geniş yazı mâsasının başında ye ve bu uğurda dünyanın en büyük saa- detini ayak altına alan babam; bi odayı ne hale getirmişl!.. Çıplak bir oda, Bomboş duvarlar, Bir maroken koltuk, Boş yazı masası, O kadar.. O kadar değil, masanın karşısındaki duvarda annemin büyük bir portresi. İşte babamın benden uzak kaldığı za- manlarda sığındığı yer Nermine pap re olduğunu sor- dum. — Babandan böyle birşey e bilir miydim Çiğdem, dedi. taşıdılar. Dayanamadım, kitapları ir ya gelen adamlara sordum. Memleketin büyük kütüphanelerine yollamış. Artık yorulduğu için okumak istemiyor olmalı. Nerminin bu dar çerçeveli düşünü- şüne karşılık vermedim. Fakat ben, ge celerini ve benden kalan bütün boş saatlerini bu çıplak odada geçiren ba- bamın çektiği acıyı içimde duyuyorum. Sevilen kadının, yıllarca sevilip se. vilip te acı ve utanç verdiği için tel'in edilen kadının büyük hatırası karşısın- da babam azap çekiyor. Onun, duvarı kaplıyan resmine baka baka kimbilir neler düşünüyor, onunla nasıl konuşuyor? “İ. Artık bahçeye çıkabiliyorum. Babam yaseminli bir köşe yaptı bana. İçi kuştüyü yastıklarla beslenmiş ge- niş hasır koltuklar. Büyük bir çay ma- sası, Nermin içerde radyoyu açıyor. Baba kız karşılıklı kendimizi temiz bir müziğe bırakarak dinlenmeğe ve unut- İkimizde de konuşmak, anlaşmak ih- tiyacı olduğu belli. Fakat yıllarca biri- birimize uzak kalmanın tesiri ile olacak açılmaktan, konuşmaktan ürker gibiyiz.. üyük bir hastalıktan kurtulupta her dediğini, her aklına eseni yanında- kilere yaptırmıya alışan bir çocuk şıma- rıklığı ile babama, annemi sormayı ta- sarladım. Fakat bir türlü babamın karşısında höppalaşamıyorum. Onda nasıl bir kuv- vet var bilmiyorum. Aylardır yanımdan ayrılmadığı, en küçük isteklerime par- çalanırcasına koştuğu, ölümden kurtul- mam için bütün gücü ile uğraştığı halde, bir türlü dilediğim gibi ona sokulamı- yorum. Halbuki uzun yıllar ayrı kaldığım annemi ölüm gecesinde, korkulu, yakıcı birkaç dakika içinde ne kadar cana ya- kın bulmuş, nasıl üstüne atılarak en coş- kun bir sevgi ile: “Anneciğim, anneci- ğimi,,diye ağlamıştım. Annem yaşasaydı şimdi onunla böyle uzak, çekingen iki insan gibi mi duracaktık? Hayır. O, benim arkadaşım, ablam, en sevgili bir- şeyim olacaktı. Ve ben başımı dizlerine yatırarak hiç çekinmeden gönül dolusu sevgimin, gönlüme sığmıyan ıstırabını ona anlatacaktım. Bilmem ne kadar dalmışım. Babamın sesi ile silkindim. — Sarardın Çiğdem, bir yerin ağ- riyor mu — Hayır baba, çok iyiyim. — Çok, bugünkünden çok daha iyi olmanı istiyorum , Çiğdem. Gülmeni mesut olmanı, şen bir genç kız hayatı yaşamanı bilsen, ne kadar istiyorum. — Yıllarca biribirimize sustuk, uzak kaldık kızım — Kalplerimiz yakındı baba — Belki çocuğum. Fakat acı duya- rak şunu itiraf etmeliyim ki sana karşı çok kalpsiz oldum. Yıllarca seni yalnız bıraktım. Bu gün, bütün felâketimiz on- lardan geliyormuş gibi evden uzaklaş- tırdığım kitaplar, seninle de aramıza bir . duvar gibi girmişti yavrum. Yavaşca, bir nefes gibi mırıldandım; — Annemle olduğu gibi.. İçini çekti: — Öyle oldu Çiğdem, bunu senden saklıyacak değilim. Zaten içimde sana söylenecek, dökülecek öyle dertler var ki,. hep iyi olmanı bekledim. Kalbine varacak en kestirme yol bütün günah- larımı sana anlatmakla açılacak kızım. — Baba! kızınız olduğum için kalbim size kapalı kalmış değil. Fakat, şunu da söylemeliyim ki.. daima size yaklaşmak- tan beni alakoyan bir ürkeklikte var işimde. Bunu zaman değiştirecek umu- yorum. — Haklısın çocuğum! Bu ürkekliği yaratan benim ağır, kapalı kalmış, sa- na uzak durmuş ruhum oldu. Fakat, ben de nekadar acı çektim bilsen Çiğ- dem. — Her şeyi değil baba. Belki çok az şey biliyorum. Fakat, çekilen bu bü- yük acıları ölçebilecek kuvvet var içim. de. Çünkü ben de bu acıların hudutları içindeydim ve içindeyim baba, Nermin semaveri getirdi. Tatlı bir sesle kaynayan sicak su, musluğun ucundan me güzel savrularak havaya karışıyor. Babam a kahvaltımı önüme ürdü. İkimizin üzerinden de, geçmişin dert yığını kalkmış gibi.. Kızıl renkli çayı yudum yudum içiyorum. Çekilen bütün acılara, gönül yoksunluklarına, ölüm- lere ve vi herşeye, herşeye rağmen yaşamı el... güzel Radyoda dalyalazan bir vals gönül kanatlarımı çırpındırıyor. Akşamın eş merliği ile büyülenen bu yaseminli kö. | şeden uzaklara, çok uzaklara, İzmir köylerinden birine; temiz, beyaz bir köye gidiyorum. Köyü şehir yoluna bağlıyan yalağı kırık bir çeşme vardır. Yılların arasın- da bir gün Bülent Zehradan orada ay- | rılmış, yine bir gün Bülend Ayşeyi orada kollarından düşürmüştü. Şimdi u çeşme, acı hatıraların artık gömü: | lüp unutulduğu, bulutsuz bir hayatın yeniden mi bir hayal cihanı gibi görünüyor ban Onların azil bu cihanı dolduran ! bir kudret... Bülend de Zehra ile Ayşe gibi mesut mu acaba?... | . .» 2 Ayaklarımın ucuna basarak babamın odasından içeri daldım. Geniş maroken koltuğunda oturmuş, gözlerini duvar. daki genç kadın portresine dikmişti, İçimde evimize çöken melankoliyi at mak, değişiklik yapmak, her yeri hayet | ve hareketle doldurmak isteyen birşey Dert, insanın gönlüne bir yılan gibi çöreklenir; kıpırtısız durursa zehirleme kabiliyeti daha çoğalır gibi geliyor be- na. Halbuki onu sarsmalı; öyle uğraş: malı, öyle sesler vermeli ki ona, her dakika yerini değiştirsin. Bu yer değiş" tirme ona hiç bir gün tam bir ei menin vereceği rahatlığı, sessizliği be- | gışlamasın. Evet karar verdim. İçimdeki acıyı sile, sesimle, düşünüşüm ve hars | ketlerimle alt üst edeceğim. Bu acıya yer yadırgama hissini, ne bahasına olur sa olsun, aşılayacağım Babamın gözlerini ellerimle örttürn | — Çiğ E — Bırakmam, birşey bağışlıyacak: sınız. — Her şeyim senin çocuğum. — Yetişmiyor... — Söyle dileğini ? — Şimdi bana, acı duymadan, yüzü nüzü ağlayan çizgilerle karma karışık tmeden, annemle nasıl ie ng sıl evlendiğinizi anlatacaksınız ? — Serim uz | — Peki Çiğdem. Madem ki itiyor sun — Fakat çok üzülmiyeceksiniz, olan olmuştur. — Çalışacağım kızım. Ellerimi çektim, şimdiye kadar ken | dime pek yabancı bulduğum bir sokul: | ganlıkla yere gelini Dirseğim baba“ mın dizlerine dayalı idi. Babam, üstüne | çöken ağır bulutları dağıtmak ister gibi, | biraz düşünüp bekledikten sonra bağ” ladı : 3