MUSİKİ muş, her muvmanın başına Paul Lau- J rence Dunber'in şiirlerinden kısımlar koymuş, senfoninin Dahili Harpten sonraki zencileri anlattığı — şeklinde bir izahat eklemiş, her kısma da bir isim Vermiştir: Hasret, Kader, Mizah ve Arz Bu senfonı bir süratli muvmana mukabil üç ağır muvmanı olan, ge- rek tempo, gerek "dram" bakımın» dan fazla hareketsiz, — alâka çekici safhaları olmakla beraber umum1 gi- dişi bakımından oldukça monoton, i- yi işlenmiş bir çok-ses yazısından mahrum bir musikidir. Mr. Grosbay- ne umumiyetle tempoları biraz daha hızlı olarak tefsir etti ve böylece ha- reketsizliği mümkün mertebe silmeğe çalıştı amafih, orkestranın, alış madığı bir eseri çalmakta olduğ korangle'nin düşük entonasyonlu gi- rişinden, bitişteki tekrarlanan figü- n benimsenmeden icrasına kadar, atılgan bir çalış zaten, bu üslüb lışmamış bir musıkışınaslan bekle- emezdi. Üçüncü muvmanda banco yoklugu bilhassa hissedildi. Yadırganan bir idare tarzı Benjamin Grosbayne'in Beethoven ci senfonıyı çaldırışı, "sınıf” bir şef karşısında ol- ğımızı gosterıyord dan önce frağının yakasını araladı. Eliyle kalbini — orkestracılara işaret etti "Kalpten çalacaksınız" demekti Cit öyle çaldılar - Kornonun 1rk11t1c1 seslerı de oradan mı geliyor- du b min 'Grosbayne'in şüphe ile karşılanmasında, bizde bırakıyordu. Sık sık cebinden men- dilini çıkarıyor, kullanıyor, tekrar ce- bine koyuyordu. Orkestranın, istik- rarlı bir tempo içinde çalamayışının sebebini, şefin tempoyu daimi olarak vermemesinde arayabiliriz. —Yer bulanık ifadelerle karşılaşmamızı da, Mr. Grosbayne'in ancak önemli te- lâkki ettiği noktalar üzerinde durma- sında.. Benjamin Grosbayne'in bu una bırakmaktan değildi. kinin, bir üslübun ekle- rıydı Belki de biraz, fazla tecrubeden "kaşarlanmış olmaktan ileri ge- liyo rdu Radyoda.. Nitekim — Pazartesi gecesi Tadyo konserinde orkestra, en iyi icra- larından birini çıkardı. Göz yoluyla zihni çelen tesirlerden kurtulup sa- dece seslerle başbaşa kalınca, Ame- rikalı şefin durumu daha iyi belli o- 32 luyordu. Wagner'in Rienzi ve Johann Strauss'un Yarasa uvertürleri tapta- ze ortaya çıktılar. Still'in senfonisi konsere nisbetle çok daha iyi çalın- dı. Herhalde orkestra alışmış ve ısın- mıştı G ayı akika muddetle alâka ıle dinlenen bir prog- ram sundu Yalnız, konserin plakla verıldıgı anlaşılmama 1 aha oğrusu "böyle" anlaşılmamalıydı. Nasıl mı? Stıll in senfonisinin son muvmanının kaydedilmiş olduğu plâk bozuktu. 1- ki saniyede bir duyulan muttarit ve şiddetli takırtı —sesleri, dinliyenleri hiddetlendirdi. Keza, spıker hanımın, Amerikalı şefin ismini enyamin Grosbayn", zenci bestekârınkini ise "Stayl" diye telâffuz etmesi.. S. Hurok Aslı gibi Sinema İlâhlar Bir sinemanın kapısında, 21 seansı için hç yer kalmadıgını bıldıren yaftaya rağmen, halk ümitle bekle- şiyordu. Bu sinemada acıklı bir şark melodramı gösterilmektedir. Bitmek bilmeyen tekrarlarıyla, "avara mu" diye de bir şarkı söylenmektedir. Başka bir sinema için ise, Cumar- tesi gecesine ve yağmura rağmen, bi- let almak kabildi. Bu sinemada mev- zuu musikiye dayanan bir film gös- terilmekteydi. Boris Godunof, Ma- ame tterfly ve Faust'dan arya- lar söylenmekteydi Biz bu ikinci fılm üstünde dura- lım. Büyük bir film değildi. Fakat musiki sevenleri ılgılendırmemesı im- kânsızdı. İsmi: Tonight We ıng( u gece şarkı soyluyoruz), Türkçe ismi: llahlar Konuşuyor. Bahis mevzuu i- rence adlı bir tenor. Fi - ve diğer birçok - sanatkârlarla uğ- raşmakla geçiren Amerikalı emp- rezaryo Sol Hurok'un hayatına dair. siki icrası tarihinin en kuvvet— li şahsıyetlerınden ve en büyük ses- i olan Fyodor Şalyapin'i (1938 de öldü), günümüzün tanınmış ses sanatkârlarından Ezio Pinza temsil ediyor. Yani, hatırası henüz bütün canlılıgıyle yaşayan bir sanat- o B KA 5 kârı, başka ünlü sanatkâr can- landırıyor "Ezio Pinza'yı mı, yoksa Şalyapin'i mi görüyorum?" diye so- ruyor seyirci. Fakat duyulan sesin, Şalyapin olmadığı muhakkak. Pin- za, onun namına, Boris Godunof ve Faust'tan ikişer sahneyı kısmen te- ganni ediyor. Eugene Ysaye'de keman çalma sanatı tarihinin büyük şahsiyetlerin- den.. Parlak tekniği, orijinal tefsir tarzıyla tanınmış. Cesar Franck, s natını ona ithaf etmiş. 1931 de olen Ysaye'yi, bugünün en iyi yolonisti arasında Stern temsil ediyor. Stern Sarasate'nin Zigeunerweisen'ini ve Wieniawski'nin kem konsertosun- an son muvmanı - kısaltılmış ola- rak - çalıyor. İyi günlerinden birin- de değil.. Fakat gene de nefes kesen bir Vıyolonıst Pavlova yerine ise mara Toumanova dansediyor. Elsa Valdine yahut Gregory Law- rence isimlerini ne kadar gayret et- eerce'i her halde ta- nırlar. Metropolitan'ın genç soprano- larından Roberta Peters bizzat gö- miş); tenor ve soprano bera- Madame Butterfly'dan Aşk Düetini söylüyorlar: Filmin, musiki bakımından, en muvaffakıyetlı sah- nesi. urok rolünü ise, David Wayne canlandırıyor. Hurok, Amerikanın e- lân faaliyet halindeki (hem de nasıl) emprezaryolarından. Son muvaffaki- yeti, Marian Anderson un Metropoli- tan sahnesine çıkmasını sağlamasıy- dı. Geçenlerde Hurok'un, önümüzde- ki yıl 1çın faaliyet listesi neşredildi. Gerçe tında muhım rolü olan bir sima. Hurok, sadece bir iş adamı değil- dir. Gerçek bir sanatseverdır ve, hat- tâ, bir idealistti '"Şimdi, 35 senedır oldugu gibi, bir ideali tahakkuk — -. B Ü- ram gibi milletlerarası lisanslar Vasıtasıyle daha iyi bir a laşma vücude getirmek." 23 NİSAN 1955