rütbesi ihdas edilmiş, fakat netice iti- bariyle tiyatro da tiyatroluğunu kay- betmişti. Bi sene önce gazetelerin de- vamlı ikazları ile harekete geçen Vali ökay, bir ara isabetli bir harekette bulunda. Orhan Hançerlioğlu gıbı işi esastan tutmasını bilen bır genci tiyat- n sonra da ec- nebi re]ısor gelmesine rağmen tiyatro iflah olmadı. B bahiste demek istediğimiz şu- dur ki İstanbul Şehir Tiyatrosu şahıs iktidarına dayanılarak devam ettirilmiş esedi bir es niZ. mediği için de yıkılmaya mahkümdur. mdi Ankaraya bakalım kuruluş Şi Devlet Tıyatromuzun haz rlıklarını ber, 1şletmesın1 tesbit eden bir nizam name sahip değildir. Yani tıpkı is- tanbul Şehır Tıyatrosu gibidir, şahısla kaimdir. O da şahısların — koydukları Karakuşi hükümlerle idare edılır Umum Müdürlük mevkiinde bulun tedir ise, fazla sızıltı yapmadan 1şler yürür. Fakat herhangi bir sebeple o zat makamından ayrılırsa, muteakıp devre- lerde mumla aranır. Bu sistemin bir tek şahıs bakımından sağlıyacağı maddi ve mânevi faydalar hudutsuzdur. Evve- lâ herkes onun iktidarına havra ola- caktır, Aaleyhinde — bulun r bile o uzaklaştıktan sonra Vukua gelen keş- mekeş içinde kendisini hasretle yadede- ktir. aniyen, aleyhinde çahşanlar bulunursa, onsuz işlerin ne hale geldi ğini onlar da görüp, her dediğini kera— met olarak kabul edeceklerdir. Nitekim Devlet Tiyatrosunda aynı durum, önceden tesbit edilen mizanse- ne uygun olarak cereyan etti. Muhsin Ertuğrulun Umum Müdürlüğüne ta- hammül edemiyenler Vekâlet nezdinde şiddetli harekete geçtiler ve onu uzak- laştırdılar. Fakat Muhsin Ertuğrul'un Devlet Tiyatrosundan — uzaklaşmasını müteakip başıboş ve müeyyidesiz kalan tiyatroda öÖyle hâdiseler oldu ki, aleyh— tarlarının tavassutu ile Muhsin Ertuğ- rul Devlet Tyatrosunun başına tekrar . Şimdi işler yoluna gire- ek, — yine ıyatrodakı şıkayetler dıne— cektir. Ama bu meseleyi hal eder mi? En son ihtimalle, Muhsin Ertugrulun —Tanrı uzun etsin— ömrü boyunca müessesenin başında kaldığını — farzet- sek, Devlet Tiyatrosu problemini hal- etmiş sayılır mı? Neticede bir gün diz- lerimizi — döverek lanetler yagdırarak yapılan masrafa hayıflanmaz mıyız? Tiyatroyu şahıslar değil, sosyal ni- zam yaşatır. u il na göre hareket Hem o takdirde başkalarının da, konu- lan esaslara riayet etmek şartı ile mü- esseseyı daha iyi idare ettiğine şahit oluru 30 MÜZİK Prokofiyef - Şosakoviç - Haçaduryan 3 ahbap çavuşlar Rusya Boyunduruk altında Musiki «İdeolojisiz. musiki olmaz. — Musiki başlı başına gaye değil, bir mücadele vasıtasıdır.» Bu sözleri bilindiği, yahut tahmin edilebileceği, gibi bir Sovyet bestekârı Dimitri Şostakoviş soyluyor Böyle bir kanaat, sanatkârdan ziyade politikacı- ya ya kış ırdı. Zaten Şostakoviç de bir bakıma politikacıdır. Politbüro'daki efendilerin diktası altında besteler. Ga- ye, Sovyet 1de010]151n1 eden, burjuva formalizm zıt, halkın an- layacağı — tipte eserler yazmaktır. Parti hattından kazara — ayrılıverseler, — Sov- yet — bestekârları afaroz edilirler. «Mzensk'li lady Macbeth» adlı opera- sında, sosyal endişelerle değil de sırf can sıkıntısından intihar eden bir ka- dını temsil etmesi, dokuzuncu senfoni- sinde batının moder musrkısıne yalan bir anlayış ortaya koyması Sovyet li- derlerinin hoşuna gıtmemıştı Buna mukabil proletarya ihtilâlini — tasvir eden şi nci — senfonisi, <<Lenıngrad» ismini taşıyan yedinci — senfoni batı memleketlerınde ucuz ve zayıf eserler telâkki edildikleri halde bunlar Şos- takoviç'e Rusya'da büyük şeref kazan— dırmıştı. - Haçaduryan ve veffa Prokof'ıyef başta olmak ere, dıg Sovyet bestekârları da rejıme sadakat- lerı nısbetınde resmi makamların tas- vib: r olmuşlar yahut gazabı- na uğramışlar, arada — sırada — «hizaya gelmek» zorunda kalmışlardır. Evvelki hafta New York Filârmo- nik — enfoni Orkestrası, Dimitri Mitropulos idaresinde, — Şostakoviç'in onuncu senfonisini Amerıka da ilk de- fa olarak çaldı. Münekkitler görüşlerin- de müttefik değildiler. New York Times munekkıdı Downes eseri beğenmişti : «Şostakoviç'in şımdıye kadar mey- dana getirdiği en kuvvetli en büyük senfoni» diyordu. Herald Trıbune ün yeni münekkidi Paul Henry Lang ise şikâyetçiydi. Ona göre eser, — dağınık, gürültülü, mütecanis bir uslüptan ve hatta kültürden mahrumdu. Senfoni on ay kadar önce Lenın— grad'ta çalındığı zaman Rus münek- kidleri de kanaatlerinde bırleşmışlerdı akat onlar tenkıd erini bermutad iç- timai görüşe tinad ettiriyorlardı. Aleyhte olanlar, bu senfoninin <<tra]1k» bir eser oldugu bele musiki zevi bir ferdi temsıl Olin Sovyet cemiyetine aylan bir artistik tavımdan başka birşey — olamayacağını ileri sürmekteydiler. Bestekârı — sa nanlar ise eserini dünya sulhuna ithaf eden Şostakoviç'in «nikbin bır trajedı» rları mış olduğunu söylüyo «Nikbin bir trajedi...» Bu görüşü- ele alan Amerık Tune mecmuası, Şostako Orwell'in iç'in adlı fantezısındekı şıarla pek gü- zel Vasıflan ırıyor: Harp sulhtur, hür- riyet esarettir.» Opera Metropolitan'da bir zenci ew York Metropolitan Operası mü- dürü Rudolf Bing «bu heyecan ne- ye?» dedi. «Şimdiye kadar hiç iyi şar- kıcı angaje etmedik mi Tanınmış kontralto Marıan Ander- son'la bir kontrat imzalamıştı. işin «heyecan» uyandıran tarafı, r ralto Anderson'un zenci olmasıydı İlk defa olarak bir zenci şarkıcı Metropo- AKİS, 30 EKİM 1954