değişişindeki adece çekin adar, benim kahve arka. düşünmedik. inde kaynaş» , köye neza r kaçına sor bı verdiler : Vallahi köyü ıştığından ya: tufaf fikirleri | uklarıma, bes bey, köye ne "İkide geldiği! res: « Hüsnü İna karşı, bir a garip, tuhaf in; 6 da, bizi imsiyen mavi leyen yağmur, razla birlikte kara çevir sepkin yağın ış, sonra, bir ordum. Bir kaç tmuştu, Üesür öz karartıyor! tipi, yol keli 1 çarpmış £ adat düdükleri »hlikeler, uz! ye yakın mesafeleri âşarak, insanları, bir Üçümüz birden iğildik. Yüzükoyun yat- bag gibi biribirlerine bağlayıp birleştiriyor. tığı için suratını göremedik, Şolörle mua- Denizdekilerin imdat düdükleri; şoförün vini, adamı çevirdiler, doğrulttular. Dik- de sinirlerine işlemiş olmalıydı; durmadan katle baktığım zaman, hayretimden bir çığ- klâksonu öttürü yordu. Araba, birdenbire lik kopardim ; i —) Hüsnü ağabey | Şoför de tanımış olacaktı: Dememe vakit kalmadan, duruverdi. — Kahveci Hüsnü ağabey Şoför muavini, kapıyı açıp dışarı fırlamıştı. — Haydi otomobile aile dedim. Hemen be ını duyduk: Şoförle muavini Hüsnü ağabeyin kol- üstünde bir ai yatıyor. larına girdiler; ve ağır Li nal taşır gibi Sil der bağırarak sordu onlar otomobile koydula, ür olör : — Da be ölmemiş, ama, burada bira- — Yol üstünde durmayalım, dedi. Böy- kırsak kıkırdar. m le havalar tehlikelidir. Gözgözü görmüyor. olör de, müuavininin yanına gitmişti, ini öndü : ben de kapıyı açtım, dışarı atladım. Oto- — Hayri, sen, Nu kal, Hüsnü ağa- mobilin durduğu yerden biraz ötede, üs- beyin üstünü başını süpür. Adamcağız, ünü karlar örtmeğe başlamış, bir adam iyice uyuşmuş, ai oğuştur, biraz canlansın. Şoför muavini, kapıyı açıp dışarı fırlamıştı. Hemen bağırdığını duyduk: — Yolun üstünde bir adam yatıyor... Dam geçliği zaman sordu ağabeyin Li mi? Düşündüm; Hüsnü ağabey, düküni, çi: rağına emniyet eder çökardı küm büs- bütün soğuk değilsede ılıkça olması lâ- Zımdı; fakat donmak tehlikesi geçiren ve daha doğrusu atlattığı tehlikenin derecesi ve akıbeti henüz bilinmeyen bir adamın, bir tahta barakada dirilip canlanması pek akla mülâyim gelir şeylerden değildi. Kah- veyi ısıtmak kabil olsa, hastayı yatıracak yatak, şilte bulmak müşküldü. Dükünda, çırağın ne şerait altında yattığı da ayrıca düşünülmeğe değer bir mesele idi. oföre: — Bizim eve çek, dedim. snü ağabey, halâ baygın gibiydi; İör muavini ile birlikte, onun paltosunı üstündeki karları silktik; vücudunu ör turmağa başladık. Yorgun teneffüs biraz düzelmeğe baş- ladı. Fakat gözkapaklarını o açamıyordu, vücudu vakit vakit ürperiyordu. Şoför muavini, yüzüme baktı: — Çok üşümüş... bakın, nasıl titriyor? — Titremesi, kendine geldiğine alâmet. Lâkırdıya şoför de karışmıştı: irşey değildir; uyuşukluğu gidip açılınca, titremeği görürsünüz o za- man... Üçümüz, hemen hemen bir ağızdan konuşuyorduk : — Burası da sicak sayılmaz ama, kar talında kalmış bir adam için ocak başın- dan farksızdır. — Birdenbire sıcağa girmesi de doğru değil... yavaş yavaş kendine gelmesi daha iyidir. — Her halde çok üşümü — Üşümüş te şi mı ya? Biz rastlama* saydık, m tmişti. — Eve bali ilm şili belli. — Kek olmuş! Kolay mı — Sağlam yapılı, dayilmki adamdır da.. — İçki de kullanmaz. Yol üstünde yı- gılıp rd ğa k şeyl — Şaşılmaz; tipi, insanın gözünü alır; sersemletir, — Az fırtınamı? — Peki, bu adam, ne akla hizmet et mişte, bü havada, dükânindan çıkmış? — Evine gidiyorsa ? Şolör, yarı dönerek bakmıştı : — Kimin evini soruyorsunuz ? Hüsnü ağabeyin evi yoktur. Merakla alar — Evi yok mudur? Şolör, Lai ailede örttüğü camları siliyordu : — Benim bildiğim, onun evi yoktur; gel gelelim, nerede yatıp kalktığını da kimse bilmez. Herkesin ii Hüsnü a- gabey, dükânında da yatmaz Güld m ; — Orası malüm | (Arkası 24 üncü sayfada)