RADYO Ankara İslah mı? Dinleyicı o sabah radyosunun düğ- mesini — çevirdiği zaman, peşin bir hükme sahipti: Bu yaptığından pişman, hem de bin defa pişman olacaktı Şimdi, diyordu, birden bir davul zurna gürültüsü, bırden bağrı yanık bir â bun- ların radyodan kaldırılmasını istiyecek kadar aklından zoru olan bir kimse de sayılmazdı , hepsinin bir yeri, za- ve zemini oldu una da her aklı başında insan gibi kailiydi. Fakat o sabah yine de radyoyu aç- maktan kendini menedemedi. Hayret- ler içinde kaldı, muhakkak ki, radyo idaresinde atomik bir mucize olmuş, ulmuş, a huzur musiki onların yerini almıştı. Hayretler içinde kaldı, olur muymuş bu, dedi. Olmuştu. Demek ki, radyo idaresinde putlaştırılan bazı kimselerin fikirlerinden — vazgeçilir, — değiştirilmiye- cek kaidelere son verilir, işler bir dü- zene konulabilirdi.'" Dinlediği musiki, dinlendiriyordu. Sabahın erken saatinde ins sabah dinlediği gibi bir musiki lık, huzur ve neşe veriyordu. kadar radyo idaresinin batı musiki fas- lında idareci eller, neşeli — musikiyi «Rumba ve Samba» olarak kabul etmiş- ler, neşe denildi mi, durmadan bu nevi plâkları çalmışlar, huzur değil, huzur- suzluk vermişlerdi. Sevindi. Devletten — zengin insan aci her şeyden önce, radyo Nidarecisi değil, bir program müdü- ü , bir vatandaştır. Kulakları var- her ne kadar hazırlıyan, ter- tıplıyen de olsa, radyoyu dinler. Di leyince de tüylerinin diken diken ol- mamasına, hele bir sabah işinin başına giderken, — böyle bir hale girmemesine imkân ve ihtimal yoktur. İnsanların ha- yâtında iki buçuk sene dile kolay ge- len, bir zaman değildir. Düşünün ki, radyo program müdürü Naci Serez, şimdiye kadar hiç vâki olmamasına rağ- men, radyo idareciliğine bu işten anlar ve bilir kişi olarak getirilmiştir. İki bu- çuk sene Amerika'da kalmış, muhtelif radyolarda fiilen vazife almış, çalışmış, dergilere bu hususta yazılar yazmıştır. Türkiye'ye gelişini müteaki kendisine Ankara Radyosunda vazife Vermışlerdır AKİS, 27 KASIM 1954 Vazifesi, bir radyo idaresinin en ağır ve mesuliyetli işidir; programlar tertip etmek, tanzim etmek, yâni o idarenin «beyni» olmaktır. Bir sabah Naci Serez makamına çok kararlı, sabah' yayınlarını tanzim ve ıslah etmek gaye ve düşüncesi ile geldi. Sabahlan vatandaşa huzur verecek bir program için muhtelif plânlar tertiple- mişti rogramı tatbik etmek için muhtelıf plâklara ihtiyacı vardı. İlgili u çağırdı, sordu ve getiriniz, dedi. İlgili ve geldi, — istedikleriniz yoktur, Hattâ, yeni program müdürüne biraz da hayretle baktı Naci Serez tam bir çaresızlık ıçın— de kalmıştı. mı d düşüncelerinizi — birbirine musiki böyle doğru. Naci S raberinde getirdiği plâklar ne kadar za- man daha bir koca radyoyu idare ede- cektir, ne kadar zaman daha davullar- dan, zurnalardan bizi masun kılacak- tır, kısa bir hesapla ortaya çıkar. kü, Naci Serez'in getirdiği bu numune- lik plâklar asli maaşlı birer memur gibi radyo evinde vazifeli kılınınca, hem de hepsinin üzerinde «hangi neşriyatta ça- lınabileceği» yazdı olursa, kısa müddet sonra bu programa elveda demek zo- runda kalınır. Ve yine bir müddet son- ra «vur ha vur, vur davul» diye, «sa- vulun sevdalım geliyor» diye bir gü- rültüdür, bir gırtlaktan çıkma haykırış- tır, başlıyac aktı Bu sıl ve garip bir olaydır Bir radyo tasavvur ediniz ki, —hem de devlet radyosu— istediği malzemeyı te- min edememektedir. Bu malzeme temin disi bugünkü icraatçıların bir suçu mu- dur? Buna hem evet, hem de hayır di- ye cevap verilebilir. Hem evet: Bugün sil bir mesuliyet meselesidir; radyo ida- resi ister, Ekonomi ve Ticaret Bakan- ithal müsaadesi vermez, ithal izni Bankasının istenilen harice etmek keyfiyeti karşısında kaşları çatıktır. Hem de ha- yır: Bugün bızım zevkle dınledıgımız id zamanki şahsiyetler alaturkacı idiler. " Alaturka, şark nikbin- liği idareye de sinmişti, halbuki bunun adı dümdüz s<«uyuşukluk» tur.. Galiba son çare şu olacak: Naci Serez'i Amerika'ya kısa bir müddet için gönderemez misiniz? Hani iki yüz adet e Yapılan işlerin de hakkını yeme- mek lâzım. Cumartesi günleri yeni bir programın tatbikini dinledik. Musiki, hikâye ve şiir kırk beş dakikalık zaman içinde eritilmişti. Güzel bir teşebbüs. Fakat spiker, tek kelime ile berbat. Feci. Naci Serez, Amerika alışkanlıkla- rını bu memleketın kaldırdığı nisbet Ankara radyosunun bunyesıne yapıyoruz? Biz ne şekilde hareket edi- yoruz? Biz, Avrupadan aşırma, üstelik sesi de. çıkmayan bir takım telefonlu tertipli bulmacaları halkın önüne yeni- lik diye getiriyor, bilfiil yenilik sözünü katlediyoruz Biz, tiyatroda oynadığı rolü hayat- ta daha büyük başarı ile oynayan bir zatı mikrofonun başına getiriyor ve ona milâddan kalma, maksatlı nutuklar çektiriyoruz. Bizim bildiğimiz monolog, sünnet düğünlerinde söylenir. Radyoda kimin sünneti vardı? Artık bıktık bunlardan, hareketler Nacı rez'in radyoya — kazandırmak istediği yeniliklerin — içinde sadece «iki yüz plâğın hikâyesi» yoktur, baş- kaları da vardır. Serez yurdun muhte- lif yerlerinden radyo röportajları mak niyetindedir. — Bu röportajlar ma- hallinde tertiplenecek, tele alınacak ve Ankara'da tanzim edilip, tir. Monoton halinden sıyrılması şartı ile radyo röportajları dinlenir, sevilir ve aranır hale getirilebilir. Fakat bizim bildiğimiz bir kaç hakikat vardır ki, bu canını... Yeni şehirde — radyo idaresinin elini kolunu bağl nlerde Manon operasının ilk temsılı munasebeııyle radyo — idaresi rilmesine şahit olduk, sevindik. Her va- tandaşın — operaya gitmesi imkânsızlığı karşısında bu hareketi takdirle karşıla- mamak mümkün değil. cak gelgelelim, Ankara radyosu bu kabil hareketlerini genişletip, husu- si ve kendıne m. için, bu piye dandala misillü prog amın opera bina- sında, hipodrom veya stadyumda, veya eski Halkevinde yapılması zaruridir. adyodan nakletmek için bu yer- lerden başka hiç bir yerde tertibat yok- tur, yâni teknik imkânsızlık! Bir de çehre imkânsızlığı vardır ki, bu teşeb- büslerin tatbik mevkiine konulmasına asla müsaade etmiyecektir. Çünkü bu çehre bir Cumartesi günü opera bina- sında büy uk bir sanalkarları lerden vazgeçene de h gibi bizde de çok az rastlanır. kaldı, hipodrum ve stadyum. Buralar da da, hele stadyumda bir orta oyunu mü- 31