YURTTA OLUP Demokrasi El sıkışma : İlk merhale mi? iz bu satırları okuduğunuz sırada iktidarın ve muhalefetin en başında protokolun 1cab1 şeklmde gerçekleşecek- Bayramı Vesılesıyle im günü, öğle vakti Türkiye Büyük Millet Meclisinde teb- rikleri kabul edecek ve Muhalefet lideri tisinin lideri Adnan Menderes buluna- aktır rasim esnasında iki taraf «bü- de, resmi zaruretlere ragmen dahı bazı protokol icaplarının yerine getirilmedi- gı unutulamaz. Mesela İsmet İnönü, se- Halk Partisini muhalefet olarak tanıma- dığım söylemişti. nur ki, bunlar pek kızgın ve pek sert ha iyi, daha sakin düşünmek imkânı vermiştir. Umıt ve temenni olunur ki, İsmet İni şu hakikati anlamıştır: Kendisi Reisicumhur Bayar'ın elini sık- sa da sıkmasa da seçimleri Demokrat Parti kazanmıştır ve memleketi dört yıl Demokrat Parti idare edecektir. Umit ve temenni olunur ki, Adnan Menderes i Kendisi tanısa feti Halk Partisi temsil edecektir. Ümit ve temenni olunur ki iki lider birden şu hakikati anlamıştır: Bu hakikatleri inkâr edip şahsi hislere esir olmak an- cak milletin saadetine zarar verir. İkti- dar ve Muhalefet birbirlerini tanımak, birbirlerine saygı duymak zorundadır- lar. İnşallah bu el sıkışma, daha sami- mi el sıkışmalar için bir merhale olur. Kabul edilemiyecek teklif B u sırada Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Sekreteri Kasım Gülek İstan- bulda bir basın toplantısı tertipliyor ve bu toplantıda iktidara, iktisadi güçlük- lerin halli için işbirliği teklif ediyordu. Teklıf gazetelerde mtışar ettiği zaman Muhalefk Ankaradaki ileri gelenlerı -en 1lerı gelenleri dahil- hayret etmekten kendilerini alamadılar. Gerçi seçimlerden sonra kurulan Adnan 4 BİTENLER Politikaya, mantığa vs.ye dair... Avni BAŞMAN (Politikacı gelecek seçimi düşünür; devlet adamları- nın düşündüğü gelecek nesildir.) Insan zekâsının büyük hünerlerin- den biri de teevil olsa gerektir. Beşeri münasebetlerde, politikada, hatta itikat meselelerınde teevıl ye- ki pek de hata edilmiş olmaz: zaten olsa da ne çıkar çünkü o hüküm de teevil edilebilir. edi sekız sene evvel sayılı baş muharrirlerimizden biri, bir başm kalesinde, bizim tek partili şef sis— temi ile Ana asa hükümleri arasın- daki munasebetı zarif bir slupla inceledikten ve, dünyaya — örnek ol- mağa lâyık bulduğu, o sistemin fazi- letlerini sayıp döktükten sonra, oku- yanların zihnine takılabilecek tered- dütleri silmek için, makalesini «za- ten Anayasa zamanla yavaş yavaş tahakkuk edecek bir idealin ifadesi- dir» tarzında bir kelâmla bitiriyordu. Anayasanın bir idealin veya idealler manzumesinin ifadesi oldu- ğu ancak pek kuvvetli bir teevıl ile 1dd1a edılebılır nazik nerede biter, mugalata nerede baş- lar? Bunu kestirmek her zaman ko- lay olmıyor; hele şifahi beyanlarda, kürsü hitabelerinde, meydan nutuk- larında büs - bütün güçtür. Parti programları haddi zatında bir idealler manzumesi sayılabilir. Ancak bir parti iktidarı ele geçirdiği gunden ıtıbaren o ideal menzumesi- nin, nazari olarak değil, fiilen ger- çekleşmege başlaması lâzımdır. He- le partinin seçim beyannamesindeki vaitler her halde tutulmak icap eder. İşte bilhassa bu noktada teevil yolu- na gitmek çok tehlikelidir. Zira, is- ter istemez mugalataya düşülür. Memurların tayin, terfi ve teczi- yesinde şahsi takdirlere değil, ob- jektif ölçülere göre hareket edilece- ğini kendi programında açıkça ifade etmiş olan bir parti idareyi ele alın- ca, eski iktidar zamanında — Emekli Sandığı Kanununa sıkıştırılıvermiş, bu fikre tamamen zıt bir hükmü der- hal kaldıracak yerde onu daha şiddet- li hükümlerle takviye ederek tatbik etmek yolunu tutarsa kendisini biç bir teevil şekliyle mazur gösteremez. Antidemokratik kanunları top- tan kaldıracağım vaad eden bir parti iktidara geçtikten sonra bunları mu- hafazada devam ederse «Evet, anti- demokratik kanunları — kaldırmadık; James Freeman Clarke 15810 - 1888 fakat biz onları kullanıyor muyuz?» demekle kendisini tenkitten kurtara- maz. Bu meselenin teevile değil, mu- galataya bile tahammülü yoktur. Hayati ehemmiyette bir mesele- nin goruşulmesı 1ç1n karşılıklı otu- Di «Haydi buyurun, konuşalım» karşısındakinin ilk sözü şu olmaz mı? «Evet amma, ilkin şu silâhı ortadan kaldırın. Çünkü ben silâhsızım.» Bu- na «Canım, ne ehemmiyeti var? Ger- çi silâh ortada ve dolu amma, hi merak etmeyi kullanmıyacagım» demekle karşısındakmı tatmin etmiş, onun rahat ve huzurla konuşmasına imkân vermiş olabilir mi? Herkes bilir ki, tabiatta olduğu gibi politikada da «hattı mustakim» yoktur: Hiç bir siyasi parti tramvay arabası gibi — uzatılmış raylar üze- rinde — düm - düz gidemez. Fakat mutlaka programında ifade tikamet üzerinde bir telli - büs veya muntazam güzergâhlı bir otobüs gıbı sağım solunu da gözeterek, kâh h lanıp kâh yavaşlıyarak, durması ge— reken yerlerde durarak ilerler. Böy- le yapmaz da istediği yerde durur, güzergâh değiştirir, alabildiğine hızlı gider, duraklara aldırmaz, yol ni- zamlarını hıçe sayarsa başı bozuk bir seferden B ir partinin kendi programına ken- di prensiplerine sadık olarak yü- rümesi tahakkuku güç veya yıllara mesi tahakkuku güç veya yıllara muhtaç bir ideal midir? Benim kana- atimce katiyen değildir. Bunun ta- hakkuku için sadece İ demokrasıye samimi olarak bağlan- İ reislerinden ifadesi ile, eli sahada tutulacak yegâne mâkul — yol sundan ibarettir: mücadelelerde kendisine layık gor— düğü hürriyeti nız prensipler çerçevesi içinde tuta- rak bunun dışında grup azalarını umumi celselerde tamamiyle serbest bırakmak. Hele Mecliste misli görül- medik büyük bir ekseriyete sahip olan bir parti için bunları yapmak im- kânsız olmıyacağı gibi netice itibarı ile tehlikeli ve mahzurlu da değil- dir. Hattâ faydalıdır: çünkü ister ha- AKİS, 30 EKİM 1954