YURTTA OLUP BİTENLER Bölünen vatandaşlar Kıbrıs meselesi Aslan uyandı kuyruguna basılmış ve as- reketleri meğe alışık olduklarını ihsas etmişler ve bunun zamanı geldiğini hatırlatmış- İngiltere Başvekili Churchill'e gönderdikleri — subay kanları ise İngi- lizlerin yabancısı değildir. Otuz yıl ön- ce kanlarını, canlarını İngilizlerin el- lerine bırakmışlardı. Bize gelince, on- ların kanlarının kokusunu ve mahi- yetini çok iyi biliriz. Ege denizine dö- külürlerken geride çok kan bırakmış- lardı. Bu sözleri Türkiye Milli Talebe Federasyonunun Cağaloğlu'ndaki mer- kezinde (eski C. H. P. il merkezi) ya- ıilan — «Kıbrıs Türktür» — komitesinin toplantısında — başkanlık mevkiine ge- irilen Ercüment Ekrem Talü söylü- u. Salonda heyecan son haddini bul- muştu. Bir gazete «Ercüment Ekrem Talü'nun bu sözleri Federasyon bina- sının ikinci katı sarsılıncaya kadar alkışlandı», demiştir Aslan hakikaten kükremişti. Senelerden beri Yunanistan'da Kıb- Tis hakkında nümayişler yapılır, ko- ve papazlar elele tahrikte bulunurken Türkiye ve Türkler ga- rip bir sessizlik kalmışlardı. Bunun başlıca Yakın Doğuda ve Balkanlarda nüvesi atılan sulh ve Bu dostluk her şeyin üstünde tutulu- yordu. Fakat başka bir sebep daha vardı. Yunan devlet adamları Türk — meslek- daşlarına vermişlerdi: Kıbrıs n Hükümeti asla benimsemiyecek, bir dâva halin- de ortaya atmıyacaktır. Sene 1951.. letler Genel rıslı rıştırmakta. sele Birleşmiş Mılletlere zaman; Paris'te Birleşmiş Mil- damları bunlara inanıyorlar. Nihayet 1954'ün yaz ortası Yunan Hükümetinin ıbrıs ni Birleşmiş geliyor. meselesi- Milletlere — götüreceğine dair haberler yeniden orta çıkıyor Bazı yerli ve yabancı gazeteler bunu yazıyorlar Türkiye Başvekil Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu (ki en iyi hariciyecileri- 4 Politikamn fikirleri ayırması teh- likeli bir şey değildir. Millet, bir türlü düşünen vatandaşlardan iba- Demokratik topluluk olarak ne mil- let şahsiyeti olmıyan fertler sürüsü- dür ve ne de memleket bir partiden ibarettir. Bu itibarla aramızdaki tür- lü münakaşa mücadelelerin, memleket dâvaları üzerinde fikir lerin — karşılaşması — mânasında bir bölünme manzarası göstermesini ya- dırgamamak icap eder ve mühi o. lan da bu değildir. Fikir hürriyeti- rahatsızlık verse de . Zira fi. serbest ede- bedbahtlığının — tehlikeleri bin kat daha korkutucu ve — daha zararlıdır. As m ve düşündürücü o- lan, politikanın ayırdığı fikirleri par- lenlere unutturacak derecelere var- masıdır. Memleketimizin münakaşa edi- len esaslı, türlü meseleleri vardır, siyasi meseleleri vardır, iktisadi ve mali rd Karışıklık ve kararsızlık içindeki meselelerin üzerinde fikirlerini — ay- adar tabii ise hiçbir şey üzerinde mutabık kalmamak mâna- sında bir anlayısın fikirlere hâkim olması da topluluk için o derece za- rarlı ve hattâ tehlikeli — olduğuna süphe Çünkü insanlar, kay- dıkları ıstıkamette bir ifrattan daha ileri bir ifrata olaylı geçerler. Siyasi mücadele eğer sağduyu ile kendi kendilerini nizamlamayı bil- mezlerse fikir ayrılıklarını — kalblere ve ruhlara kadar sirayt ettirmesi hiç de uzak görülmemek lazım ge- len particilik — taassubunun gittikçe genişleyecek tahriplerinden milletin manevi birliğini korumak, 1ct1napsız surette imkansızlığa varabilir. V tandaşların her şey üzerinde mu- tabık olmalarını istemek beyhude ve abes olur, şüphesiz. Ancak bu, hususıyle bizim topuluğumuz için, uzerınde birleşmemek Çünkü biz- de tedavi kabul etmez fikir ve men- sosyal tabakalar ihtilaflar tahrik eden Bir krallık mese- klerikalhk meselesi veya proletarya ve kapitalist davası yoktur. Vatandaşları inananlar veya Faik Ahmet BARUTÇU inanmıyanlar diye esaslı surette iki- ye ayıran davaların meselelerin aramızda bulunmaması topluluğumu- zun bir mazhariyeti olduğuna şüphe yoktur. o m böyle sosyal ve ideolojik buhranlarımız olmadığı için aramız- daki fikir ihtilâflarının n husumetlere inkılap istidatlar taşımamaları gerektiği halde acaba manzaramız u mudur? sefle itiraf olur ki gösterdiğimiz bir sistem içinde, — B etmek yerinde çehre, politik politik bir sınıfa ensup insanlar arasındaki normal fikir ayrılıklarının görünüşü olmak- tan uzaktır. Ma ramız, demokratik manada bölünen fikirlerin açık bir görünüşü sındaki münasebetlere kadar, tesir- leri altına alan dalgalı bir manza- - radan ibarettir. böyledir? Bunun böyle olmasmm başlıca sebeplerini demok- ratik rejimin elerini ihmal et- memızde aramak doğru olur. Demokratik rejimin başlıca reali- tesi ise hakların da, vazifelerin de karşılıklı olmasıdır Umumi neticelerine nanlarla ekallıyette lu nor- mal münasebetlerin esasını teşkil &. Seçimlerde — ekseriyeti kazanarak iş başına gelenler, berikileri hiçbir suretle haklarından ve hürriyetlerin- edecek yollara mak ve her vatandaşın hâkimiyet hakkına hürmet göstermek vazifesiy- le mükellef — olduklarını unutmıya- caklardır. Onlar bu vazifeye Tiayet ettikle- ri nisbette, ekalliyette bulunanlar da iş başındakilerin kendi prensip- leri dahilinde memleketi idare etmek hakkını yeni intihaba kadar sabırla abul — edip mumi efkarı kendi prensipleri lehıne kazanmak vazife- sinin hududu ceklerdir. yıdır ki yerinde olarak, bir sabır ve tahammül ve uzlaşma rejimi demiş- lerdir. 2 Mayıs seçimlerinin neticeleri, de- mokratik gelenekler için iyi huy- ların örnek ittihazına başlangıç ol- AKİS. 4 EYLÜL 1954