Şimdi Lwoi köşede bir kö kaç kız, kadınlı an gözle bakın! klerini, / ellerik uştı, benim me nca : yınız, dedi, # iniz dudaklı olan k ıç altın bulmü ini arkadaşların 3ki kız ve erke han "savaşınd. gurubu bana daha kuvvetli, gerçekten yiyecekmiş gibi bakmağa başladılar." Ben iyice alınmağa başlamıştım. Konuştuğum fıkır fıkır kızın parlak gözleri, gök dudakları karşımda dansetmeseydi, belki de uygunsuz bir iş yapacaktım. Kendimi tuttum, acaba bu Galiçyalılar veya Lehliler benim hangi ülke halkından olduğuma dair bahse mi tutuşmuşlardı Ben böyle düşünürken, en dudaklı kız yine bana dönerek sordu — Kaç kilo eiyndi. da söyler misiniz ıstanbuldan çıktığım vakit kaç kilo çektiğimi o biliyordum; bizim sporculuk belâsını bilirsin. Başımı kaldırdım; o ateşli yıldızlar gibi pırıldıyan gözlere uzunca bakmağa çalışarak yavaş yavaş söyledim : olduğunuzu — Seksen dokuz kilo, beşyüz gram! Güzel Galiçyalı çırpındı: — Oh, seksen dokuz gram | kile, beşyüz Köşedeki kızlı, erkekli gurup halkı bir rk nakaratı gibi hep birden hay- kırdı dokuz kilo beşyüz gram!.. Kafedeki" birkaç kişide bana bakmağa başladılar. Yüzümün birdenbire — alevli aklaşmışım gibi bir yanmağa başladığını KR kıpkırmızı Elbette kesilmiş olmalıyım. Bu tuhaf kızlarla er- kekler, iç m için de mi iddinya girişmislerdi Ancak a kızmağa vakit kal- mıyordu, güzel kız yine bana söz iğ başladı : ürksünüz öyle mi? Oh, Türkler Ek kuvvetli olurlar. Hem bize büyük ci- kahramanca yardım da et- mişlerdir... Sizde Türk olduğunuz için elbette büyük güçlüklere a olanlara yardım etmek isterseniz, değil m İki pırıltılı yıldız gözler şimdi sanki dile gelmişlerdi, sanki bana yalvarıyorlar, söyle- sanki yüreğimi okşuyorlardı. Zaten kızın yukarıki sorgusuna karşı: — Evet, elbettel.. den başka ne karşılık o verilebilirdi. Kaz bu karşılığı duyunca küçük, biçimli ellerile iki elimi tuttu ve : — Öyle ise geliniz! Dedi. Bir dakika sonra ben de karşı köşedeki Oerkekli (o dişili takım Okarış- mıştım; içkiler ısmarlaniyor, kahkahalar atılıyordu, biraz önce hüngür hüngür ağ- liyan kız - pembe yanakları üzerindeki gözyaşları daha kurumamış olduğu halde gülüyor, sevinçle e yarak : — Bravo! brav. Diyordu. Biran sonra, içine düştüğüm takımın ğa dinliyordum : unlar bir gezginci canbaz takımı imişler; Avrupayı dolaşıyor, muzik salon- arında; ikinci, üçüncü dereceden varye tiyatrolarında yek canbazlık | ediyorlarmış. leri çok kuvetli, iri bir adamda ış. B göre yalnız ekli değil çok ağır olması ta gerek.. 'ünkü o adam sahnede, bizim çocukların tahtıravalli oynadıkları biçimde, ortasın- dan yüksek bir yere konulmuş iki başı boş bir uzun kalas tahtasının bir başına atlıyacak, ve ağırlığile kalasın öbür başın- daki iki kızı yi zıplataca Halbuki, gece bu iri ve ku: vetli adamın a fena halde incinmiş olduğundan, üç dört gün canbazlığa çıka- mıyacak, bu yüzden trup tabu gece oyna- u adamin rolüne yamıyacakmış,. Ben bu biksyeyi dinledim ve işte öyle büyük bir felâket te görmedim. Ancak canbaz dostlarım, hele iki güzel kız büsbütün Kaşka (düşünüyorlardı... Benimle ilk konuşanı, yine © çıtı pıtı Fransızcasile yana yakıla anlattı : — Türk dostumuz, burada bir pat- ronla kontırat yaptık; herif acıma bilmez bir adam! Yaptığımız kontıratoya göre eğer bir gece oynamıyacak olursak, ken- disinden alacak olduğumuz bütün paralar yanacak !.. Burada yediğimiz, içdiğimizin parasını bile veremiyerek rezil olacak, şimdi flâketimizi polisin eline düşeceğir.. anladınız mı ?.. Kiz bunu söyliyerek birden elimi tuttu, gözlerini gözlerime dikerek — Kahraman Türk dostumuz, dedi, ayağı incinen arkadaşımız ancak seksen iki kilo geliyordu; siz ise seksen dokuz buçuk ağırlığınızla onun yerini pek iyi tutarsınız |.. Demesin mi ! Arkadaşım Kenan hikâyesinin bura sında durdu ; önündeki soğuk birayı yudum yudum içmeğe başladı, Hikâye gerçekten tuhaflaşıyordu, ben : — Ece sonra... söyle ne oldu? Diye sordum. Kenan bardağı masanın üstüne bıraktı : — Bu söze karşı dondum kaldım; abdallaştım.. Ben tiyatro sahnesinde bun- larla canbazlık yapacağım hal.. Acaba şaka mı ediyorlar diye hepsinin yüzüne baktım.. Hayır | Hepsi son derece ciddi ve birazda korkak bana bakıyorlardı. Aman tanrim, ne kötü işe düştük... Gü- zel kız şimdi Singer lan gibi durmayıp söylüyor, kanarya gibi birteviye şakıyordu... Ben kekeliyerek söze başla- dım: «hiç bilmediğim böyle bir işi yapa lal çok kesdirme sözlerle söyle- dim.. İnce kalın altı ses karmakarışık bana kakşilik Bukayorlar «bu canbazlık rolünden olay dünyada bir iş olmadığına andlar ediyorlardı. «Bir Türk kahramanı düşkün- lere yardımdan kaçar mı? Benim gibi kuvetli bir Türk için bu rolün ne ehem- miyeti var?.. Eyer çi b Elbet demir pençeli ordular Güzel kız tekrar ellerimden yakaladı : — Siz hiç korkmayımz.. oyunlarımız size kolay gelecek Kapi le Birşey değil, ca na kendinizi bırakınız, bana inanımz e orum Size,. İnce, şimdi ateşlenmiş eller yüreğimi yumuşatıyor, demir olmasını istediğim irademi hamur gibi yoğurmağa başlıyordu. O söyleyordu : — Canım korkacak birşey yok; hem Türk korkar mı.. Yoksa siz Türk değil siniz de bize mi yalan attınız? Gümüş çıngıraklar çalınır gibi kah ar., — Ne olur bir kere canbazhanede deneyelim.. korkunuza siz de AR : Yumuşayacağım.. Yumuşuyorum.. muşadım... Hele ku kâlir spor hastalığı! Bir yandan da duygu he fışkırtıyor... Neden yapamıyacakmış ım | udaklarım ne söyliyeceyimi meden açılıyor : — Pek iyi, madmazel, düşün- hele bir dene- yelim | Kafe hurralarla, el eee çinla- , biraz önce hüngür hüngür ağlayan cap şaşırmış, garsonun luna kapıp dansediyor Bir dakika sonra Kaleden alay malay çıkmış, onun karşısındaki eğreti sahneli tiyatro taklidi yere girmiştik, (Orada şişman bir Galiçya Yahudisi bulunuyor, ka'ın altın kösteği ile oynayarak sert sert bize bakıyordu. Benimle ilk konuşan kız — Bu kuvettli Türk centilmeni bize yardım edecek; hasta arkadaşın rolini şimdi burada prova edeceğiz. Dedi, patron yahüdi beni şöyle bir süzdü, birden gözleri parladı ve sırıttı. İş onun da hoşuna gitmiş gibi görünü- yordu. Ortada tahtıravalliye benzeyen kalas - gösterildiği gibi - as r başı ve onunla beraber üzerinde bim Üz fırladılar, kız güzel Miçi havaya e stalk ii taklak atdıktan mini yağının üzerinde yere a ie düşü deyil bayağı, kuş gibi a Çanbaz m alkışı kopardılar, şişman (opatronun da yüzü (gülüyordu. Ancak Smacie iş yalnız bununla kal- miyordu. Daha güç bir iş vardı; ben tahtanın başına atladığım zaman omuz”. İarımın üzerine yerleştirilmiş bir hasır sardalye tutacaktım. Tahtanın öbür ucunnda havaya uçan Miçi, havada taklağını ve tan sonra, bu sandalyeye oturur biçi düşecekti. Sonra bu hareketi, kız çala olarak bir daha yapacaktım. Bundada og —