duğunun farkına vardım. Bunun üzeri- ne, yine birdenbire karar verdim, on beş günlük bir seyahat yapacağım. Kü- çük teyzeme gideceğim... Annesi, hayretle onun sözünü kesti: — e birdenbire?. — Evet anneciğim, birdenbire olacak. Başka türlü hareket etmeme imkân yok. Eğer burada oturacak olursam, şu mek tubu Hasana göndermekten kendimi alıkoyamıyacağım. Cebinden Şikardığı mektubu annesi- ne uzattı, Gözlerini ıslak bir buğu ört- müştü; — Çok üzülüyorum anne.. Genç kadın, mektubu Bzuduktan sonra kızına iade etmedi: hi ,, i ri . Gözleri kızarmıştı. Oda sıcaktı. u hiç doğru bir iş değil çocu- ğum. Birkaç gün gelmemek, bir erkek için kunur sayılma Filiz yeisle Hami salladı: ünakaşa etmiyelim anne... Be: nide kendine benzetmek isteme. Bu olacak şey değil. Ben, senin kadar mü- tevekkil ve saburlu olamam. Olmağa da lüzum yok... Ama seviyo — Ek bunu itiraf ediyorum.Fakat bu hissim yolumu mai Eğ derisi ta istiyorum ann Mektu gön- dermemek için, Krali ik el doğru buluyorum... Kelimeleri ne kadar kat'i manalar ifade ediyorsa, sesi okadar yumuşak, hüzünlü ve kırıktı; Genç “kız sıcaktan bunaldığını farkına vardı, — Gitmek İâizim anne...Bu suretle, hem kendi sevgimi, hemde Hasanın bana olan hislerinin arecesini ve samimiye- tini ölçmüş olacağım... enç kadın, çaresizlikle başını eğ. di: €e yapalım yavrum. Bu hususta aramızda düşünce farkları var. Ben senin yerinde olsam meli A ek mezdim. Hasan seni seviy — Kâfi değil... Vazifelerisi, da beni ml or.. Mübaleya Siyorum kızım... Genç kız, gözlerinden li yaş- ları silerek, yerden kalktı — Teyzemi seneler var görmedim. Onların sevinsi beni avutacak şimdi hazırlanacağım. Yarın, postasiyle yola çıkacağım... bazan sabal “* Otomobil garın önünde durdu. Şo. för, yerind dan atladı. Sırtında geniş yakalı, büyük cepli, iri düğmeli, bir seyahat mantosu, başında kenarlı yumuşak bir fötr şap. ka, ellerinde kalın deri eldivenler var- dı. Onun arkasından annesi yere indi. kadın, ağlıyacak bir haldeydi. Filiz, şoförün parasını vererek, annesi- ne döndü : — Haydi anneciğim... Merdivenleri ein önce başını leb baktı Deniz, koyu gri renkli göğün akis lerile imi ıranın üzeri ne sıralanan martılar, bağrışıyorlardı. O sirada İstanbuldan gelen vapurun burnu, iskele binasının önünde görün dü. Taşların üzerindeki martılar bir denbire havalandılar. Kurşuni gökte biribiri arkasına bağlanarak beyaz bir kuşak gibi uzadılar. Sonra çözüldüler. Kadıköy iskelesine gelen tramvaylar dan yolcular boşanıyordu. Çocuk bal çesi, burundaki camlı kahve, yaprak: akasya ağaçları; lie deniz, saba: hın hüzünlü görü üşü, genç kızın yü. reğine lor; İçine çöken acıyi arkada birakmak ister gibi, bir an gör lerini yumdu. Sonra, annesinin kolun geçti. Merdivenleri çıktılar, — Anne, senden ilk defe ayrılıyo” rum... Genç kadın, içini çekerek, titreyen bir ei çocuğum, dedi. İnşaallah iyi ir olur. Hayırlisiyle döner sin... Garın içinde bir telâş vardı. Memur lar koşuşuyorlar, yük taşıyan küçük arabalar gidip geliyorlar; hoparlörler, yali trenin hareket saatini söyli- yar Ve