YURTTA OLUP BİTENLER, Basın Gönüllü gazeteciler! Bııın kanununda 1956 Haziranın- da yapılan tadillerin, “şeref haysiyetleri korumak” tan re yaradığı bu haftanın başında iyice anlaşıldı. Hele meşhur 19 uncu mzd- de kullanıla kullamla o hale getiril- di ki birçok ciddi gazetenin birin- ci sayfaları değme mizah gazetelerin- mi makanılar yerli veya yersiz, hak- h veya haksız her vesileyle gazete- lerde çıkan haberleri -hattâ resimleri. tekzlpte birbirleriyle yarış ediyorlar- . Sıranın yakında karikatürleri tekzibe geleceği muhakkaktı. 'Tekzip yazılarına hedef olmayan gazete yok gibiydi - Zafer ve Hava- dis hariç-, ama rekor, şüphesiz Hür. P. organı Yeni Gün'e aitti. Bu gaze- tenin okuyucuları muhtelif vesileler- le “cevap ve tekzip hakkı” mnın nasıl! kullanıldığını ve Ankara Savcısının bu meseledeki anlayışını öğrefmemiş olsalardı. gazeteyi okudukları zaman Yeni Gün'ün yazı işleri müdürünün aklınrı kaçırdığına hükmedebilirlerdi. Zira aklı başında hiç bir yazı işleri müdürünün B. R. imzasını kullanan yucular işin aslını çabucak öğrenmiş- leri . R. Yeni Gün'tlin bir muhar- ı değil, “Belediye Reisi” nin kııılulmış şekliydi ve Yeni Gün'e neş- redilmek Üzere savcılık — kanalıyla tındı zannedilecek B. R. imzası bulunuyor- du. Hele bu haftanın başında Salı gü- nü çıkan Yeni Gün'ün birinci sayfa- gı, “cevap ve tekzip hakkı” nın An- kara Savcılığı tarafından ne şekilde anlaşıldığımn belki basın tarihine ge- çecek bit misalini teşkil ediyordu. O kadar ki gazetenin yazı işleri mü- dürü, birinci sayfaya — yerleştirdiği bir dişi klişeyle “Birinci sayfamızın tekziple doldurulması yüzünden ha- berlerimiz altıncı sayfamızdadır” di- ye bir kayıt oturtmaya — mecbur kalmıştı. Birinci sayfa gönüllü gaze- teci B. R. ile Ankara Savcısının müş- terek himmetiyle, sekretere en ufak bir iş bırakılmamak şartıyla doldu- rulmuştu. Başyazıdan tutun da gü- m mobil fâstiğı sıkıntısının deği! bollu- #unun mevcut olduğuna -pek Bili bir şekilde bile olsa- şahadet ediyor- du! B. R. nin iki satır konuşmak fır- satını bulmak şöyle dursun, yüzün' bile görmediği bir bisikletli turistten dı “memnuniyet” i ifade ediyordu Sokakları süpüren çöpçü ile Kızılay 10 semtinin yüksekten cekılmiş bir rem- mi, Ankaranın ne k r “derli toplu” lek aşkı ile iyice çalışmıştı. Ama yal- nız bir ufak noktayı unutuyordu: Ye- ni Gün'ü okunsun diye Merih'e gönder miyorlardı. Gazete satışının en büyük kısınını Ankara şehrinde yapıyordt. Yani okuyucuları Ankaralılardı. Bun- lar “içinde yaşadıkları şehrin B. nin anlattığı gıbı olmadığını iyı bıh- için bıyık altından kıs kıiıs gülüyor- lardı. Salı günü çıkan Yeni Gün'de Ü- zerinde en fazla dikkatle durulması gereken tekzip yızısı şüphe yok ki, Ankara Cumhuriyet Savcısı Rahmi Ergil'in lmzasını taşıyandı. Yeni Gün bir gün önce Kırşehir milletvekili Ah- met Bilginin B. M M. başkanlığına Salı günkü Yenigün Haberler altıncıda!.. verdiği bir sözlü sorudan okuyucula- rını haberdar etmişti. Bu, gazetecili- ğin en basit bir şekliydi. Bir millet- vekili, teşril vazifesinin bir icabını yerine getirmek maksadıyla hükü- metten izahat istiyordu. Bu şüphesiz bir ha rdı ve vazifesi haber vermek olan bir gazetede bu asözlü Ssorunun neşredılmesınden tabil bir şey olamaz. diı. Ama gelin görün ki Ankara Sav- cısı vakit ka, meden bir kzip kaleme alıp gönderebılıyordu Yeni Gün'ün haberi yalanmıydı? Hayır.. Ahmet Bilgin hakikaten B. M. M. Bışkanlığımı bir soru önergesi ver- Esasen böyle bir önerge veril- memiş bile olsaydı, bunu yalanla- mak hakkı Ahmet Bilgine ait olurdu. Milletvekili: "Hayır ben böyle bir ö- Başkanlığı: “Haber yalandır, ma- kamımıza böyle bir önerge verilme- miştir'" diyebilirdi. Ama böyle bir du- rum mevcut değildi. Ahmet Bilginin böyle bir soru önergesi verdiğinden bizzat Ankara Savcısı Rahm;i Ergil bile şüphe etmiyordu. Rahmi Frgil -kanunları tatbik ile vazifeli bir hu- kuk adamıdır-. Ahmet Bilğinin soru önergesinde adı gerctiği ve oncrge Ra- zetelerde neşredildiği için “cevap hakkı”nı hem de sırf kendi takdiriy- le, kullanıyordu. Kullanıyordu ve or- taya bir mesele çıkıyordu: Bazı hu- kukçular, Savcının bu şekildeki ha- reketinin icranın teşril! kuvvet tara- fından murakabesine karşı yapılmış bir müdahale olarak anlıyorlardı. Bu görüşe göre Ankara Savcısının hare- keti Basın Kanununun 19 uncu mad- desiyle kendisine tamnan hakkın bir suııstımahnden ibaret oluyerdu. İşte- Yeni Gün'ün idarecileri bu düşünce- lerle Ankara Savcısını dâva etmeyi düşünüyorlard u büyük bir allkı. lle mkip edileceği muhakka tı. Politikacılar “Sokrat'ın Müdafaası” Avukatıyln uzun suzun bir türlü önce avukatının kendisine getirdiği bir kitap vardı. Ortalık boğucu bir sı- cak içindeydi ve orta yaşlı, saçlarına ak düşmüş adam sıcaktan bunalmış, bezgin bir halle kendisini yatağının Üzerine bıraktı. Doğrusu carı hiç bir tağından doğruldu ve elindeki kitabın yapraklarını karıştırmaya başladı. Bu kitabı avukatından kendisi istemişti. a işte şimdi şu anda okumayı canı çekmiyordu. Gerçi kitap okumayı ca- nı çekmiyordu ama yapacak başka bir güçlükle okuyan adamın kır saçlı başı aradan üç besş dakika geçmeden kita- bın Üzerine doğru büyük bir dikkatle eğilmişti, Âdeta kitabı yutarcasına o- kuyordu. Kitabın adı “Sokrat'ın Mü- afaası” idi ve bundan binlerce yıl ön- ce fikirleri uğruna can vermiş bir kahramanın hayatının hikâyesiydi. Saçları kırlaşmış uzun boylu adam ise halen Ankara Merkez Ceza ve Tev- kifevinde bulun: Başkanı Kırşehır Mebıısu Osman Bo— lükbaşıy Saatler geçiyor, fakat Bölükbaşı bir türlü elindek; kitabı bırakmıyor- du. Sayfalar sayfaları, dakikalar da- kikaları kovalıyor; fakat Bölükbaşı elindeki kitaba dalmış, zamanın geç- tiğini unutmuş hiç durmadan okuyor- du. Hilton adlı koğuşta kendisi ile be- raber ikamet eden arkadaşları zaman zaman takılıyorlardı: “Hayrola Osg- AKİS,17 AĞUSTOS 1957