S İ Filimler "Pater Pançali" O zel film gosterılerının garip bir talihi yardır Ne bu gibi gösterilere çagrılanlar, birkaç film tenkidcisinin dışında, genel — olarak sınemayla pek az ilgisi olan kimse- . Hindistanın Türkiye — Basın Ataşeliği tarafından tertiplenen "Pater Pançali" filminin gösterilişi de aşağı yukarı böyle oldu. Bir iki kadeh viski çekmek, eş dost ile ayak Üstünde biraz sohbet etmek için bu gibi toplantılarda bulunmayı — âdet haline getirenler ihtimal ki hayatla- rında seyrettikleri en güzel filmler- den birini gördüklerinin farkında de- gillerdi. Cannes'den San Francisco'ya ka- dar birçok festivallerde pir sürü mülakat kazanmış olan "Pater Pan- çali", Hintli rejisör Satyacit Ray'in ilk fılmı ilk filmin bir şaheser ol- ması, sinema tarihinde ender rast- lanan olaylardandır. Ford, Stevens, Renoir, de Sica şaheserlerını yarat- madan Önce bir olgunlaşma devresi geçirmek zorunda kalmışlardır. Wel- les ve Visconti gibi ilk eseri ile or- taya patlıyan pek az sinemacı var- dır. Satyacit Ray da bu ikinci grup- "Pater Pançali" nin büyült bir si- nema klâsiği, kusursuz bir şaheser olması, yaratıcısının ele aldığı konu- ya bağlılığı ve sevgisinden, anlattık- larını son derece iyi bilmesinden ile- ri geliyor. S. Ray, "Pater Pançali"yi -"Kü- çük yol" dıye tercüme edilebilir- tanınmış bir Hint romanından adap- te etmiş. Bu eşer, ikisi tamamlanan üç filmlik bir serinin ilk filmi. Tri- lojinin kahramanı Apu'nun, doğdu- N E M A ğu köydeki ilk çocukluk yıllarını an- latıyor. Apu ve ailesinin hikayesin- de Hindistanın asırlarca süren bütün t, bakımsızlık, yokluk, cehalet ortaya çıkıyor. Ama bütün 'bunların arkasında, hepsinden daha kuvvetli başka bir güç gizli: âdeta mistik bir imanla hayata bağ- lılık... Apu'nun en yakın arkadaşı kendısınden altı yaş büyük olan ab- las gu. Babaları, ailenin geçi- mini temın edebilmek için uzun za- man onlardan uzakta kalmıya, şe- hirde, çalışmıya mecbur. İki küçük çocuğun, kurumuş kalmış ihtiyar bir halanın bütün yükü genç annenin sırtında. Kadıncağız bir taraftan on- lar iyle 1ht1yar halayı kovmasın yahut küçük suçları için çocuklarmı dövmesin. Apu ile Durga bitip tükenmez sıkın- tılara rağmen hayatın sırlarına kar- şı sonsuz bir merakla büyüyorlar. Şehirden gelen — gezici bir tiyatro, çatlak sesler çıkaran bir bando on- lar için büyük yenilikler. Köyden biraz uzaklaşıp demiryoluna gittik- lerinde bir tren geçiyor. Bu onların medeniyetle ilk temaslarıdır. Treni erak, hayret ve şaşkınlıkla seyre- dıyorlar Fakat felâketler pek uzak- ta değil. Önce, son demlerine gelmiş ihtiyar hala ölüyor. Durga işe bir muson fırtınasında soğuk — kaptık- tan sonra bakımsızlık yüzünden kur- tarılamıyor. u'nun babası şehir- den dondugunde aılesını darmadağın bir vazıyette buluyor. Artık köy on- lar için yaşanmaz hale — gelmiştir. Baba, ana ve oğuldan ibaret kalan "Pater Pançali" den bir sahne Hayatın eşiğinde 28 üç kişilik aile küçük bir araba ile şehre doğru yola çıkarlarken geride bıraktıkları zaten harabeden farksız evlerini yılanlar dolduruyor. Amatör ruhu * ater Pançali" de bütün olaylar günlük yaşayışın tabiiliği için- de. En ufak bir düzenlenmiş hikâye kokusu yok. Bu durumda Saîyacıt Ray, başarılması son derece güç bir yola sapıyor, böyle bir hayatın in- sanlarını, gunl ik — davranışlariyle vermiye girişiyor. Bu teşebbüsün al- tından çok buyuk bir başarı ile kalk- ması sayesınde 'Pater Pançali' ace- i bir sinemacının elinde düşebile- ceği monotonluk ve manasızlık tu- zaklarından kurtulup, şiirle dolu bir insanlık dramı, bir şaheser haline geliyor. S. Ray, büyük —Amerikalı dokümanterci Robert Flaherty'yi hatıraltan bir ifade gücü, ustalık ve şair duygululuğuyla, tabiatın koy- nunda hayvanlar ve bitkilerle haşır neşir y aşıyan insanların hayat mü- cadelelerini,' bozulmamış iç dünya- larım gözönüne serıyor 3-4 yıllık bir çalışmanın ürünü olan "Pater çalı bir sahnesinin öbürüne tercih mkânı olmayan bütünlüğü ve yüce- lıgı sağlamış eserlerden. Meydana getiriliş şekli de genç sinemacılar için büyük dersler taşımaktadır. "S. Ray, "Pater Pançali" yi yap- mıya gırıştıgı zamana kadar ressam- lık ve kütüphane memurluğuyla ha- yatını kazanıyordu. Pratik tek sine- ma tecrübesi . The Riyer - Rüya gi- bi geçti" çekilirken Jean Renoır ın çalışmasını takibetmiş olmaktan i- bar tti. Ama aşağı yukarı bütün si- ema nazariye kitaplarını okumuş, kendın bu iş için yeterli hissetmiye başlamıştı. Elindeki para, bir filmin sonunu getirebilecek miktarda de- ğildi. Ama genç rejisör "sonrası Al- lah kerim" diyerek yedi kişilik eki- biyle işe girişti. Bu sekiz kişi için- de daha önce pratik sinema tecrübe- si geçirmiş tek kimse sanat direktö- rüydü. Eline, eski bir Wall kamerası tutuşturulan Subroto Mitra bile ilk sinema kameracılıgı yapıyordu arkadaş sermayeyi tüke tınce— e kadar ancak hafta sonlarında mak üzere hayatlarını kazanmak i— çın hepsi başka işlerde çalışmak zo- rundaydılar- iki yılı aşan bir zaman Kalkütadan 100 kilometre kadar ö- tede bir köyde ugraştılar larının sadece ikisi, i baba daha önce kam mıştı. Paraları bittiği zaman yacit Ray zamana kadar çektiği parçaları göstererek, başladığı filmi ca neticenin ne olacağını kestireme- den fakat büyük bir inanç, feragat ye gayretle yılmadan çalışan bu kil- AKİS, 17 OCAK 1959