* u a aa AAA DĞ S V Ümit Jale CANDAN B azı günler içim ümitle doluyor. Tanımadığım bir muhite giriyo- ; bakıyorum ki birçok insanlar kendllerlnı başkalarına hasretmiş- ler. Meselâ bir dernekte bir kadın- la tanışıyorum: Onun herhangi bir içilmiai derdi, ndi yahsi ve alle- vi dertleri rlbı bevinisediğini gö- Tüyorum. r nat müuhitinde bü- tün enerjisini, blldlğiııl öğretmeke, yaymağa harcıyan. hayatımı men- natsız, bir gayeye veren muhte- rem bir zatla konuşmak imkânını buluyorum. Bazan güzel — tenadüf- ler oluyor: Güneş bünyosu yapan, mehtabı seyreden gençlerin mem- leket meselelerini konuştuklarını duyuyorum. İtidalle, bilgi ile. hinle- ve kapılmadan — konuşuyorlar. Ba- kıyorum en kendi )ı.ıllndı— insan bi- Te sıkıntı. ve pahalılık mevzuülarını artık yalnız kendi. bütçesinin za- viyesinden görmüyor. Bukıyorum sivasi fikirleri ne olursa olsun, her- kes yapılan her ivi şeyi alkışlıyor, her yanlış hareket ise cemiyette muhakkak bir tepki — yaratıyor. Gazetelere göz atıyorum, inandık- ları fikirleri savunan klnınelorln ııwdrnl aret & nlce v.uılışlıkların du"ltllabllem ğine şahlt oluyorum. . mesudum, sığmıyor. Bazan da bu hali şiyorum: Bana ne oldu? diye. Bu hal eemiyetin dertleri ile dertlen- mek, sevinci neş'elenmek, ce- miyet kaygusu llıı dolu olmuaktır. trafımda — her fazlalaştığını gördüğüm, ıçlnıde hlqutıııoğe baş- ladığım şey işte budur. Yarına İ- nanmamın sebebi de budur. a lmıı AĞUSTOS 1957 Hi w bebeği manavlar! Karpuzlar, şeftali ve kayısılar, küçücük armutlar süs- lenmiş püslenmiş rafa çıkmışlar, ken- dilerini bir ağıra çekiyorlar ki Bey- oğlunun kilrkçü dükkanlan ile reka- bet edecek duruma geçmişler. Bizim kırk yıllık vefakâr dostumuz doma- tes bile zaman zaman onlara uymax hevesine kapılıyor. Buna mukabil İs- tanbul et derdmı bir derece hallet- miş. Amerikadan gelen muazzam sı- ğırlar hiç te fena deği:, koyun da kilosu 5 liradan satıhyor. Magazalarda oldukça çeşitli yaz- lık kumaşlar var esi 10 liraya satılın parlak sa poplınıer içini :österen ince çizgılı ucuz pamuklular, çeşl i basmalar göz kamaştırıyor. Bilhassa bazı mağazalarda fevkalâde Rgüzel has ipekliler mevcut: Emprime taftalar gayet supli, —şifonlar gayet cazip renkli, “krep damur” lar fevka- lâde ağır ve güzel dokunmuş, yalnız istediğiniz has ipek taftayı, istediği- niz krep damuru, istediğiniz şifonları her zaman bulabilmeniz ihtimali pek zayıf.. Hatta astarlık sun'i tat- talar bile ortadan kalkmış mahdut renkleri, metresi 15 liradan başlamak üzere bulunuyor. Vitrinlerde en cok göze çarpan yenilik “hazırelbisecilik”.. Parfümöri mağazalarında bile, hiç olmazsa bır hazır bebek elbisesi var. Bu arada ' gibi mÜesseseler çok terax- ki etmiş.. Fakat bunların haricinde “hazırcılık”, henüz zevksiz ve paha- “imalât”"a — verilen fazıa kaman istifade etmek gayesi ile a- Jelacele ortaya sürülmüş. Sun'i der:- ler pek mebzul ve metre ile satılınca pek ucuz., içinde kaplan derisini, cey- lanı, siledi taklit edenler var. Fakat bunlar çanta haline gelince gene bır hayli pahalılaşıyorlar.. Güzel ayakkabılar çok pahalı.. Bunlann işçiliği cidden iyi, ama mal- şüpheli..; Büyük — mağazalarda denız takunyaları bile 60 lıraya fırla- Ama üstler, Trafia ile işli, to- pukları teşkilâtlı.. Yalnız unutmamak lâzımdır ki bu- rası İstanbul... Becerikli hanımlar bu- rada daima çok ucuza çok güzel giı- yinebilirler. Mahmutbaşa gene ucuz ayakkabıları, sürpriz kumaşları ile pek revaçta.. 12,5 liraya satılan ter- lik ayakkabıların fiat sırrına akıl er- iyor.. Kumaşların sallandırıldığı kü- çük dükkânlarda hanımlar bıtıp tü- kenmez hazineler buluyorlar. İstanbulda alışverişe cıkanlar bır şarta riayet ettikleri takdirde rahat çok bulunan, en ucuz şey de dir.. Geçen yazdan bu yaza İstanbullu espri yapmak babında çok zenginleş- miş.. Her lâfın arkasından bır espii çıkıyor ve her sualinize bir espri le cevap veriliyor. ARAYIŞ AYLIK FDEBİYAT DERGİSİ Beğeneceğiniz bir dergi Abone oluh Sayısı 25 Kr., Yıllık abone 3 İiradır. Haberleşme Adresi' Poıh Kutusu : 198, MUSİKİ Bale Afrika dansediyor ahnede bir Afrika köyünün kulü- belerini temsil eden, bambu ka- mışlarından, yerli kumaşlardan, yerli motifler ve renk birleşimlerinden meydana gelmiş, uzaktan andıran di. Fakat bu İstanbul açıkhava tiyatrosunun bü- yük sınemaskop perdesi bozuyordu. Ne ense bu perdeyı kuldırmak veyu nin aklına gelmemişti. lar söndü. Seyircilerin duygularını, sinirlerini bir anda kıskıvrak ele ge- çiren bir tam tam ritmi duyulmaya başl:ı.dı. Programda ilk numaranın “Tam Tam Çağırışı” olduğu yuılıy- dı ve karşısında şu no şamları köy meydanında baş uım- tamcı çalmıya başlayınca hiç kimse tam-tamın sihirli çağırışına karşı ka- amaz; Afrika dansa hazırlanır”. Gerçekten bu, karşı koyulamıyacak bir çağırıştı. Isıklar yanıp sahne ay- dınlandığında Afrika dansediyordu. “Keita Fodeba'nın Afrıka Balesi, bu- güne kadar Istanbulun gördüğü -An- karanın da bugünlerde göreceği- en değişik, en tesirli temaşa hâdısesi o- lan temsiline başlamıştı. Programda Afrika hayatının ge- leneklerini, taassuplarını, inançlarını aksettiren 28 parca vardı. Kıminde kötü ruhların kovulması anlatılıyor, kiminde kâinatın yaratıcısına saygı sunuluyor, kiminde bir genç kız sihir- bazlar tarafından cezaya çarptırılı- yordu. Parçaların hepsi dans değildi; kıcılar da vardı. Bunlar, yerli çalgı refakatiyle, çoğunun konusu aşk olan şarkılar sbylllvorlnr- dı. Kullanılan çalgılar çeşit flüt, ksilofonun fon adlı bir çalgı, bağlama ile arp a- rasında bir ses veren ve biçim bakı- mından da buutları büyütülmüş bağ- ara.sında anlaşıldı ki Fodeba tru- puna dahil 29 Üyenin hepsi doğma | büyüme dansçılar ve musikişinaslar- dır. Ritm onlar için ödünç alınmış birşey değildi; ritmle dünyaya gel- mişlerdi. Musikilerindeki ritm zen- ginliği ve muğlaklığı bircok Avrupa- h besteciyi mahcup edecek derecedey. di. Armonisiz ve melodisiz musiki ola- bileceği, fakat Tritmsiz olamıyacakı gerçeği, icralarındaki ve yaratışların- daki mükemmellik ancak en büyük caz davukularıyla - bir Max Roach i- le, bir. Sh elley Manne ile - k- yaslanabilec tamcıların her sahneye cıkışında doğrulamyordu ge Onlar için sa.hneye çıkmadan ce bar eğitimi görmek, adaleleri ısıt- mak, uçlu ayakkabıarla danset mgk.)