Ankara Palastaki gosterı akarya Caddesi — No: yi alkışlayan hanımlar, gözlerinin ya- şını gizlemeğe çalışıyorlardı. Sürpriz program ıra sürprizli programa — gelmişti. Zarif iki Amerikalı kadın ortaya çıktılar. Bir tanesi hemen piyanonun başına geçti, diğeri de mikrofonun.. Bu sırada Nahide Karamızrak surp— riz programının sırrını kıyafetlere girerdi. Sabah — şık olan şey bir öğle yemeğinde sırıtır ve bir öğle yemeğinde hoşa giden, dansta birşey ifade etmiyebilirdi. Ne- rede ne giyinmeli, »nereye ne giyin- meliydi ? İşte bunu Türk ve Ameri- kan hanımları temsili şekilde, canlı mankenler üzerinde göreceklerdi. Alış Veriş kifayeti Mikrofondaki Amerikalı kadın e- lindeki tabelada Sakarya Cadde- si kelimelerini taşıyordu ve devamlı espriler ile herkesi güldürüyordu. Pi- yano neş'eli bir parça çalmaga bağ- layınca herkes merakla giriş kapısı- na baktı Sakarya Caddesinde, alış- i - Başçavuşoğlu idi. Güzel bir empormeabl ceket giyin- mişti, ayağında kauçuklu kürklü şo- son ayakkabılar vardı. ina ile, güzel bır eşarpla bağlanmıştı. Elinde uzun ve geniş bir güzel deri pazar çantası tutuyordu. Yav aşça yürüdü, alışverişini yaptı; ağır, sakin ve rahat adımlarla çıkıp gitti. Sevgi Başça - vuşoğlu icabettiği — gibi gıyınmıştı a Caddesınin ikinci ğildi. O kürk ceket, blucin, AKİS, 19 OCAK 1957 topuklu ayakkabı giyinmişti. tepesinde kocaman bir yor ve boyna kayıyordu. Elinde ufa- cık bir çanta delinmişti, dökülüyordu kaftandı. arkadaşının beyaz dantel elbisesi daha denpartiye yakışırdı. rahat duramıyor, kıp ynu- yor, koca çantasının dibindeki' ağız- KADIN Konferanslar, Halk ve Basın azetelerde gördüğümüz ilân- lara, dağıtılan broşürlere ve duyduklarımıza, - dayanarak söyli- yebiliriz ki, Ocak, Şubat, ve Mart 1 Ankaranın konferans ayları olacaktır. Memleketimizde konfe- ranslara gösterilen alâka maalesef çok a Birçok memleketlerde konferanslara gıre— ilmek için halkın saatlarca önce- den kuyruk olmaya başladıgını ve paralı konferansların dahi edildiğini düşünecek olursak, bu alâkasızlığın derecesini daha iyi anlamış oluruz. Halbuki konfe- ranslar bir memleketteki münev- ver insan adedının artması bakı- mından büyük ehemmiyet taşır Halk labakasına hitap edebilen 1l— mi konferansları ile tanının s olan Profesör Rasim Adasal'ın dediği gibi, bir konferansçı saatlarca ve ünlerce çalışır, ancak birkaç ki- olay bir dille en anlaşılır şekilde, yani hasır ve komprime bir ilâç gibi dinleyiciye sunar. Dinleyici böylece, hiç yo- rulmadan en mühim meseleler hak- kında ko bilgi sahibi olur. ece halka indirilmiştir ki, nazari olmaktan kurtulurlar ve gündelik hayatımızda tatbiki birer saha bulmak imkânını kazanırlar. İyı bir konferansçının verdiği konferans bu bakımdan gayet fay- dalıdır ve aynı zamanda dinlenme- sı gayet zevkli birşeydir. Bilgi e- mek insanın ufkunu genişletti- gı kadır insanı bir saat için olsun, gündelik sıkıntılarından — uzaklaş- tırır. Bazan insan kendi dertlerini, kendı meselelerini ve sıkıntılarını ile bu sıkıntıları tedavi etmek yo- Başındaki eşarp, fiyonk yapı- vardı ve kese prasalar kâğıdı boyuna yerlere Ankara, Palasta öğle yemeği abit kimse alınmamalıydı ama, bir öğle yemeğinin de kaldırdıgı ve kaldırmadığı kıyafetler Varılı In- ci Erguvanlı'nın siyah bol c opar yakalı tayyoru kuçuk k ki biçilmiş sonra giren bolerolu, ziyade bir gar- Üstelik yerinde kıpır o bu iş için Fakat biraz Jale CANDAN lunu bulur. Meselâ Kadınlar Birliği lokalinde terbi- yeci Yunus Kâzım Köni tarafın- dan yapılan saatli cevaplı bir has- bıhal, çocukta ahlâk mevzuunu gündelik hayatımıza o derece inti- bak ettirmişti ki dinleyiciler her mevzuda kendi evlerinde geçen bir vak'ayı, kendi çocuklarını, kendi- lerini hatırladılar. Birçok annele- rin, bu tanınmış terbiyeciyi din- lerken, çocuklarına karşı farkına varmadan İşledikleri hatalar bir bir gözlerinin önünden geçti. Fa- kat maalesef bu çok güzel ve li hasbıhali dinliyenler Birliğinin şirin, fakat oldukça kü- çük salonlarını bile, tam manasıy- la dolduramamıştılar. Halbuki aynı salonların çaylı bir toplantıda tik- --m tıklım dolacagını tahmin et- mek Zzor değildi geçen hafta Konferanslara karşı — gösterilen alâkasızlığı yalnızca halkın bu mevzulara ehemmiyet vermemesi- ne bağlamak doğru değildir. Bizde herşeyde olduğu gibi, bu işin de gitmeğe alıştığı konferans salonla- rı yoktur ve bir konferans verile- ceği zaman, bundan haberdar olan- lar ancak o mevzu ile zaten alâka- l1 olanlardır. Meselâ bir profesö- rün verdiği konferansta, salonu u- umiyetle —üniversite talebeleri doldurur Halbuki halk için tertip edilen konferanslara halkı celbet- mek yolunu bulmak lâzımdır. Ba- sının bu mevzuda çok tesirli olabi- leceği aşikârdır. Halkı konferansa gitmeğe alıştırmak lâzımdır. Bir efa konferans dinlemek zevkini tadanlar artık nerede olursa olsun konferansı bulur giderler. Fakat daha önce konferansı onların aya- ğına götürmek İlâzımdır. lığı bulmak için çantayı masanın üs- tüne boşaltıyordu. Tarak mı yoktu bu çantada, fırça mı, ilâç mı? Bir gece ki ününde Astragan_ceketli; siyah elbiseli, u- rafı ile ne fazla alâkadardı, rafında kimseyi farzedıyoı'du Fakat kendisinden sonra aynı kapı- dan giren hanım aynı şekilde giyin- memıştı ve aynı şekilde miyordu. Vücudu — hakikate i ama sırtı çıplak, siyah seten kılıf el- bisesi çok fazla dardı ve boynuna do- layip sonra da beline taktığı fırfırlar olsa olsa insanı güldürüyordu. Eldi- 25