YURITTA OLUP BİTENLER Eski partiler mevcut olduğu hal- de D.P. iyinden bir takım ıhraçlarla yeni parti kurulmasına yol açmak i- se büyük bir taktik hatasından baş- ka şey olamazdı. Zira yeni partı kuv- vetini ne C.H.P. den, ne de M.P. den alabilirdi. Bilâkis D.P. ikiye bö- lünürdü ki öteki partilerin ekmegıne yağ sürülmüş olurdu. D.P. Genel ida- muhalefetin seçimleri boykotu ihtimali karşısında ne yapı- lacağını derin derin düşünmesi © işte bundan ileri geliyordu. C.H. P. Ekmeğe tereyağ sürenler Bu —haftanın ortalarında Ankarada sıcağın dolduğu ufak bir odada bir adam son derece keyifle bır mek- tup okuyordu. Bahis mevzu zat Cumhuriyet Halk Partisinin ılerı ge- lenlerinden biriydi. Okuduğu ise ya- rı resmi bir yazıydı. Yarı resmiydi, zira partisinin Karadeniz teşkilâtın- dan geliyor, bu teşkilât başkanların- dan birinin imzasını taşıyordu. Mek- tup Devlet Baka Dr. Mukerrem Sa- rolun seyahatiyle ilgiliydi. Cumhuriyet Halk Partisi bun- dan kısa bir müddet evvel Karadeniz sahillerindeki teşkilâtına bir tamim apmış ve Derlet Bakanının orada Burada C.H.P. ileri gelenleri hakkın- da ileri sözler sarfettiğini bildirmiş, bunlar hakkında zabıt tutularak za- bıtların Genel Merkeze gönderilmesi- ni istemişti. Demokrat Parti bu ta- mimden haberdar olmuş ve Dr. Mü- kerrem Sarola İhtiyat tavsiyesinde bulunulmuştu. Devlet Bakanı seya- hatinin başında yaptığı gibi gittiği yerlerdeki Halk Partisi merkezlerini ziyaretten de süratle vazgeçmişti. Zi- ra bahis mevzuu konuşmalar basına aksedip duyulmuş olduğundan bu merkezlerın kapısının yüzüne kapan- ve hadise çıkması ihtimali çok kuvve iydi. Zira Halk Partililerin kendi liderlerine, hem de onların şa- hıslarına böylesine hücumda bulunan bir kimseyi aralarında görmek dahi istemiyeceklerinden zerrece şüphe yoktu. Dr. Mükerrem Sarol bir mu- ayyen noktadan sonra Demokrat Parti merkezlerinden başka merkez- leri ziyaret edemez olmuştu ki yap- tığı konuşmalarm tabu neticesi de buydu. Bakan bütün propaganda tur- nesinde üç şahsı hedef almıştı: İnö- nü, Osman Bölükbaşı ve Kasım Gü- lek.. Fakat bu sıcak havada okunan mektubun memnuniyet vermesinin bir sebebi olmak gerekirdi. Elbette M mektupta Karadenizin serin havası da mevcuttu ama asıl, Devlet Baka- nının geçtiği yerlerdeki aksülâmet- lerden bahsediliyordu. P. Başka- nına göre Dr. Mükerrem Sarolun ko- nuşmaları istenilenin tamamıyle aksi neticeyi verıyordu nların öğren- diklerine göre Devlet Bakanının se- yahati başladığından yirmi gun ka- dar evvel kararlaştırılmış, o dan refakat gazetecileri peylenmişti. Gerçi Dr. Mükerrem Sarol kendisiyle her sahada işbirliği yapmakta oldu- ğu artık anlaşılmış bulunan yakın mesai, fikir ve ideal arkadaşı Adnan Menderes tarafından gondenldıgı id- diaşiyle söze başlıyo! Kara deniz seyahati kararlaştırıldıgında Başbakan İstanbulda bulunmaktaydı Mamafih direktifini oradan vermiş olması, ihtimal haricinde değildi. Başkanına göre Dr. Mü: kerrem Sarol bizzat kendi partisinin Karadeniz. teşkilâtı tarafından da yi karşılanmamıştı. Bu teşkilât Os- man Bölükbaşı ile Kasım Gülek'in bu havalideki faaliyetinden elaman di- yordu, bir panzehir istemişti. Ama bu panzehir Dr. Mükerrem Sarol değil- di. Zira Devlet Bakanının yaptığı ko- nuşmalar partısı için çok gayrı mü- sait bir a yaratmıştı. Dr. Sarol sadece muhalefet partılerının ekme— Dr. Mükerrem Sarol Ekmeğe tereyağ ğine yağ sürmüştü. Bunu muhalefet partılerının teşkılatı âdeta gözle gö- rüyorı Dr. rolun geçtiği yerlerde mu h lefet kuvvetlenıyordu Mevcut sıkıntıların kuru sı k sözler- le geçiştirileceği ve gayrı muayyen bir istikbale ait bol keseden aslı as- tarı olmayan vaadlerin halkı oyalı- yacağı düşüncesi elbette ki yanlış bir düşünceydi. Devlet Bakanı gittiği her yerde sanki Karunun hazinelerine sa- hipmiş gibi konuşuyor, D.P. nin ora- yı cennete çevireceğim söylüyordu. Halk evvelâ bakanı dinlemişti, ama komşu köyde, komşu bucakta, kom- şu üçede de tıpatıp aynı sözleri sar- fettiğini haber alınca büsbütün sırt Çevirmişti. Kendisiyle alay mı edili- yordu? Ortada başka bir yanlış düşünce daha vardı: Osman Bölükbaşının sa- dece ve sadece ağır hücumlar yaptığı için rağbet gördüğü sanılıyordu. Zan- nedilmişti ki onun olduğu sanılan üs- lüpla konuşuldu mu herkes aynı de- recede alâka toplar. Demokrat Parti içinde o üslübu en iyi benimsiyecek şahıs olarak Dr. Sarol bulunmuştu. Ama, işte netice ortadaydı. Bir defa ıktıdar hatibinin muhalefet hatibi gi- bi konuşması dogru değildi; ikincisi, hitabet bakımından Osman Bölükba- şı ile Dr. Mukerrem Sarol arasında daglar kadar fark vardı. Dr. Sarolun "C.H i dinsiz bıraktı, türbeleri- nizi kapadı tarzındaki kanunun şü- mulüne giren ve takipsiz kalan söz- leri ise bu propaganda turnesinin bü- tün "vatan sathı" nda fena akisler uyandırmasına yol açtı. Turkıyenın en büyük gazetesi Hürriyet'in bu turnenin bütün safhalarını yakından takip etmesi ve Dr. Saralım hücum- larını nakletmesi muhalefet için ay- rı bir fayda oldu. 'İşte Karadenizden gelen bu haber- lerdi ki Halk Partisi içinde memnun- luk uyandırdı. Aynı durum Cumhu- rıyetçı Mıllet Partisinde de mevcut- tu. rat Parti sanki beş sene evvel malık bulundugu prestiji biz- zat yemek için yeminliydi Parti içinde Cumhuriyet Halk Partisi içinde ise bir kaç koldan çalışılıyordu. Ge- nel Sekreter Kasım Gülek buyuk kütleleri partiye çekerken eski Ma- iye Bakam İsmail Rüştü Aksal mü- nevverleri doyurmaya gayret ediyor- du. Yeni Maliye Bakanından sorduğu sualler parti bakımından taze bir tak- tik olabilirdi. Radyoda her bakanın yaptığı konuşmalardan sonra C.H.P. nin o sahadaki eski bakam bu nevi- den sualler sorduğu takdirde hiç şüp- he yok bazı müşkül durumlar hasıl olurdu. Nitekim İsmail Rüştü Aksal Hasan Polatkanı zor vazıyete düşür- müştü. aynı şeyi P, nin eski Ti- caret, Bayındırlık, Ulaştırma, İşlet- meler Bakanları yapsalardı her hal- de iyi ederlerdi. Mamafih eski Maliye Bakanının açtığı yolda ilerlemeye ha- zırlananlar vardı. C.H.P. hâlâ bir birlik manzarası gösterememenin zararını çekiyordu. Bir tek şef orkestranın çeşitli âlet- lerini idare edebilse neticenin daha parlak olacağından şüphe yoktu. Fa- kat parti çok başlı, dolayısıyle baş- sızdı. Birleştirici tek âmil İsmet nüydü. PHalbuki Cumhuriyet Halk Partisi liderin etrafında İyi bir Genel Kurmay kurabilmiş olsaydı, partiler arası münasebetlerin bu konjonktürü içinde elde edilenden daha büyük fay- dalar sağlanabilirdi. Fakat şahsı re- kabet hisleri devam edi ve "ya o ya ben" zihniyeti ortadan kaybol- muyordu. Böyle bir anda meselâ Fa- ik Ahmet Barutçunun sesi duyulma- malı mıydı? Meselâ Cahit Zamangıl konuşmamalı mıydı? C.H.P. liler şu yaz tatilinde A- lexandre Dumas'nın meşhur "Üç Si- lâhşörler" ini okusalar çok iyi eder- ler. AKİS, 23 TEMMUZ 1955