SİNEMA az olsun ister çok, bunlardan birinin mutlaka Chaplin'e ayrılması olağan bir işdi. Nitekim bu — mevsimde de i arlot et la fabu- inceliyordu. Kitap Chaplin'in bir biyografisi de- ğildi. Muharrir bunu kitabının arkası- na eklediği teferruatlı bir kmnoloji- ye bırakmıştı. Mitry'nin eseri “Şarlo' tipinin biyografisiydi. Onun doğuşu- nu, gelişmesini, tek bobinlik filmlerden a lin'in tekniği de tabiatiyle ele alın- maktaydı Chaplin, sinemanın en büyük sa- natçılarından biri ise EBisenstein da büyük sinemacılardan, aynı zaman- da da en büyük nazariyecilerinden bi- riydi. Marie Seton'un 1952 de İngil- tere'de yayınladığı biyografisi, birkaç r bulunan Fransız sinema kütüphanesi zenginleşmeğe doğru bir adım atmış oldu. Zira BEisenstein'ın iki önemli eseri, “Film Form” ile “Film Sense” ancak İngilizce bilenler için faydalı olabilirdi. Artık bulunamıyan eski Fransız mecmualarındaki dağınık ma- kalelerinin fazla bir fayda sağlamı- yacağı muhakkaktı. Marie Seton'un kitabı ise, Jean Mitry'nin geçen yıl yayınladığı “Eisenstein'dan —sonra Fransızlara bu büyük sinemacıyı her yöniyle tanıtabilirdi. Ehenstem in Öğ- rencisi, aynı zamanda yakın arka- daşlanndan olan Seton. 27 yaşın- da sinemanın en büyük eserini veren Eisenstein'ın meraklı, heyecanlı mace- nı sıra, kendisini yepyeni bir sanatın temellerini araştırma ve kurmağa vermiş bir sanatçının hem “kapita- list” hem de “komünist” — düzende karşılaştığı zorlukları, engelleri, hür- riyeti kısıcı Zihniyetlerin eserindeki tahriplerini ortaya cıkaran dikkate değer bir vesika mahiyetfini taşıyor- du. “Bisenstein” He aynı aerldo -yeni kurulan nı Zaman 29 yaşında öldüğü vakıt hepsinin toplamı topu tomu Hç buçuk saatlik bir projeksiyon tutan dört filmiyle- sifema tarihinde kendisine apayrı bir yer sağlıyan rejisörün ha- yatını ve eserlerini anlatıyördu. P. Sale's Gomez'in bir dedektif ntızlıgı ve uyanıklığı ile, ele gecçirdiği ip üç- larından, si, sinema tarihinin bu efsaneleşmiş 3: , kahramanını gün ışığına çıkarmak- taydı. Orson Welles de sinemanın efsa- neleşmiş kahramdnlarından biriydi 'a - ma, onun efsanesi şimdiye kadar bir- kaç kere aydınlatılmıştı. Peter Noo- Ye'un bu mevsim içinde yayınladığı “The Fabulous Orson Welles” şimdı- ye kadar bu konuda yazılanları top- hı olarak biraraya getirmesi bakımın- önemli Sayılabilirdi. —Welles'in yemden Hollywood'a döndttğü şu sıra- larda, Noble'un kitabı, maceranın bi- rinci kısmını hüilâsa eden bir e$er ol- mak hususiyetini Kazanıyordu Geneviâve Agel ile Domınıque De- louche'un hazırladıkları “Les Che- mins de Fellini”, sinemanın yeni bir efsanesini, “Fellini efsanesi”ni tahlil dukça ışık tutacağı muhakkaktı. Sinemacılar üzerine yayınlanan bu esetrler yanında, Pierre Leprohon un “Prâsences Contemporımes Cin&mia' sı biraz değişiklik gösteriyordu. Zira Leprohon'unki, tek bir sinemacının değil, 25 tanınmış Fransız rejisörünün ayrı ayrı tahliline dayanmaktaydı. Doğrudan doğruya slnemayla il gili kimselere hitabeden bu yanında, bu konuyu d bir tutumla ele alân eserler de her mevsim gibi bu Mevsim de eksik sa- yılmazdı. Nitekim Jos Roger'in sine- ma dilinin özelliklerini açıklayan “GrammaiTe du Cin&ma” dan sonra yayınladığı “Nalssance d'un Film”i yi- ne ilk e—erdokı gibi bol resim ve basit ille, bi n a ti 'Châflie 'Châplin “New Yörk'ta 'bir Kral” da şini, senaryodan beyazperdeye kadar geçirdiği safhaları anlatmaktaydı. Michel Wyn'in Fransa'daki “Institut des Hautes Etudes Cin&matographı- gue”de verilen ders notlarından mey- dana getirdiği “İnitiâtion aux technı- güe du cinâma”sı da bu Konuda bir Başlangıç kitabı olarak faydalı ola- bilirdi. Tanınmış sinema tarihçi ve tenkitçisi Georges Sadoul un yayımladığı “Le hemen baştan aşağıya kadar değişti- rıp genişleterek meydana getirdiği “Les Merveilles du Cin&ma” ise, ge- nel kültür sahıbi bir. kımsenin sine- ma konusunda bilmesi gereken bütün meseleleri sade ve sürükleyici bir an- latışla ortaya koyuyordu. Bizdeki “verimli” mevsim inema endüstrimiz Hollywood'tan dağlar kadar farklıysa da sginema edebiyatımızın fakirliği bakımından benzediğimizi söyliyebı- lrdik Zıra koca bir sinema mevsimi, Nijat Sitema Sanatı” kita- bıyla 'açılmış, Muzaffer Gökmen'in Ren& Clair ile Armand Salacrou'dan çevirdiği “Şeytanın Güzelliği” senar- yosu ile kapanmıştı. m de bu İki kitaplık mevsim, bizim en verimli mevsimimizdi. Çünkü bu iki kitap bir yana bırakılırsa sinemanın memle- ketimize girdiği elli yıl içinde sinema üğzerine yayınlanan bütün kitapiarın sayısı da ikiyi geçmiyordu. Em yılda dört sinema Kitabı... Bir de oturup sinemamızın niye büuğünkü durumun- dan kurtulamadığını, yetişmediğini, “sinemacı” diye piy sada dolaşanların niye en iptidal sine. ma bilgisinden dahi mahrum oldukia- rını. Uzun uzadiye düştünüyorduk. Kıtap mevsiminin ihmal edilmez aslumı AKİS, $ AĞUSTOS! 1957