Haftanın içinden Bu Mecmuanın Politikası lti ay içinde birer aydan üç defa Kapatılan bu mecmua, basın üçerinde yeni 1p0tekler1n kendini hissettirdiği şu günlerde yeniden nesir hayatına gırı— y ynı müddet zarfında mecmuanın, en mühim vazifeler deruhte eden dört mensubu hapsedilmiştir ve bunların üçü halen demir parmaklıkların gerisin- dedir. Böylece bu mecmua, Muhalefetin resmi sözcü- sü Ulus gazetesiyle beraber, bilinen Basın Kanununun en ziyade hışmına uğrayan neşir organı olmaktadır. Bir belirli kanunun sık sık hışmına uğramanın, maddi ve mânevi ıstıraplarının yanı sıra, en olgun cemiyetlerde dahi bir mahzuru vardır. Daima ve her noktada mükemmel aydınlatılmış olmayan umumi kârın muhtelif kısımları hâdiselere bakarak alakalı hakkında menfi hükümlere varabilirler. Bir çok se için sık sık hüküm giymek bir türlü uslanmamak bir türlü yola gelmemek demektir. Bunun bir adım Ötesi ise, alâkalıyı kusurlu çıkartmaktır. Fakat basın suçları bu umumi kaidenin dışına sıyrılmak imkânı- na, şükürler olsun, sahiptir ve basm suçlularmm ha- kiki mazhariyeti işte budur. Zira "suç debileri" orta- dadır, ebediyete intikal edecektir ve bunlar bir gün, mutlaka yeni telâkkilerin ışığı altında insafla tek- rar ele alınacaktır. O zaman 1954 ile 1959 arasında, Menderes iktidarı devrinde, insanların ne söyledikle- ri için hapsedildikleri ibretle yazılacak, ibretle anla- tılacaktır. Bu inanca sahip kimselerin hareket tarzları hali- kında bir kaç kelime etmek bu mecmuanın politikası hakkında fikir vermek olacaktır. Gerçi insanlar gibi mecmualar hakkında da asıl fîkir veren, kelimeler- den ziyade tutumlardır uanın geçmişteki politikası da, istikbaldeki polıtıkası da hâdiseler kar- şısındaki Vazıyetıyle çizilmektedir. Ama gene de, ipo- tekler neticesi bir kısmı basında bu günlerde şampi- yonluğu yapılan yeni Başın anlayışını bu mecmuanın asla benimsemediğini, asla benimsemeyeceğini peşi- nen söylemek isteriz. Bu mecmuanın, kendisine Vazife diye bildiği "ha- ber vermek'tir. Basının Parlâmento, İcra ve Adaletin yanında Dördüncü Kuvvet oldugu dogrudur Basının umumi efkâra bir nisbet dahilinde istikamet verdiği de hakikattir. Basın, elbette memleketçi davranışıyla cemıyetın gelışmesınde rol sahibidir. Ama bütün bun- "haber" vasıtasıyla yapar asın, "“haber ver- fonksiyonu msbetmde vardır. Fikir soyleme— nin ise geniş manasıyla "haber vermek" fonksiyonu içinde yer aldığı herkesçe kabul edilen bir hakikattir. Basının bütün öteki hususiyetleri hep bu "haber ver- mek" vazifesinden dökülegelen neticelerdir. (Partıler arasında gerginlik veya yumuşaklık ya- ratmak, siyasi melteme veya poyraza çevir- mek, şıddetı veya süküneti körüklemek, hatta ve hat- tâ şu veya bu rejimi gerçekleştirmeğe çalışmak . Bun- lara, haber üzerinde indi tasarruflar yaparak heves etmek bu mecmuanın kanaatince, gaye ne kadar asil sayıhrsa sayılsın Basın için bir Vazıfe tecavüzü"dür. vermek" fonksiyonu üzerine bir bırakınız boylesıne iddialı he- okuyucu tarafından o mak mazhariyetini bile kaybeder ve meşhur tabırle bındıgı dalı keser. Haber üzerinde indi tasarruf -tekrar etmek lâ- zım fikir söylemek de bir nevi haber vermektir- ga- zeteciliğin mânevi ölümüdür, çünkü haberler bir tas- nife tâbi değildir. İktidarın hoşlandığı ve hoşlanma- eli B AKİS, 16 HAZİRAN 1959 dığı haber Muhalefetin sevdiği ve sevmediği haber, kudret sahiplerini kızdıran ve kızdırmayan haber, şu Partiyi veya bu Partiyi tutan haber diye bir liste tan- zimine kalkışıldı mı, hele gazetenin sütunlarını bun- ların bir kısmına açıp öteki kısmına kapamak "ga- zetenin politikası" oldu mu ipin ucunu elde tutmak imkânsız hal alır. Haberler o kadar tasnife tâbi de- ğildir ki memleketin menfaatine uygun veya zararlı haber diye bir şey dahi nadiren mevcuttur. Bir olgun memleket için, Basın zaviyasinden, asıl zararlı bir hareket vardır: Memleketi habersiz bırakmak, mem- lekete üzerine ipotek konmuş haber vermek. Böyle olmasaydı dünyanın en ciddi gazetesi London Times. Cenevre konferansı devanı ederken, c Millan'ı çi- leden çıkartan "Sehwyn Lloyd Dışışlerı Bakanlığın- dan alınıyor" haberini, doğru olduğuna iman etmek şartıyla, verir miydi? mecmuanın kanaatmce mesele, haberin ne ol- duğunu tayin etmektir. Bu mecmuanın kaatince her neşir organı, umumi kaıdelerın hududu içinde, habe- rin ne olduğunu kendisi tayin eder ve ona göre renk alır. News of the World için haber olan Manchester Guardian için haber değildir, Confidential'ın dört elle sarıldığı haber Time'ın sütunlarında yer dahi bulmaz. ma bir kere bu tayin yapıldıktan sonra gazete sa- hibinin şu ve u mülâhazayla gazetenin haber di- ye bildiği fîkırler dahil- şeyler üzerinde tasarruf iddiası mesleğe açık bir ihanettir. Zaten bu tasarruf- ların -ve parlak etiketlerin, altında küçük hesapla- rın şalisi düşüncelerin, sırıtmadığı haller pek nadir- dir. Bu mecmua, kendisi için "haber"in ne olduğunu tayin etmiştir. Bu mecmua beş senedir "haber" diye bildiğini İktidar ya da Muhalefet kızacak endişesine kapılmaksızın okuyucusuna vermiştir. Herkesin emin olmasını isteriz ki bu yolda devam edecektir. Gene herkesin emin olmasını isteriz ki İktidarın kaba bir kışım Muhalefetin örtülü hiddetlerini daimi — olarak celbetmek pahasına d olsa u mecmuanın tanzimi meşhur "yüzde 60 - 40" prensibine riayet edi- lerek yapılmayacaktır. Hafta olur, haberlerin yüzde 100 ü İktidarla alakalıdırve[ktıdarın lehinedir. 1 olur, haberle Muhalefetle alâkalıdır ve Muhalefetin lehinedir. Bu mecmuada kuyucu mecmua sahiplerinin küçük' hesaplarını değil, hâdise- lerin akisini bulacaktır. Bu mecmua şuna samimiyet- le kanidir ki bir cemiyette huzuru bozan, bazı hâdi- selerin yazılması değil, o hâdiselerin vukuudur? Ga- zeteci kendisini dev aynasında görecek, kendisinde bazı milli, yahut tarihi vazifeler tevehhüm edece yerde haber verme ve fikir söyleme fonksiyonunun icaplarını yapsa, ama Batı cemiyetlerinde tabii sayı- lan bir medeni cesaretle yapsa, şıkayetlerımızın pek çoğu en kısa zamanda halledilir. Bu mecmuanın ka- naati pazarlığın, taviz alıp vermenin, arabuluculuğun politikacılara bırakılması, gerektıgıdır Bu mecmua- nın kanaati gazetecinin asli işinin bunlardan mühim olduğudur, ve iyi aydınlatılmış bir umumi efkârın hakemlik ettiği memleketlerde İktidarın da. Muha- lefetin de haksız duruma düşmekten dehşetle çekin- diğidir. Hiç bir ceza tehdidi, hakiki gazetecileri umu- mi efkârı aydınlatmak vazifesinden döndürecek ka- dar kuvvetli olamaz. Olmamalıdır. Damoklesin kıhcı enseye düştüğü zaman insanı sadece bir defa öldür