Tam manasıyle serbest yetiştirilmiş, hoppa, fazlaca zevke vej süse düşkün... HE ON (| YAZAN : Ş'" onbeş günlük tatilini geçirmek üzere ailesinin yanına gelirken sev- diği kızı da beraberinde getirmişti. Nişan- lanmadan önce genç kıza memleketini m u olduktan sonra Balıkesire yerleşmiş, biraz babadan kalma arazinin, biraz da kendi biriktirdiği para ile alınmış ev ve dükkân- ların geliriyle iyi bir e yaşamakta idiler. Annesi az okum fakat iyi bir aile içinde yetişmiş, görgülü bir kadındı. Asrın icaplarına uymak zaruretini çoktan kabul etmiş oldukları için Saylar ge- tirdiği genç kızı yadırgamadıla Merâl, uzun yıllar Ks dolaşmış bir bendini kızıydı, Annesi Fransızdı. Tam manasiyle serbest yetiştirilmiş, hoppa, fazlaca zevke ve süse düşkün, kendini beğenmiş, daima sevileceğinden emin, bu- nun için de ma dı. Nİ e ortalığı nelis sarmiş, düvertekir. kahkahalar çalar evdeki ip havayı harekete ge. ed başlam Tusünu Ni lâzım gelirse ne Bay Sadık böyle bir kıza gelinim demek isterdi; nede Bayan Mehpare oğluna bu 8 MÜKERREM KÂMİL SU tipte bir eş tahayyül etmişti. Fakat Su- ad onların biricik yavrularıydı. İstekleri her zaman için mukadder bir emir telâkki edilm He ii Merâle evin gelini gözü ile bakıyor; ellerinden gelen misafirseverliği tam manasiyle gösteriyorlardı. Sporcuların Tepecikte yapacakları şenliğe gitmek için evde hummalı bir ha- zırlık başlamıştı. Misafirlerine memleketin sayılı gezinti yerlerinden biri olan Tepe- ciği, orada toplanacak halkı, aralarında yarışlar yapacak, eğlenceler tertip edecek gençliği bir arada gösrermek İsliy Sabahleyin erkenden kapının önüne arabalar sıralandı, Sepetler, çantalar, ha- lılar, gramofon, su testileri, semaver falan yerleştirilirken genç adam sevdiği kızın hazırlanmasını içi titreyerek seyrediyordu. orlardı. Arabalar önden çekilecek, onlarda bi- raz sonra gideceklerdi Merâl dudaklarını, tırnaklarını gelin ciklerin rengine eş bir kızıllıkla boyamış; yüzüne gölgeler yapan geniş kenarlı bir panama giymişti. Gri renkli külotu, spor ayakkabıları, gümüş saplı kırbacı ve genç göğsünü yumuşak çizgilerle okşayan bülü- zu ile çok şıktı. Geçtikleri yerlerde bir heyecan dalgası bırakarak kır yollarına çık- mışlardı. Papatyalar sarı başlıklı şemsiyelerini açmışlar; gelincikler yol boylarına sırala- narak geniş eteklerini tatlı sabah rüzgi- rina kaptırmışlardı.. Tarlalarda boy veren narin başakların yeşil sorguçlarında çi damlalarının pırıl. tısı, yeşil ipek üstüne fosfor serpilmiş his- sini veriyordu. Atbaşı gidiyorlar, temiz havayı koklayarak, kırların renk ziyafeti. ne gülümseyerek konuşuyorlardı. Suad, sabah güneşinin ılık okşayışları içinde rengi, sesi, kokusu ve bütün varlığıyle nelis bir tablö yaratan genç kıza baktıkça başının döndüğünü, benliğinin onun ira desi elinde bir #vuç balçıktan başka bir. şey olmadığını hissediyordu. Bahar yağmuru tarlalarda yeryer su birikintileri yapmıştı. Güneş bu sularda yıkanırken taşıdığı elmaslardan çoğunu bı- rakıyor; yeşil otlar arasında sarı, penbe, mor çiçekler gülümsemeğe çalışıyorlardı. İlerde bir çoban, sopasına dayanarak kalın bir sesle yayılan sürüsünü toplamağa uğraşıyordu. Merâl çobanın ıslak paçals- rına, çamurlu ayaklarına ve nasırlı ellerine bakarak : oban denince gözlerimin önünde genç ve âşık bir erkek canlanırdı, dedi. Bakışları ateşli, yüzü yanık, göğsü büyük bir aşkı taşıdığı için muhteşem bir deli kanlı düşünürdüm. Sesi de, ıslığı da, ka- valı da gönül sürükleyici ve sarıcı sanır- dım. Ne sukutu hi damın pisli- gine, yüzündeki çizgilerin kabalığına bak Suad, sevdiği kızın hayal ME sebep olan çobana nefretle baktı. İlerdek bataklıkta mandalar suya gömülmüşlerdi. Geviş getirişlerinde,. biribirlerinin boyun- in saadet dakikalarından olduğu gib e Meral onlarıda beğen medi e Sürü slayer olmalı, dedi, İnsan iie eldivenlerinin lskeleneceğini dü- şünmemeli.. sonra atını sürdü. Genç adam da arkasından... dörtnala Tepeciğe gir diler Şehir sanki buraya çekilmişti. Derenin iki kıyısına da kilimler, hasirlar, halılar serilmiş; ağaç dallarına salıncaklar kuru! muş, iki taş arasına ocaklar yakılmış, gö" veçler ateşe ootutturulmuş, semaverler keyf çatmış, su içinden marullar, tabir larda erikler, çağlalar yeşilin en güzeliri taşıdıkları için kendilerine atılanlara gü- lümsemeğe koyulmuşlardı. Çığırtkan plakların seslerine bebek ağlamaları, ninniler, suya giren çocukla rını azarlıyan kadın sesleri karışıyor; gi dan kahveden» diye bağıran kahvec “ar