tığı g.ibl seyircisinin karşısına gittiği yol hakkında bir verilmesi çok güç karmakarışık bir programla çıkmağa hazırlanmıştır. Şayet yeni repertâvarını hem gışe hasılatını kur- a seçilen eserler ge- Ççen mevsim olduğu gibi çoğu temsi- linde hiçbir mâna bulunamıyan, bir takım boşlukları doldurmak için ge- lişigüzel sahneye konulmuş piyesler bu hususlar hakkında bize bir fıkır verecektir. deçen mevsim seçilen e- serlerin isabetsizliği seyirciyi Devlet Tiyatrosundan ne beklediğini düşün- meğe zorlamıştır. Devlet - Tiyatrosu hususi bir teşekkill değildir. Bültçe- sini Devletten aldığına yöre gişe ha- sılatı üzerinde fazla telâşlanması ge- rekmez. Tecrübeler şunu da göster- miştir ki gişe hasılatı pek yüksek o- lan her eser, hattâ bu gişe hasılatını kabartmağa yardım eden her seyirci tarafından memnuniyetle seyredil- mez. Gene sahneye konulması binle- re ve binlere malolan her eser tiyat- roya beklediği hasılatı getirmeyebi- lir. Bu gün Devlet Tıyatrosunun elin- de geçen mevsim açı yatro- yi hem de gişesini tatmm etme yolu- nu elbette bulur. iziloti et seyircinin zevkini vazgeçmelidir. Sevircisine itimat et- memesi İcin ortada hiçbir sebep yok- tur. Bu yoldan giderse sahnelerinden birini ve bilhassa “Oda Tıyatrosu- nu” elbette avant-garde eserlere ayı- rabilir. Modern dünya tiyatrosu, bil- tıyatrosuna bir veçhe verebilmek i- çin pekçok yazar eme sarılmış, pekçök tiyatro her devirde olduğun- dan çok avant-garde eserlere kapı- larını açınak zorunluluğunu duymuş- tur. Oda Tiyatrosunda bu neviden e- serleri en azından bir ay muddetle seyredecek seyirci bilhassa hu gü her zamankinden fazla mevcuttur Modern tiyatronun Beckett, Ada- mov, Jonesca, Breeht gibi bir takım temsilcileri h'ıIA Devlet Tiyatresunun k'ırnl:ırınıl.ın girmiş değildir. Tiyatrosunun vazi- kurtarmak, ne de olmamalıdır klıitüriınu yükseltmek, onu dünya ti- başlayıp nereye hususunda da aydınlatmak ır. Yerli yazarlarımız. iyinin nasıl olduğunu görüp öğrenmedikçe elbelte Bittin sene Devlet Tiyatrosu- nun daha ilk sayfasında çöp sepetine atmak arzusunu duyduğu yahut da se- yırcımn harızasında bır geceden fazla İ- rini, meselâ Kücük Tiyatroyu sade('e telif eserlerin ve hattâ sadece ama- yazarlarının eswlerinin tecrtülbeli yazar- larımızın Edebi Heyetçe takdir tasvibinden gecmiş eserlerinin sah- nesi olabilir. Böylece seyirci de tiyat- ro yazarlığımızın nerede başlayıp ne- reye kadar geldiği hakkında bir fik- Tiyatrosu iyatro sahnesini yalnız ve yalnızca Dünya tiyatrosunun değer- leri artık zamanla katiyet kazanmış, iş, eva moder: temsillerinden Röstermiştir. ki halkı — eğlendirmek maksadıyla sahneve konulan bir “Çöpratan” bos koltuklar karşısında temsil edilebilir ve bir — “Satıcının Ölümü” ve bir “Otello” ve bir. “Su Kızı” ve bir “Yağmurcu” tiyatronun beklediğinden de çok halkın rağbeti- ni kazanabilir. Devlet Tiyatrosu her- ygign önce artık bilhassa Ankaralı esler yâzmak- tan öteye gidemiyeceklerdır. Devlet Tiyatrosuna milyonlarca liralık büt- ce elbette sık sık halkın tiyatro zev- kıni küçük düşlüirsün, ona yerli ya- bancı tiyatro eserlerinin en kalitesiz- rinden örnekler takdim etsin diye verilmemiştir. Devlet Tiyatrosu, Ü- mit edelim ki yeni repertuvarını ha- zırlarken karşısında tiyatrodan anla- mıyan bir seyirci bulunduğuna kani olsa dahi tiyatrodan anlayan bir se- yirci varmış gibi hareket etmiş ve ye- ni mevsimin eserlennl de ona göre hazırlamış o Vebalılar eni mevsimp girmeden Devlet Ti- yatrosunun seyirciden başka he saba katması gereken bir husus ta gezetecilerdir. Her nedense son za- manlarda Devlet Tiyatrosu. icraatıy- la ilgilenen her gazeteciden bir veba- ldan kacar gibi kaçmağı Adet edin- miştir. Gene bizzat Devlet Tiyatrosu Umum Mitdürü cok iyi bilir ki dün- yanın her tarafında prova jeneraller tamamen basına hasredilir ve her ye- ni eser halkın karşısına çıkmadan ön- ce basına temsil edilir. Bu usul bizde- bir iki defa haric-hemen hiç rağbet görmemiştir. sadece bir zamanlar her gazetenin tiyatroyla ilgili yazarına ilk temsil gecesi davetiye gönderilir- ken bu da so mamen bıhabermiş gibi davranmak yolunu tutmuştu Futbol İhtilaflar haftası Bır yanda kulüpler futbol mevsi- şirlerken son yedi gün icinde ortaya cıka zi ihtilaflar son haftaya “ihtilaflar haftası” dedirtti. Uzun zamandır sü- rüp gider birtakını mlinakasalı işler icinle alevlenmiş, halle- islidadı göstermiş veya cüzül- ar şekil almıştı. Spor piyasası her meseleye capıyla mütenasip bir ehemmiyet veriyordu. Fakat doğru- su aranırsa teşkilâttaki idari ihtilaflar ilk plânda münakaşa mevzuu oluyor- du. Gecen senenin başından beri on lig takımı resmen ikiye ayrılmış ve bir “kavgalı” üçler ve t ile pek çok haksızlığın önleneceğini tahmin edi- yordu. Artık Üç büyük kulüp yalnız kalmıstır. Eskinin kücükleri kendile- rine en ufak zarar verecek meseleler- de acık işbirliği sonunda elde ettik- leri “7 Oy” ile aleyhte kararlar veri- yorlar, fikstürlere itiraz — ediyorlar, hasılat paylamasında esit haklar is- tiyorlardı. Teşkilâtta böyle bır ikin- ci cephenin acılması Türk Sporunun her halde aleyhindeydi. Fakat unu- tulan veya kaydedilmek istenen bazı hakları aramak baxımından hukuki ve mantıki bir çehre taşımaktaydı. Bununla beraber bir yıl ufak miülna- kaşalardan ileri gidemiyen Ücler ve Yedilerin münasebetleri, son bir ay içinde adeta “kesilmiş”, yedilerin ku- rulmasında mühim rol oynayan bazı idari problemlerin ikinci cephe tara- fından öne sürülmesinden sonra had safhaya girmişti. Yediler, senelerdir lig hasılatından ayrılarak büyük mü- aşa mevzuu halini alan mahut “yüzde 30” lara şiddetle itiraz edi- yorlar ve bir maçta elde edilen para- nın maci oynayan kulüpler arasında mütesaviyen taksimini — istiyorlardı. Bundan başka büyük — kulüplerin, kombine biletlerden Yedilere kalacak hisseyı ortadan y kleri “Kombine kampanyası' sert ve muk külcükle — karşılaşıyordu. le ediyorlardı. zun zamandır sürüp giden -şimdilik- afta u- ihtilafın kapanması bakımından e- hemmiyet kazanıyordu. Fakat hak ve mantık her za- manki gibi galebe calmış, bir spor tröstü daha derin bir yara almıştı. İhtilaflar haftası içinde umumi efkârın dikkatini fazlaca Üzerinde