RADYO programına göz atacak olursa aynı saatte ym kimsenin şarkılar prog- ramı olduğunu görebilirdi. Daha da devam edılebılırdı 13,15 de öğle mü- ziği, 13,40 da Nerıman Sarısozen den turkuler, 14 te Zehra n'den şar- kılar, 14,30 da Nusret Ersoz den şar- kılar. ki Cumartesi gününün aynı - saatlerınde, aynı şahıslar şarkı söylü- yor, ay 1 allar okunuyordu. Akşam neşrıyatı da bundan fark- hi değildi. 23 Temmuz gun , 18 de İn- gilizce deva, 18,15 de ince saz (Vedıa Tunççekiç ıdaresınde), 19,20 ser- best saat, 19,30 da sohbet, 19,45 de Semahat rgökmen'den — şarkılar, 20,00 hafif müzik, 20,15 Radyo gaze- tesi, 20,30 Alâaddin Yavaşça'dan şar- kılar, 21 de Hafta sonu sohbeti, 21,30 da Sevim Çağlayan'dan şarkılar, 22 de Garp rüzgârı, 22,45 memleket sa- at ayarı, ajans 23 de tatıl gecesi programı, yani bır sürü 30 Temmuz tarihli progra L açı- şu yukarıda yazılanlardan bir kelıme başka bir şekil ıfade eden rogram görürseniz, o zaman radyo ıdaresıne kadar gıdınız, radyo müdür vekilini unuz ve kendisini hararet- le tebrik edmız Bu tebrik onun hak- kı olacaktı Dıkkat edılecek şey Yukardaki mukayese, Tesmi ve matbu — programlardan yapılan mukayese bir büyük hakikati bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Radyo idaresinde program tertip et- mek, hazırlamak, yenilikler yapmak diye bir usul, bir âdet ve kaide yok- tur. Her hafta diğer bir evvelki haf- tanın taklidinden ibarettir, ile sanatkârları ile hemen hemen ay ni tarz belki de aylardır devam edip gitmektedir. Bunun böyle olması, her haftanın birbirinin kopyesi şekline so- kulmasının bir sebebi oldugunu söy- lıyenlerde bulunacaktır hatta "halkın saa angi k rın bilmem hangı gazelı soylıyeceğını bilmesi lâ- zımdır, belki de o saatte radyosunu açmak itiyadindadır-' diyenler çıka- caktır. Fakat bu, bır kurtuluş, bır gerekçe olamaz. sad radyoy muayyen kalıplar ıçıne sokmak, saatte mutlaka şu sanatkâr, şu saat- te mutlaka şu ses demdi lâzım gel- mez. Bu ancak radyonun' "büyü program" lan ıç n bahis mevzuu 0- labilir. saat bu programla- ra ınhısar edebılır Fakat her hafta program tertip ediyoruz diye, bir ev- velki haftanın aynısını çıkarmak ça- İıştığını iddia n bir müesseseye yakışmaz, doğru değildi Bahusus ki, radyo idaresi bastırdıgı program- larda bayramın birinci gününe, üçün- cü ve dördüncü günlerine hususi bir itina gösterdiğini kaydetmiştir. Ayrı- ca gazetelere faaliyetinin bir belirti- si olarak haberler yazdırmış, bay- ramda radyonun halka bol eğlence getireceğini ilân etmiştir. Hangi ye- nilik. hangı bol eğlence.. Birbirimizi aldatmaktan çekinme- liyiz, işler belki bu takdirde yoluna girer. Yenilik diye bir ıddıa, bol eğ- lence diye bir büyük söz ile halkın huzurunda riske girilince, bunun ha- kiki mânası ile yapılması şarttır. ünkü, halk vaadin tahakkukunu, çunku halk söylenenlerin yapıldıgını görmeyi, çünkü halk kopyacılık sa- natının asla cari bir usul olmadığını bilir ve söyler. Radyı d program tertibindeki dıkkatsızlık daha doğru tâbiri ile bu işin bir saate sığdırılan ve bir oldu bitti içinde mütalâa edilen bir me- sele olması, bu hâlin ortaya çıkma- sına yol açmaktadır. iyoda bir program müdürlüğü makamı vardır. Bu sıfat ile vazife gören kimsenin radyo programlarım tertip ve tan- zim etmesi lâzımdır, sıfatı ile birlik- te akla gelen budur. Halbuki durum bu değildir. Radyo p program müdürü nün vazifesi spıkerler İle meşgul ol- mak ve yeni .çıkan bir usule göre - eleman kıfayetsızlıgınden mütevel- lit - büyük programlar tertip etmek- tir. Buna ılaveten bir vazıfesı de mu- siki şeflerinin ayak üstünde hazırla- dıkları programların tab işini deruh- te etmektır Naci Serez'in bugün rad- yo am müdürü olarak gördüğü vazıfeler bunlardır. Müzik şefleri olarak vazife gö- renlerin ise .d arı Naci Serez'in vazifesinin tamamen aksinedir. Mu- siki şefleri yeni sesler, iyi sesler, ka- biliyetler bulup getireceklerine, rad- yo programlarını tertip ve-tanzim et- mek ile meşgul olurlar. Bu durum, tabıatıyle radyo programlarım boyle içinden çıkılmaz, bu kadar baştan savma hale sokar. Dünyanın neresinde görülmüştür ki, ihdas edilen bir makam, görecegı başka meseleler ile uğraşır. Dünyanın neresinde görülmüştür ki, üstüne vazife olmıyan işleri bir baş— ka kimse deruhte eder. Bunlar dü- zeltilmesi, mesuliyetlerin paylaşılması zamanı gelmişt halde bu aksaklıklar, bu türlü düzen- sizlikler bitmez. Taltifi tenkid Geçen Pazartesi günü, Zafer Gaze- tesinin radyo haberlerini İhtiva e- den sütunlarına göz atanlar mevzuda iki program" başlıgı altın- da kısa bir yazı gördül Tazı, rad- yonun eski mensupları ndan Hıkmet Münir'e aıttı ve şöyle diyord "Pazar günü Ankara radyosu ay: ni mevzuu ıkı defa ele almakla bera- ber biri ötekinden farklı oldu —ifade yazara aittir Sabahleyin Erdogan Çaplı'nın programında meşhur "Sü tümü içeyim" finaliyle, Eşref Şefik'- in uzunca bir taklidini Celâl Şahin'- den dinledik. Akşam iizeri, yayınla- nan bir diğer programda yine süt re- jimi İhmal edilmeksizin tekrar Eşref Şefık ile karşılaştık Fakat bu sefer f Şefi mamen başka bir çer- çeve ıçınde takdım edildi.' ifade budur. Muhakkak ki, Hik- met Münir radyoyu dınlemıştı Bir günde bir "Eşref Şefik" hikâyesinin iki defa radyodan verilmesine sinir- lenmişti. Bu hali, imkanları içinde - çünkü iktidarın organı Zafer'de ya- sıyor - radyo idarecilerine duyurmak- tan kendını alamamıştı. Radyomuzda, bu türlü haller sa- dece bir güne mahsus değildir. men her gun aynı plâklar çalınır, bır Şarkı ır kaç ses sanatkarı tarafından aynı günde bazen arkas rkasına söylenir. Bunlar defalarla yazılmış- tır, soylenmıştır Halbuki radyo ida- resinin bu mesele üzerinde samimiyet ile eğilmesi, dikkat ile çalışması, hele isim reklâmlarına az şekilile rad- yoda yer vermesi icap eder. Bir moda hareketi bir gün içinde iki defa "esp- ri" olarak dinlettirmek, her halde pek o kadar parlak bir hareket tarzı de- ğildir.: Maalesef radyoyu idare eden zih- nıyet samımı tenkidleri ele alıp, işle- ri buna göre bir tanzime, bir ayar- lamaya tâbi tutacak yerde aksi bir istikamet takip etmekte ve —sanki bunlar bir ıyılıkten ziyade, kötülüğün kendisi imişçesine emirler vermekte, insanlar tutmaktadır. İşte bu noktadan işe başlayınca kaybedecek çok şey vardır ve hatta kaybedılecek “çok şey" değildir, her şeydir. Bugüne kadar söylenenler ve ileri surulen fikırlerı kaale alan zih- niyet ile radyo idaresi çalışmış olsa idi, bir çok aksaklıkların birer birer kendılıgınden kaybolmuş olacağından kimsenin şüphesi olmamalı idi. Ne yapıl ın ki, insanlarımız her şeye rağmen bir şarklıdır ve öyle kalmağa and içmiş görünüyorlar. AKİS, 32 TEMMUZ 1955