir jest, İstanbul hâdiselerindeki mesuliyetlerin - tefriki - bakımından faydalı olacaktı. Tabii ki Başbaka- nın hiç değilse yakın bir tarihe ka- dar yakın mesai arkadaşlığı yaptığı İçişleri Bakanını feda etmesi bahis mevzuu değildi. Dr. Gediki — Devlet Bakanı yapmayı düşünüyordu. Ama Menderes bu fikrini gerçekleştireme- di. Zira son hâdiselerdeki dirayetin- den dolayı Gedikin yerinde kalması- nı istiyenler ağır basmaktaydılar. Belki havanın daha müsait olduğu bir sırada Menderes, bir zamanlar çok sıkı işbirliği yaptığı arkadaşını Devlet Bakanlığına getirecekti. ma hâlen kabinede boş koltukların doldurulması gibi daha büyük yeni- likler beklemek mevsimsizdi. Basın Şirinlik muskası (Kapaktaki kılıç) Geçen haftanın sonunda Cuma gü- Büyük Meclis bir aylık bay- ram tatiline girerken, basın suçlula- rının affı hakkındaki ümitler de bir ay Öteye itiliyordu. Hem de eskisin- den pek daha zayıflamış olarak. Bazı Babıâli patronları tarafından b;'r gizli pazarlıgın ücreti olarak gös- terilen mev'ud af gene ellerden kaç- mış, bir bilinmez yarının işi hâline gelmişti. Halbuki Ege hâdiselerinden he- men sonra kendilerini iktidarla pa- zarlığa mecbur ve vazifeli sayan iki üç Babıâli patronu, diğer meslektaş- larını da arkalarından gelmeye ikna için "Haftaya af! Bir hafta susmak- la ne kaybederız"" diyorlardı. İşte geçen haftanın sonunda Büyük Mec- lis bir aylık tatile girerken, kendi kendilerine gelin -güvey olanların halayının sonunda ilk hüsran orta- ya çıkıyordu. Af yok, sadece af ü- midi vardı. Pazarlık u hazin aşk hikâyesi, Basın - İk- tidar münasebetlerinin — düzeltil- siyatif ondan geldi. 6 Başbakanı ga- zete patronlarıyla konuşmağa ikna edince veya Başbakan gazete - pat- ronlarıyla görüşmeyi — arzulayınca Aygün ortaya çıktı ve patronları bizzat dâvet etti. Ilk goruşme 13 Mayıs Çarşamba ak gün ün Teşvıkıyedekı evınde yapıldı İktidar ricalinden Menderes ye Ay- günden başka, Atıf, Benderlioğlu ile Dr. Namık Gedik de toplantıda ha- zır bulundu. Patronlardan ise Falih Rıfkı Atay, Sefa Kılıçlıoglu Haldun Simavi, Ahmet Emin Yal ve Er- cüment Karacan vardı. Ancak O sı- ralarda Doğan Nadi Amerikada, Na- dir 'Nadi Avrupada oldukları için, Atay kendini Cumhuriyetin temsil- cisi olarak da ileri sürüyordu. Cum- huriyetin temsilciliği işinin aslı şuy- du: Falih Rıfkı, Başka bakanın da- vetini öğrenince Çarşamba öğleden sonra doğru Nazime Yunus Nadinin Nişantaşındaki evine gitmiş, meseleyi dramatik bir şekilde anlat- mıştı. Eğer siyasi hava değişmezse kan gövdeyi götürebilir, gazetelerin matbaa ve tesisleri yıkılabilirdi. So- ğukkanlılığı ve aklıselimi ile şöhret yapan Nazime hanım da aynen "Biz de kan gövdeyi götürsün istemeyiz; siz Cevad Fehmi beyle temas edin" cevabını vermişti. Yani Falih Rıfkı, istediği temsil hakkını elde edeme- mişti. Fakat bu, onun Cevad Fehmi Eveleme- Develeme Basın suçlarının affı teklifi rai? Şu yılbaşı tatili geçsin, Grupun gündemine hemen ala- cağız.. — Basın suçlarının affı mı? Tabii, tabii.. alnız,, Beyfendi Londradan donsun tamam! suç]arının affı? Aman lâfı rai olur... Zaten ka- zadan sonra Beyfendı bir şef katli, bir şefkatli ki... Şu çe müzakereleri bitsin, hemen... asın suçlarının affını mı soruyorsunuz" Kardeşim ona taraftar olmayan mı var? Şeker Bayramı tatilini geçire- lim, hemen gündemde.. Bası suçlarının affı? Tabıı birader, tabu... Şimdi Beyfendi spanyaya — gidiyor. Gelsin, ilk celsede görüşüp çı- karacag — Ha “Basın suçlarının af- fi?. O mesele halledildi bile... Beyfendi gazetecilerle görüştü. Ankaraya avdet nde — derhal gündeme alıyor Basın suçlarının affı mı dediniz? Tamam, tamam.. Beyfendi müthiş bir taktik hazırladı. Şu Kurban Bayra- mı bir- geçsin, gündemin ilk maddesi olacak. Zaten İdare heyeti Grupun emrindedir kar- deşim... Ve monolog devam eder. Başkut ile görüşmeden bile — orada burada ve hattâ Çarşamba gecesin- deki mülakatta Başbakana "Ben Na zime hanımla görüştüm, Cumhurı— yet de tamamile bizimle hemfikir- dir" demesine mâni olmadı. Aygünün evindeki toplantı — ye- mekle başladı ve gece geç vakitle- re kadar devam etti. Ralli apartma- nının Önünde tertibat alan polisler ve trafik memurları saatlarca bek- lemek zorunda kaldılar Menderes neşeli ve ıyımserdı Uz- laşma taraftarı olduğunu — söyledi. "Siz bırşeyler yapın, biz de birşey- ler yapalım" dıyerek fikrini açıkla- dı. Daha sonra da "Tenkide birşey demiyorum; sadece ayaklanmayı teş- vik edici neşriyat yapmayın, tecavüz Hep İsmet Paşadan değil, biraz da D. P. den bahsedin. Hattâ biz razıyız: Muhalif gazeteler yüzde 60 C. H. P. den, yüzde 40 P. den bahsetsin" sozlerıyle devam ettı. Bu yapılırsa Başbakan D. P. rupunu ikn edecek ve muhayyel şiddet tedbırlerını geri — bıraktırabilecek, basın — suçlularının affi tasarısını kanunlaştırabilecekti. Konuşması- nı "“Sadece yumuşak davranın, her ş?y düzelecek" cümlesiyle — bitirdi. Başbakan sözlerinin tesirini kuvvet- lendirmek için misafirlerin Önünde Şiddet Tedbirleri Komisyonu üyele- rinden bazılarıyla telefonla konuşur- ken, Falih Rıfkıya sokulan Bender- lioğlu Dünya Başyazarının kulağı- na, Menderesi kastederek "Londra uçak kazasından sonra çok, çok de- ğişti" diyordu. İşte Akşam gazetesinin ufak he- saplara aklı ermiyen fıkra Aziz Nesinin "Gizli Pazarlık" ni verdiği anlaşma böyle İlk bakışta, Hükümet aşkam ve gazete patronları arasındaki müla- katın hiçbir anormal tarafı yoktu. Hattâ demokrasilerde böyle temas- lar son derece faydalıydı. Ama, baş- bakanın kimlerle görüştüğünü en u- fak teferruatına kadar yazan gaze- telerin, muhatap kendileri olunca işi gızlemeye kalkışmaları — meselenin rengini değiştirdi. Fısıltı gazetesi çalışmaya başladı. Hem de bu sefer, Fısıltı gazetesi, onun — yazılamıyan haberlerden çok daha tesirli ve teh- likeli olduğunu her fırsatta ilân e- den gazetelerin aleyhine işledi! Sa- dece Ahmet Emin Yalman, Milletle- rarası Basın Enstitüsünün — Berlin- deki toplantısında "Türk basını hür- dür, ufak tefek pürüzler de yakında ortadan kalkacaktır" temli konuş- masını, inandırıcı bir hâle getirmek için pazarlığın şartlarını hür dünya gazetecilerine açıkladı, ifşaat kah- kahalarla karşılandı, gizli pazarlık- larla elde edilen -daha doğrusu edi— lecek olan- bir hürriyetin ne cins' bir hürriyet olduğunu çok iyi bilen hür dünya gazetecilerinin, bu sözleri cid- di ciddi dinlemeleri elbette beklene- mezdi. Mesele aslında çok basitti. İkti- darın 'gazeteler hakkındaki — görüşü malümdu. Şiddet tedbirleri lâfı or- AKİS, 16 HAZİRAN 1959