SANAT DÜNYASINDA bir hale getirmek, batı müziği aletle- riyle çalmak istiyorlar. Ah bütün bu gayretler, bu çabalamalar boşunadır. Ben kendimden başka bir şey ola- niçin o Bizans Arap karması baş belâsına sarılıyomz ve onu dirilttmeye demokrasi ile akraba oldugunu ileri sürüp sabah akşam dinlemek zorun- da bırakılıyoruz? Sorarız size, bu- gün alaturka diye ağzımızın suyunu akıtan eserler hang devrin meyvalar dır? En aşağı yarım asır evvelin. Hacı Arif beyden sonra onun değerinde başka bir bestekâr görebildik mi? Rad- yoda dinlediğimiz "Klâsik Türk Müzi- ği" programında yer alan parçaların — benzerinden vaz geçtik —, binde ibiri kadar kıymetinde başka bir eser yaratabildik mi? Piyasa bestekârları- nın bu alaturkayı dejenere etmek için nasıl çalıştıklarını ve bunda da mu- vaffak olduklarını netıced koca bir "Klâsik sa kol nasıl pespaye bir hale getırdıklerını yuz? Bütü a turka, yine alaturka. Bu alaturka sev- gisi o kadar fazlalaştı ki, 19 Mayıs şenliklerinde — gençlerinize — alaturka melodilerle beden hareketleri bile yap- tırdık. Mithat Akaltan'a programında sırf alaturkanın bu "karanlığını" göstermiş olmasından dolayı teşekkür etmek lâ- zım gelecek. O.R.Y. Tiyatro Şülle lepa tepşiretül baklava T iyatronun "tek seçici"si arizamik müzakerelerini yapmış, hesaplarım çıkarmış ve bu sene de turne kadrosu- nu tesbit etmişti. Buna göre on iki sa- natkâr ve dört yardımcı lstanbul Şe- hir Tiyatrosunu Ankaraya gidecek, (turne için hazırla- nan. "Türk Tiyatrosu" ecmuasında dedikleri gibi) "milletin mizan-ı terak- kisi" ni göstereceklerdi. İstanbul Şehir Tiyatrosunun bu e- zeli derdi, onu mezarına kadar takip edecek gibi görülmektedir — Esasen isminden başka hiçbir şeyi değişmemiş, bilâkis daha da zayıflayıp kötülemiş olan Darülbedai'nin hâlâ yaşamakta olması bir mucizedir. — Bütün bir kış boyunca, kömürcü- den kasaba kadar borçlanıp ancak ve- rimli bir turnenin nimetleriyle per- verde olduğu takdirde belini doğrult- ması muhtemel — bulunan tiyatronun "yeni nesil'i, tiyatroya - hükmeden VALI in gözünde olmadıkça, yani m sezon içinde kendilerine herhangi bir ekilde hürmette kusur ettiği takdir- de turneyi rüyasında bile görmek hak- 32 kına sahıp olamaz. Bu, Ertuğrul Muh- sin devrinde de böyle ıd i, onun mesai rkadaşlarının saltanatında da böyle- dir. Istanbul Şehir Tıyatrosunu "Koda- manlar" idare e Bu zımamdarların kodamanlıkları ise sadece, Manakyan devrinde sahne ye intisap etmelerinden ileri gelmek— tedir. Yoksa sanatta ileri oldukları için değ Şehir Tıyatrosu tuhaftır; zinhar nattan, kitaptan, teknikten günün sanat cereyanlarından bir tesirle tiyatroya girmesine kalan bir kimse yanılıp ta her hangi bir rol veya eser hakkında fikir beyan ederse ve bu da kodamanların yıldır görüp oynadıkları" na uymaz- sa, ramak kalan tayini artık bekle- mek beyhude olur. Ne yapar, eder bu istikbale mâni olur. İstanbul Şehir Tıyatrosunda ele a- lınâcak — binbir mevzu varken — söze turne(!)den — başlamamız tesadüf de- ğildir. Bilâkis tiyatroya hâkim zihni- yeti açıkça gösterdiği için işe bura- k maksadı bir idare tarzı, kendine göre bir tiyat- ro telâkkisi ve hiçbir yerde rastlan- masına imkân bulunmayan bir "“mük- tesebat" sistemi — vardır ki yıllardan beri İstanbul Belediyesinden başka her esin malümudur. rada, fikirde ve sanatta yenılıge cevaz yoktur İki se- vvel, tiyatronun keşmekeşinden ve matbuatın ısrarından usanan Vali, yanılmış ve iki mühim harekette bu- lunmuştu. Birincisi: İstanbul Şehir Ti- yatrosuna ileri fikirli, okuduğunu an- ayan, yazan, teşkilâtçı ve günün sanat cereyanlarını yakından takip eden bir müdür tayin etti; ikincisi de tiyatro sanatını dısıplın altına almak küdre- tinde bulunan ve gerçek sanattan nasi- bi olan bir rejısor getirtti. Meinecke! Müdür derhal tiyatroda ıslahat ha- Küflenmiş, âdi reper- tuvara vetosunu kullandı. Eminönün- de yenı bir tıyatro açtı, daha bir çok işi programladı. — Bizler de kendisini alkışlarken, bir de ne görelim: Hançerlıoglu kodamanların ne" düşmüş ve... düşmüş! Öyle tahmin olunur ki, bugüne ka- dar büyük bir sabırla tahammül göste- ren Viyanalı rejisörün de ağustostan i- tibaren bir başka tiyatroya göçmek ü- zere anlaşmaya varmış olması İstan- bul Şehir Tiyatrosuna bayram yaptıra- çaktır. u tiyatro ne istiyor? İstediği şey gayet vazıh: Rol ezber- lemek, Türkçeyi mânasına ve ahengine uygun bir şekilde — konuşmak, sahne tekniğine tâbi olmak, eserin bütününde anlayış birliğine varmak ve bir sahne disiplini tesis etmek gibi saçma — ve acaip — külfetler bu camiaya girmesin! Onlar ne biliyorlarsa, ustalarından na- sıl gördülerse onunla iktifa etsinler, yeter! İstanbul Şehir Tiyatrosu koda- manları böyle istiyor, fakat bu gü- nün seyircisi Öyle istemiyor... İstanbul Şehir Tiyatrosunun bu sınıfı ister ki, — tiyatroya yeni istidat gelmesın aralarında yeni zirveler be- lir herkes yerli yerınde olsun. Istedıklerıne film, dublâj imkânı sağ- istediklerini turneye götür- diledikleri rolü oynasınlar, di- ledıklerıne rol oynatsınlar ve bu böy- lece sürüp gits İzmire ve Ankaraya “milletin — mi- zan.ı terakkisi"ni göstermek üzere gö- türdükleri Trepertuvara ve o eserlerde rol alan sanatkârlara bakınız. "Şüle lepa tepşiretül baklava" dan bir arpa boyu ileri gidilememiş. Gidilemez. Çünkü hâlâ "Renkli Fener", "Hanım" lar Terzihanesi" ve "Geçti Bor'un Pa- zarı" gibi repertuvarlarla tiyatro yap- tığına inanan ve o repertuvarı Otuz se- ne evvelinden bir santim bile ileri bir anlayışla oynayamayan zihniyetin, bu- günün tiyatrosundan atılması lâzım- dır—TJD. reketıne girişti. "defi- “İstanbul ı'yatros Ankarada Adı Şehir Tiyatrosu, aslı Darülbedayi AKİS. 26 HAZİRAN 1954