SİNEMA Hemingway ve Karısı Beyaz perdeye eser başlanmıştı. Spencer Tracy'nin bas rolünü oynadıgı red Zinnemann'ın mizansenini hazırladığı bu film Mek- sika körfezinde haz ırlanmaktadır Film henüz tamamlanamamıştır "Old Man and the Sea"nin "Moby Dick" gibi büyük bir deniz destanı olması uvvetle muhtemeldir. Böylece reji- sör Zinnemann da son çevirdiği "Ok- lahoma" adlı müzikalle gölgelenen şöhretine yeniden ulaşabilecektir. Bu yıl içinde bitmesi beklenen baş— ka bir Hemingway adaptasyonu " Farevvell to Arms - Silâhlara Veda" Willia Wyler'in rejisörlüğünde İ- talya' da çevrilmektedir. l932de Gary Cooper ile Helen canlan- dırdıkları rolleri bu sefer Jennifer Jones ve Rock Hudson temsil etmek- tedirler. İkinci Dünya Savaşından Ö ord ve Frank Capra ile birlikte Amerika'nın üç büyük rejisö- ründen biri sayılan William "Wyler sa- vaştan sonra büyük eser olarak yalnız "The Best Years of Our Lives - Haya- tımızın En Güzel Yılları"nı çevirmiş, daha sonra Önemini gittikçe kaybet- Geçen yıl yaptıgı Gary Cooper— ça İkna" ile dikkati tekrar Üüstüne çeken Wyler' in Amerikanın başta ge- len sinemacıları arasında eski yerini a lıp alamaması hususunda "A Fare- well to Arms" bir imtihan olacaktır. Meksika'da çevrılmesı kararlaştı- rılan * The Sun Also Rises - Güneş 8 ogar Hemın Way'in r iki sinemacılardan kötü bir yaratıcının elıne duşmuştur Ava rle Robert Stack'in dızlığını yapacakları bu talihsiz fil- min rejisörü Henry Kilis'tir. Birkaç yıl önce Hemingway'in en guzel eser- 32 Uykuda Geçen Yıllar ünya — sinemacılığı tarihine, 1956 ehemmiyetli bir yıl ola- rak geçecektir. İlk defa 30 kadar ülkenin 60'a yakın sinemacısı Can- nes Festivalinden ariste toplanıp mil]î ınema kültür mü- nasebetleri hürriyeti meselelerı uzerınde kararlara var- dılar. Venedik Festivalinin işleyişi yeniden düzenlendi, ortaya değişik şartlar çıktı Boylece film festıval- lerinin zaman zaman bürün e- ri panayır havasına ilk darbe, Ve- nedıkte indirildi. Amerikada san- nızamnemelerı hafifletildi, Fransada ise He e Genevieve Agel liseler için ilk sınema ders ki- tabı olan "Precis d'lnitation au Ci- nema"yı yayınladı. Birkaç yıl önce ölen tanınmış Balazs kitabında şöyle demişti: rımızda öbür sanatlardan bahse- den bir sürü kitap arasında sine- maya dair olanı yok. kişiye edebiyat ve resmin estetik değerleri ogretılıyor, bu in- sanlar o madıkları, sergı- lere gıtmedıklerı için edindikleri bılgılerden faydalanamıyorlar. Di- ğer yanı sinema salonlarını a- şındıran mılyonlarca kişi rehber- siz bırakdıyor, sinema sanatını, filmleri anlamayı, degerlendırme- yi onlara kimse öğretmiyor Sinemanın endüstri olarak, pro- paganda yahut eğitim gucu larak eğlence olarak, sanat eseri olarak cemiyet içindeki yeri her fırsatta belirtildi. Bunları tekrarlamak lü- zumsuzdur. Endüstri çağı olan Yir- minci Asırda endüstri - sanat sine- ma yaratıldığı cemiyetin tam bir aynası haline gelmiştir. Kuvvetli devletlerin — kuvvetli — endüstriye dayandıkları, mılletlerın larını devam ettirmek varlık düstri kurmaya çalıştıkları artık inkâr edilmez bir gerçektir. nemacılık Ameı'ıkann dördün- endustrısı, devle buyuk tin de dördün: büyük kuvvetidir. Öbür ulkelerde gelişmiş sinema endüstrisi, gelişmiş genel endüstri- yi pek yakından takip etmektedir. 1956 yılında vatan sathında bü- yük kalkınm amleleri yapan D P. İktidarı, sinemacılık sahasın- da da geri kalmamıştır. Basın Ya- yın ve Turizm Genel Müdürlüğü- nün Amerikadan, Belçika'dan, Da- nimarka'dan ve başka memleket- lerden çagırdıgı teknisyenlerin ha- zırladığı dokümanter — tümlerde lerinden bırı olan "The Snows of Ki- limanjarı Kilimanjaro'nun Karları" nın bu re_ıısorun elinde ne hale gel- Halit REFİĞ Türk sinemacılarının da çalışarak yetışmelerının sağlanması düşünül- memiştir. Makinesi, filmi, teknis- yeni, herşeyi dışardan gelip, mem- leketimizde hazırlan; bir filmin gazetelerinde ö- vünme vesılesı olmuştur. si teşebbüsün de Türk si- nemacılıgının alkınması yolunda yaptığı çalışmalar devletin göster- diği gayretten aşağı kalmamak- tadır. Yıl <onunda pıyasaya çık- masına ragmen koru kırmak üzere olan "Berduş" tipik bir örnektir. Sinemaların milli kül- tür, ve teknik sevıyesının aynası haline geldıgı ir “Ber- duş'un ortaya koyduğu kulturel ve teknik vasıflar aristeki sine- macılar kongresine katılan 30 memleketin çok serilerinden oldu- ğumuzu acı acı göstermektedir. İyi film getirmediklerinden ya- nıp yakıldığımız film ıtlıalcileri Gönüller" a- tenkıtçılerın çoğuna ibeş yılın en guzel sınema eserı olan bir İtalya mini getirdiler. "Senso"yu anlayıp sevebılecek bir seyirci topluluğu ürkiyede daha —yetişememişti. Fılm tenkitçilerine düşen if bu buyuk filmi halka indirmenin, seyirciye sevdırmenın yollar nı a- ramaktı. Ama Batıda sinema se- yircisinin yetişmesinde çok büyük rolü olan tenkitçilerin Turkıyede ki meslekdaşlarının çoğu va yaptıklarından berdar degıldı Günlük gazetelerin birinde "Mob: Dick"in gecelerı görülmemesi tav- siye edilmiş, daha sonra "Senso" anlaşılmaz acayip sözlerle kötü- mişti. Gene başka gündelik bir gazetenın devamlı sinema yazarı "Senso"nun yaratıcısı Luchino Vis- conti'nin mükemmel bir rejisör ol- madığını söylemiş, eb olarak da filmin temposundaki yavaşlığı ileri sürmüştü. Filmleri hangi ölçü- lerle ele alacaklarından kendileri bile habersiz olan tenkitçilerin se- yirci yetişmesinde faydadan çok, zararları oluyordu. 1966 yılında Türk sinemacılığı, devletin alakasızlıgı, hususı teşeb- büsün çekingenliği ünden dün- ya sınemacılıöındakı butun geliş- melere rağmen hâlâ uyuyordu. Si ğ ötü yol gös- irk "Sen: dında batılı .— B - © z arlığında kötü tericilerin gayretkeşlikleri, — Türl sinema seyircisine rehber olmaya uğraşanların çalışmalarını baltalı- yordu. diği düşünülürse "The Bun o Ri- ses"tan ümidi kesenlere hak vermek İcap eder. AKİS, 19 OCAK 1957