KADIN linileri bedbaht etti. Bergmanın bundan sonra bir piyeste oynamayı kabul ederek Pariste yerleşmesi ise bardagı taşıran damla oldu. Hu pi- yesi oynadığı müddetçe, kocası onu tek bir defa olsun seyretmedi. temsil gecesi. İngrid Bergman'in so- yunma odasında bekledi fakat tem- sil sonunda salonu yıkan alkış ses- lerini duyunca kıpkırmızı — oldu ve derhal radan da uzaklaştı. İşte İngrid Bergman bunu — affedemedi. Bu bir basitlikti. Rosselini İtalyaya döndü., fakat orada hayatını dahi kazanamıyor, karısının başka bir sanat anlayışı- na hizmet ederek, alkışlar uğruna hakiki sanata ve sanatkâr Rosseli- ni'ye ihanet ettiğine inanıyordu. te bu sırada eline bir fırsat geçtı: Doküman filmleri çekmek —üzere Hindistana gitti. Oradan kaç yıldır peşınde koştuğu hakiki sanatı geti- receğini düşünüyordu. Getire getire Sonâli Das Gupta'yı getirdi. Kadın ve sanatkâr İ ngrid Bergman kocasının yeni aşk . Çok ıstırap çekiyordu, yeni angajmanlar yaptı ve Rosseli- ni'nin ayrılma teklifini sükünetle karşıladı. Rosselini, bütün erkekler gıbı ancak hımayesı altına alabile- sut olabilirdi. aynı şey değil miydi? Yalnız haki- kate karşı koymak ve buru suni şe- kilde elde etmek de imkânsızdı. Moda Heryerde neş'e M odamn giyimde olsun dekoras- da olsun, bugün üzerinde mühim — şeylerden bi- neşeli bir hava ya- ağır ve pahalı şe- kilde döşenmiş evlerde dahi fe- rahlık verecek bir renk, teferruat aranmış ve güzel hoş buluşlar en sa- de ve basit. dekorasyonlu evlere bir yenilik bir cazıbe vermesini bilmiş- tir. Bugün nkli otomobiller ve renkli bınalar yagmurlu bir kış gü- nünde sokaklari süslüyorsa, kadınlar da kapalı bir havada yatak odalarını renkli, emprimeli çarşaflarla süslü- yorlar kocalarana iç açıcı renkli hat- ta çiçekli kumaşlardan pijamalar ya-, piyorlar, çocuklarını neşeli renkleme giydiriyorlar, her meselelerle dolu ağır vazifelerle yuklü hayatın dış görünüşünü — hafifletmeye, — böylece enerji ve kuvvet kazanmaya çalışı- yorlar. durdugu en ri iç açıcı ve ratmaktır. En İşte bu görüş yepyeni bir giyim kolunun doğmasına Seben olmuştur: ev kıyafetleri. Eskiden kadınlar ev- lerinde eskimiş süslü — elbiselerini gözden çıkardıkları demode kıyafet- lirini giyinir ve ev için hususi elbi- seler dikinmezlerdi. Hatta kışın üşü- memek için kocalarının sabahlıkları- na sarınan ve onların yün çorapları- 26 nı ayaklarına geçiren kadınlar çoktu Dışarıda göz kamaştıran şık bir k dının evde cadı gibi dolaşmasını kimse fazla yadırgamazdı. Bugün ta- mamiyle aksidir. Kadının en çok dik- kat edeceği kıyafet ev kıyafetidir. Bunun için fevkâde güzel ev içi mo- delleri düşünülmüştür. Genç kızlar ve ince kadınlar için vücudu sıkı sıkı saran pantalonlar en akla gelmez kumaşlardan kareli, çiçekli — yünlü- lerden, çizgililerden yapılmıştır. Svter altında giyilecek olan plili ısıtıcı kalın etekler de gine en eğlen- kumaşlardan, renkli kalın, tüy yumuşak ve hafif yünlülerden dokumalardan yapılmaktadır. Terli yerine renkli, yumuşak ev pâpuçları kullanılmakta ve çok cazip desenli örgü şosetler kocanın çorabının yeri- ni tutarak kadınları üşümekten ko- rumaktadır. Tâbii bir farkla ki, bu çoraplar tam kadının ayağına göre- dir. D.P.li Bir Ev Kadını Arıyorum aberi bir gazete verdi: D. P.li Hkadınlar geçim sıkıntısı miyorlarmış! — Başlığı — okudum, tekrar okudum. Bu, olsa olsa bir muzip gazetecinin oyunudur diye düşünüyordum, kat hayır, taf- silâtı okuyunca gazetecinin ancak duyduklarını aksettirdiğini anla- dım. Demokrat Partili kadınlar toplanmışlar, bolluktan, ucuzluk— tan bahsetmişler sonra D. P. dua, C. H. P. ye beddua edip da— gılmışlar Bu haberi okuduğum günden beri hep, D. P. li bir ev kadını a- rayıp duruyorunn niyetini geçim sıkıntısı çekmemenin sırrına er- mek. Fakat aksi tesadüf, bir tür- lü D. P. li bir ev kadınına rastlı- yamadım, hâlâ da geçim sıkıntısı çekmekteyim. Ama doğrusu mü- him olan bu değil, İtiraf etme lâzım ki 'biz geçim sıkıntısına çok- tan alıştık. O derece alıştık ki, kırk yılın başı pek te fahiş olmı- yan bir fiyatla karşılaşacak olur- sak, gözlerimiz fal taşı gibi açı- lıyor. Benim alışamadığım başka birşey var. Şu siyasi parti kapıla- ri yok mu, oradan geçenlere bir hal oluyor onu anlıyamıyorum. Bu kapılarda bir keramet var. Oraya hepimize benzer , insanlar olarak girenler başka türlü çıkı- yorlar. Gözleri görmez, kulakları doymaz oluyor. Dilleri ise bir çö- zülüyor, bir çözülüyor ki konuş- maktan dinliyecek halleri kalmı- yor. Bazan bu sihir bozulmuyor değil, adam — hirşeyler görmeye başlıyor, başlıyor ama görmesiy- le de kendisini kapının dışında bulması bir oluyor, içerisi muhak- kak efsunlu. Oraya girenleri ne manavın, kasabın etiketi; ne gaz ('D kuyruğu, ne ilâç yokluğu uyan- dirabitir. Bence D. P. li kadınmla- çekmemeleri- rın geçim sıkıntısı nin sebebi bu. Eh bunu da anladık dıyelım Büyüye akıl sır erer mi vvel- den inanmazdım, geçim sıkıntısı çekmiyen D. P. li kadınları du- yunca büyüye de inanır oldum. Jale CANDAN Şu halde Allahı neden yardıma çağırıyorlar? Onlar nasıl olsa bolluk içinde, huzur içinde geçi- nip gitmiyorlar mı? Allah, asıl ötekilere, sihirli kapılardan — ge- çemedikleri için, sıkıntı — içinde değil ayın sonuncu haftasını geti- remiyenlere, manavın önünden iç- lerini çekerek geçenlere, eczaha- ne kapılarından elleri boş dönen- lere lâzım.. Hayır, siyasi mücade- le bu şekilde olmaz. — İçerdekiler dışardakilerin aynı sihire kapıl - madıklarını düşünerek konuşmak zorundadırlar. Yoksa kimse inan- maz, söylenen sözler de ancak bir mizah mecmuasını süslemeye ya- rar. D. P. li kadınlar, şayet parti- lerine hizmet etmek —istiyorlarsa -ki bu onların en tabii haklarıdır- herşeyden evvel hakikate şekilde konuşmaya dikkat etme- Hdirler. Onlar çıkıp: sıkıntı çeki- yoruz, sıkıntı çekeceğiz çünkü fon sıkıntının sonunda refaha kavuşa- cağımıza inanıyoruz diyebilirler. Bu bir görüş, bir inançtır ve şüp- hesiz müdafaa edilebilecek bir ta- rafı Karşıdakiler belki "biz de bu sakıntı- ya razıyız ama bunun hürriyet ve eşitlik içinde, murakabe ile daha iyi başarılacağını zannediyoruz" cevaplandıracak ve işte bundan sonra mücadele zevkli ol- duğu kadar da faydalı bir şekil kazanmış olacaktır.İşte böyle bir müvadele sonunda mevdana çıka- cak hakikat şudur ki, bugün Tür- kiyede bir parti mücadelesi değil bir zihhiyet mücadelesi vardır ve S İdealistlerin hem bir tarafa dilmesi ise herhalde iyi dü- şünenleri şimdiden telâşa vermeğe yetmelidir: nihayet gayemiz tek parti devrine dönmek değildir! Ne olursa olsun, herhalde Al- lahın D. P. li kadınların işine ka- rışacağını sanmam, Zaten hergün radyoyu dinliyorum: hen vatan cephesine ıltıhak duymadım! ettiğini AKİS, 31 OCAK 1959