25 Haziran 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 11

25 Haziran 1935 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— ?25.8-01s YUKULĞJE YAZIYOR Luvr,, dan gene kocaman bir | baş ağrısıyle çıktım.. Bu baş ağ- rısını dağıtmak için “Sen,, bo- yunca dolaşırken “Luvr,, ve muh teşem bir konserve kutusuna, | içimdekileri bu konserve kutu- sunda yaşadıklarını sanan do- mateslere ve kendimi bu konser- velerden zehirlenen bir adama | benzettim.. Sen kenarımdaki kahvelerden birinde oturuyorum.. Başımın | içinde hâlâ bir kurmaş - hışıltısı var, Bu hışıltı bütün klâsiklerde | bazan ipek bazan kadife dalga- ları halinde uzayıp duruyor. Bu kilometrelerce modle edilen ağdalı ipek yığınlarına şaşıyor ve bu inada kızıyorum.. Zaten onlardan — bu bol hârcanan ku- maşlarla her zaman tekerrür eden insan vücudunu kaldırır.. Geriye bir şeycikler kalmıyacak. Onlar tabiatin muayyen birkaç motifi üzerinde takılıp kalmış- lar.. Yer yüzünde insan vücu- dundan başka bir yokmuş gibi gözlerini ona dikmişler,en zorlu bir Zeiss adesesini tenekeleştire- | cek kadar yaman gözleri var- | mış.. Ve bu gözlerle insan vücu- durgı hallaç pamuğu gibi atmış- lar. Bu vücudu teşrih masası üzerine koyup kaç kemiği var saymışlar. Fakat gözler yalnız yüçudun Cüşia, SUuyınanınş Yü içine girmişler. Ve bu yüzden güzel san'atlar mektebintde Tes sim öğrenecek adam “harkafa,, kemiğinde kaç girinti olduğunu bilmediği için sınıfta kalmış! İnsan vücudunu onlar göklere çıkarırken, gökler ayaklarına kadar inmiş., ve Tisyenin ka- dınlarından daha dolgun, Rü- bens'in mlarından daha çok gerinmesini bilen bulutlar pen- cerelerinin önünde — saatlerce durmuş aldırmamışlar... Onlar tabiatla senli benli olmamışlar. Tabiata yalınayak basmamış, yüzü koyun yatıp toprağı kok- İamışlar.. Bunun için resimlerin- deki ağaçlar türkü söylemiş, Ot- lar kokmasını, bulutlar nefes al- masını beceremezler, ağaçlar bütün ihtişamlarına rağmen kofturlar, çiçekler bütün gözle- riyle görülmelerine rağmen kâ- Bit kokarlar, ve bulutlar bütün gayretlerine rağmen oldukları yere çivilenmiş paslı tenekeler- dir. Luvrun bitip tükenme bilmi- yen salonlarında kaybolmuş do- laşırken birden önüme “yeni,, le rin salonu çıkıyor. Bir Cezanne!. Ferah bir nefes alryorum. İki adımda bir anatomi dersi veren ukalâ resimlerden yorgun bakı- yorum... Önümde taze ve serin bir peysaj açılryor.. Ve çölde su bulan adam gibi Cezanne'm res- | me getirdiği “tazelik,, hissini takdis ediyorum. Yeni resimle eski resmi bir bıçakla ikiye ayı- ran şeyin “Tazelik,, hissi oldu- ğuna karar veriyorum.. Bu ta- zelik hissini yenilere bağışlıyan şey tabiatla candan bir temastır. Yenilerin bir peysaj karşısında | beş hisleri birden şaha kalkıyor. Tabiat yalnız gözlerinden değil, burun deliklerinden, kulakların- dan ve ayak parmaklarından on- ların içine dolup boşanıyor. İn- san vücudu “eski,, lerdeki kıy- metini kaybedip, bir resimde bir iskemleden bir saniyeden daha fazla yer ve vakit almıyor. Klâ- siklerin inayeten bir portrenin arkasındaki pencereden göster- dikleri zavallr ıhlamur ağacı Nangokun resimlerinde bir tuva | gözlerimin içindeki minneti, ya- le sığamaz oluyor, Fakat kocaman Luvrda “ye ni,, lere o kadar az yer verilmiş ki, eskilerin ct ve kumaş yangı- nt üstünde onlar birkaç damla su kadar zavallı kalıyorlar.. Ben onlara ancak galerilerde kavu- şabiliyor ve doya doya seyredi- yorum. Galerilerde her zaman başka bir resim bulabilmek müt- hiş hoşüma gidiyor. Galeri du- varlarında bir resim yerini mü- zelerdeyolduğu gibi cebediyete | kadar kiralamıyor. Onların bi- rinde geçen hafta ıslak bir gül kadar taze bir “matis,, bulmuş- tum. Bu hafta matis yerini ılık bir seyyar güneşini iliklerine kadar içen bir “pınar,, a vermiş, Luvr'dan her zaman bir baş ağrısı, yahut da adım başt techil edilen bir adamın somurt- muş yüzü ile çıkarken galeriler- den serin bir bahçeden geçen ci- ğerlerle çıkıyorum.. Topuklarım bir kauçuk top hızı ile asfaltta zıplıyor.. “Atlas denizini bir midye kabuğuna dolduran,, ve kocaman bir bahçeyi avuç içi ka- dar bir tuvale teksif eden san'at- kârları arayıp bulmak onlara şama ve çalışma arzusunu gös- termek istiyorum.. Bir parça ötede bir akordeon $ök sevdiğimiz... Ve bazan hatır | lamak icin epey-yerulduğumuz bir şarkıyı körüklüyor : “İşte ki- raz ayı geliyor,, melodisi za- manla unutulan sevimli bir dost yüzü gibi iyice gülüyor. Ve ben resmi musiki ile izaha kalkanla- | rım musikiyi neyle tairf ettikle- rini düşünüyorum. Bedri RAHMİ Grupunun Beşinci Sergisi Mödern sanatin ülkemizde yayılması için büyük bir faali - yetle çalışan “D,, grupu tem - muzun ilk haftasında beşinci ser | gisini açacaktır. Eserleri itiba- rile ötekilerden çok daha üstün olıqak olan “D,, grupunun bu yeni resim ve heykel sergisi Şe- hir tiyatrosunda açılacaktır. Bu sergide “D,, grupunu teşkil e - den sanatkârlardan Abidin Di no, Bedri Rahmi, Cemal Sait Tuğlu, Elif Naci, Nurullah Ce- mal Berk, Turgut Zaim, hey - keltraş Zühtünün eserleri bulu- | nacaktır. Aynı günde ressam Nurullah Cemal Berk sergi ye- TAN EL GÜZ Bir kütüphane Tire'de “Necip paşa,, kütüp- hanesi vardır. Bu kütüphane içindeki kıymetli eserlerin bu? lunmasma rağmen uzun zaman kapalı kalmış. Şimdi haber al- dık ki kütüphane ıslah ve tan- zim edilecekmiş. Sevindik. Bu kütüphanenin uzun sene- lerdenberi bekçiliğini yapan Mustafa Ferdi isminde değerli bir zat blihassa bu işin bir an evvel hâsıl olabilmesi için çok N | çalışıyormuş. Necip paşa kütüphanesi bina itibariyle değer olduktan başka şayanı hayret derecede kıymetli eserler de varmış. Son zamanlarda kültür ba- kanlığı her yeni çıkan eserden mecmua ve gazetelerden birer nüsha buraya göndermeğe baş- lamış ve bu suretle ilk adım atıl- mış demek oluyor. Necip paşa kütüphanesinin mücssisi, İstanbul bilginlerin- den Abdülvacip Efendi oğlu Mehmet Necip paşadır. Necip paşa ikinci Mahmut devrinde, baruthaneler nezaretinde, Ab- dülmecit zamanında da mühim- matı harbiye nezaretinde bulun- muş, bilgin, hayrı sever bir zat- tı, Necip paşa ilmin intişarı için, Anadolunun birçok kasabaların- da kütüphaneler tesis etmiş ve bunların idarelerini temin için emlâk, arazi, akarat vakfetmiş- tir. Oğuldan oğula ve eğer nesil münkariz olursa, her mahallin müftüsünün mütevelli naspedil- mesine dair vakfiyenameler tan- zim ettirmiştir. O zaman ilim merkezi oldu- ğunu bildiği için,Bağdat valilik- leri zamanında, Tire kütüpha- nesini açtırmış ve Bağdattan birçok eserler göndermiştir. Ab- basilerden kalma çok eski kitap- lar bunların arasındadır. Kütüp- hanenin elyevm bulunduğu bi- nanın -arsaları, (1235 « 1240 hicri senesinde) dul bir kadının deve damları varmış, burası sa- tınalınmış ve üzerinde hâlâ sağ- lamlığını muhafaza eden kütüp- hane ve yanında da bir mesçit kurulmuş. Kütüphanenin açılıış resmi 29 şaban 1244 senci hic- riyesine tesadüf eder. Necip paşa o asrın büyük müderrisle- rinden İstanbullu Uncuzade Mustafa efendiyi vekil nasb ve Üsküdar şer'i mahkemesinde va kıfnamesini tanzim ve tasdik ettirmiştir. Bu vakıfnameye gö- re, Tire, Ödemiş, Bayındır hu- dutları dahilinde muhtelif yer- lerde tarla ve ezcümle Ödemiş, Bayındır. hudutları dahilinde muhtelif yerlerde tarla ve ez- cümle Bayındır hududu içersin- de Ç(Yanık çiftlik) Ödemişte (Deppoy) çiftliği namiyle iki çiftlik vakfetmiştir. Kütüphane yakın zamanda Tirelilere açık bulundurulacaktır. —e da bir de konferans verecektir. “D,, grupunun 5 inci sergisinin de diğerleri gibi büyük bir mu- vaffakiyet ve rağbet göreceğine .'urgisi her zaman olduğu gibi bu defa da parasız gezile- rinde “modern sanat,, hakkın- cektir. Mehmet Sadullah Efendi oğlu | R3ESİM S Resim, bizim memlekette da- imi bir rağbetsizlikle karşılaşır. Bu daima ve her zaman için böyle olmuştur. Resim sergileri açılır kapanır kimsenin umurun- da bile değildir. Gerçi memle- kette resmin tarihi pek eski de- ğildir. Halk resmi biraz yadır- garsa da bu kadar meslek adam- ları, ihtisaslar yetiştiren her gün münevverleri artan bu top- rakta resmin de beş on seyirci bulmasını dilemek fazla bir şey istemek değildir. Ressam bizim memlekette çalışıyor. Tuvalini geriyor. Boyalar sarfediyor. Ça- lışıyor çalışıyor. Ve bunu teşhir etmek istiyor. Bir bina, bir sa- lon arıyor. Bin müşkülâtla bu- labilirse resimlerini oraya taşı- yor. Duvarlara asıyor. Çerçeve ve yağlıboyanın ne kadar pahalı olduğunu bilenler şu serginin eziyetlerin mahiyetini anlıyabi- lirler. Çerçeve ve boyanın fiat- larını bilmiyenler anlryamazlar. Bütün bu zahmet, eziyet ve masraf niçin? Kimin için? Res- ramın hep gelmesini beklediği ziyaretçi için değil mi? Hayır. O ziyaretçi de gelmez. | on kuruş duhuliyeyi vermek is- | temiyenleri de bir tarafa bıraka. sız, bedava sergilerine ne buyru- lur? Sekiz ressam bir araya gel- | yalnız kuruluşundaki masraf ve ! Haydi bazı sergilere konulan | lım. Ya şu “D,, grupunun para- | V Özlt : ERGİLERİ miş, bir grup yapmışlar. Bir se- nede dört sergi açmışlar. Halk merak bile etmemiş. Sergileri İs tanbuldaki ecnebilerle dolup bo- şalmış. Onlardan cnebi matbuat bahsetmiş. Biz lâkayt kalmışız. Yabancı memleketlerde açtıkla- rı sergilerde Türklüğün yüzünü ağartacak kadar rağbet görmüş. Biz yine aldırış etmemişiz. Bu- nun sebeplerini araştırmak soy- sal bir yaramızı deşmek demek- tir. Biz burada sadece bir tek- lifte bulunacağız. Memlekette açılan resim sergilerine mek- tep hocaları talebelerini peşleri- ne takıp getirmeli ve gezdirme- h. Onlarda tenkit hassasını uyandırmalı. Böylelikle yetişe- cek yeni nesil daha mektep sıra- larında iken sergilere gelmeğe alışmış olur. Biz, bunu mümkünsüz bulmu- yoruz. Mektep müdürleri, resim muallimleri bunu bir vazife di- yebilirlerse bu iş hâsıl olur. Bir mesele daha! Bizde resim sergileri yalnız Ankara ve İs- tanbulda açtlır. Türkiyenin An- | kara ve İstanbuldan başka vilâ- yetleri de vardır. Oralarda da memleketin münevver çocukları ikamet eder. Bir resim sergisi gezmek için Merzifondan İstan- bula kadar gelinemez. Halbuki teşkilâtla hareket edilse Çemiş- 53AN'ATLAR | kezekte bile bir sergi açılabilir. 'Teklif $u: Ankara veya İstan- | bulda açılan resim sergileri müddetleri bitip kapandıktan sonra diğer vilâyetlerdeki halk- evi teşkilâtı harekete geçerek birer mektupla sergiyi kend lâyetlerine davet edeler. Küçük bir nakil masrafı göze alınırsa bu pek âlâ yapılabilir. Bu suret- le hem ressamlar Anadolunun en ücra yerlerinde bile kendile- rini tanıtmak, resimlerini göste- rebilmek ve hatta satabilmek fır satını kazanmış — olurlar. Hem de uzak vilâyetlerimizde yaşı « yan san'at meraklıları susuzluk- larını giderirler, Halkevlerinin ve ressamların dikkat gözünü bu noktaya çekmekle kendimizi bir vazife yapmış addederiz. 1932 de gazetelerde şöyle bir havadis çıkmıştı. “Halkevi, be- lediye ile uyuşarak Sultanah- metteki tairhi hamamı daimi bir resim galerisi ittihaz için çalış- maktadır.,, Bu havadis o zaman galerisiz- liğimizden şikâyet eden birkaç kalem sahibinin mütemadi neş- riyatma güzel bir cevap teşkil et mişti. Fakat aradan bu kadar sene geçti, Hâlâ ses sada yok. Ne oldu? Tarihi hamam olduğu yerde duruyor. Fakat biz hâ- İâ bir galeriye sahip değiliz. Ötede beride o kadar resimler var. Şimdiye kadar sergilerden gerek hükümet gerek belediye tarafından o kadar resim satıma- lındı. Bunlar yarınki resim var- hığımızın - klâsikleri olacaktır. toplanmıyor. Bu — anlaşılması güç bir keyfiyettir. Bunlardan başka müzelerimizde ve sarayla- Niçin hâlâ bu resimler bir araya | ALERİ rrmızda kıymetli tablolar vardır. Ve onlar sefil bir haldedirler. Halkevlerinin müze ve sergi şu- beleri vardır ve bu gibi işlerle meşgul olmak onlara düşen bir iştir. Biz tarihi hamamdan vazgeç- tik, şöyle tahtadan bir baraka da bu işi görür. Ecnebiler geli- yor. Türkiyede bir tek resim göremeden memleketlerine dö - nüyor. Halbuki mmlekette bir resim varlığı mevcuttur. Nesil- ler arka arkaya gelmiş ve çalış- mışlar, sergiler açılmış. Güzel resimler çıkmış ortaya. Bunla- rın muhafazası ve bir araya top- lanması lâzımdır. Elzemdir. En kısa zaman zarfında bu işe başlamak İlâzımdır. Hatta hemen yarından itibaren resim- lerin toplanmasına başlanmalı- dır fikrindeyiz. Zira zararın ne- resinden dönülse kârdır. Fütürizm sergisi “Marinetti,, İstanbula geli « | yor. Üç sene evvel yine gelmişti de konferanslar vermişti. lerini okumuştu ve İstanbul o günlerde bir fütürizm dalgası geçirmişti. Hatırlarsınız. Şimdi- önümüzdeki cuma gü- nü Marinetti tayyare ile tekrar İstanbula geliyor. Ertesi gün de İtalyan sefarethanesinde bir ki- tap ve resim sergisi açıyor. Bir de konferans verecekmii Tabii bu kitaplar da, resimler de, konferans ta fütürizme da - irdir. Aşağıdaki resim fütürist bir ressamın eserleridir. |

Bu sayıdan diğer sayfalar: