İSTİBDATTAN DEMOKRASİYE BAŞLARKEN aktim yok, vaktim yok." Bu « V sözleri babamdan kimbilir kaç defa işittim. Çankayadaki evimiz- de, sofra başında, hatıralarını yaz- ması için kendisini sıkıştıran etra- fındakılere gulerek bakar ve ilâve eder: "Daha işim bitmedi, görüyor- sunuz boş durduğum yok ki.." Bi- zim yemek odası, koyu 'renklerin hâkim olduğu geniş bir salondur. Duvarları yarısına — kadar' kırmı- zımtrak kahverengi tahta kaplama- h, üst kısımları aynı renkte yağlı- boyadır. Çok yüksek tavan isa tam aksine acık, rengarenk çiçek mo- tifleri ile susludur Kalın kırmızı kadife perdeler, aynı kumaşla kaplı bir İki basit eşya, yerdeki koyu ha- --lar, iki büyük pencereden ve ar- ka taraftakı camekanlı salondan i- çeri giren bol ışığa rağmen, odaya loş bir hava verir. Gündüz daima biraz karanlık, gece tepeden sar- kan kırmızılı bohem avize yanın- İnönü, annesi, eşi, kızı ca aydınlık, İç açıcı olur. Duvarda, yemek masasına tepeden bakan, A- tatürk'ün büyük bir gençlik portre- si asılıdır. Babam, caketaylı ve dü- şuncelı bir anında yapılmış bu res- min, Mustafa Ke mal Paşaya çok benzediğini söyler. Bundan başka odanın dört tarafında tablolar, -ek- serisi manzara,- yer almıştır. Babam masanın başında, anne- mi sağına alarak oturur. Solunda misafiri, eğer yoksa —büyükan- nem vardır. İşlerinden ancak o za- man baş kaldırabıldıgı için çocuk- luğumuzdan beri akanlık ve Cumhurbaşkanlıgı senelerı dahil, iki ağbeyimle beni de daima sofra- sında görmek isterdi. Tabii resmi davetlerde ayrı yerdik. Babam için bir teneffüs mahiyetinde olan bu yemekler bütün ailemiz için de tat- h sohbet anları olmuştur. Yemek biter bitmez babam, si- gara tabakasını çıkarır, ıçınden bir tane seçer. nındaki misafir ke- men davranır, kıbrıt veya çakmağı- nı uzatır ve öylece eh havada ka- hr. Sigara yakmak, tiği kadar basit bir iş degıldır Ça kılan kibrit yavaş yavaş sönerken babam cebinden siyah ağızlığını çıkarır, ucuna dikkatle sıgarasını yerleştirir, ağzına alır, iyi çekip çekmediğini kontrol eder, ancak ondan sonra ateşi, ikinci defa ça- kılan kibriti, yaklaştırıp yakar. Bunları, anlattığı hikâyeyi yarıda keserek, hiç acele etmeden, her hareketın hakkını vere vere yapar. İlk nefesini, lezzetini alabilmek i- çin o kadar dikkatli çeker ki du- manın ta ciğerlerine kadar gitti- ğini görür gibi olursunuz. Babam kadar zevkli sıgara içen bir baş- kasını görmedim Kafası herhangı bir mesele ile ve torunuyla bir arada meşgulken az konuşur, çok düşü- nür. Fakat bir neticeye varıp, ne yapacagına, ne söyliyeceğine karar verdikten sonra bambaşka olur. Mücadele ederken daima daha genç, daha neşeli, daha canlıdır oO zamanlar konuşmak, fikir almak, intibalarıni nakletmek ih- duyar. Sıkı bir çalışma devresinin sonunda, — meselâ bir yurt gezısınden dönüşünde, Çanka- aki evimizin yemek odasında, sofra başında toplandığımız zaman, saatlerce konuştuğu olur. Keyıt]ı keyifli sigarasını içerek, eski gün- lere döner, Yemenden, İstiklâl har- binden. İnkılâp — mücadelelerinden, İkinci Cihan harbinden, veya de- mokrasi hamlelerinden bir hatıra nakleder. O günleri, onunla beraber tekrar yaşıyormuş gibi olursunuz. Özden TOKER Hafızası çok kuvvetlidir. 80 sene evvel ancak bir iki defa rastladiğı bir Bulgar subayını, bir defa geç- tiği bir arap şehrini ismine, en u- fak teferruatına varıncaya kadar hatırlar. Böyle, şahısları zikrede- rek, taze tasvirler yaparak anla- tınca, sanki dün olmuş bir hâdise- den bahsediyor zannedersiniz. Da- ima objektif kalabilmesini — bildiği için ne Harp Okulu talebesi İsmet efendinin, ne Yüzbaşı İsmet beyin, ne de Garp Cephesi Kumandanı İs- met Paşanın tarafını tutar. Onlar da diğer şahıslar gibi ince, alaylı tahlillerine tabi olurlar. Kendine has nükteleri, eğlenceli uslubu, an- lattıklarına ayrı bir cazibe verir. Dinleyenler zaman ciddi mi söylüyor, şaka mı ediyor, anlıya- mayıp, bir an için tereddüt ederler. Birçok ecnebi ve yerlı naşirden hatıralarını yazması için teklifler alıp durur: Verdiği cevap daima "Vaktim yok"dur. Meselâ meşhur bir Amerikan firması, yardımcı ola- rak iki sekreter temin etmeyi, bü- tün araştırma masraflarını karşıla- mayı ve bütün baskı işlerini üzeri- ne almayı taahhüt ediyordu. Onlar da hep aynı cevabı aldılar: "Vak- tim yok." Metin hepimizden fazla, baba- nım hatıralarını yazmamasına üzü- lür, İstiklâl tarihimizin, en selâ- hiyetli bir ağızdan, gelecek nesille- re nakledilmesinin de a mu- kaddes bir vazife olduğunu söyler dururdu. Babamın anladığı mânada vesikalara dayanan hatırat yazmak hakikaten çok zaman isteyen bir işti. Bugün her devirden faal Muha- lefet Başkanı İsmet İnönünün ise henüz yapılacak çok işi vardı, hatı- ralarına ayıracak vakti hiç yoktu. Fakat şimdilik, bunları sofra soh- betlerinde yaptığı gibi kısım kısım, her biri bir bütün teşkil etmek Üze- re, anlatabilir, ilerde memleketimiz- e demokrasi ıdealini gerçekleştir- dikten sonra, getireceği büyük eserin ilk hazırlıklarım ya- pabilirdi. Bir senelik mahkümiyetini çekmek üzere Cezaevine gitmeden evvel, Metin tekrar babamdan bu- nu rıca etti. O da nihayet "Peki" dedi.-Böylece Metin 52 hafta ayrı kalacagı sevgili okuyucularına son bir hizmette bulunmuş oldu. Benim vazıfem ise çok basit ve o derecede zevkli. Babam anlatacak, ben ya- zacagım AKİS okuyu cuları da o- nun sofra başı sohbetlerıne işti- rak etmış olacaklar. AKİS,I7OCAK 1959