20 Mayıs 1935 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 16

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 —— ——— " TA'N 20:5.935 —— Ğakkal Dükkânlarını Dolaştım Bizim matbeanın alt yanın- daki bakkalı biraz düşünceli bulduk. Belki de züğürtlemiş, eski defterleri karıştırıyordu. Beni yanımda fotoğrafçı ile gö- rünce ürktü: — Hayırdır inşallah..; Böyle zabah zabah ne var? — Seninle konu ğ K dik, dedim, DN Şüpheli gözlerle beni süzdü: — Ne konuşacağun? — Bakkalla ne konuşulur., Pastırmadan, peynirden, yağ- dan, pirinçten.. Fotoğrafçıyı gösterdi: — Ya, bu (efendi) ne idecek? — Dükkânın resmini alacak.. ğ İlk işi, defterini kapamak ol- Miz — Tükenin iresmini çekip te ne olacak? — Gazeteye basacağız.. a Sinek koğar gibi elini salla- : — Sizin işiniz yog mu Alla- hını seversen... — İşimiz bu... dedim, Kaşlarımnı çattı: — Geç beni sen, geç... Sonra; arkamızdan seslendi; — Aşağı tükene.. aşağı tüke- ne!.. Sirkecide, tramvay yolu üs- tünde 49 numaralı bakkal dük- kânının sahibi Niko Angel oöğ- lu, daha nazik çıktı. Fakat o da; öteki gibi resminin alınmasını istemiyordu: — Bizde gılıh yoh, gıyafet yoh... Sakal disen bi garış ol- muş.. — Korkma, resimde sakal belli olmaz! dedim ama dinle- temeyince fotoğrafçıya küçük bir işaret çaktım. Bay Nikola, tam bü sirada defterinin üstüne eğilmişti. Hilmi, şıp diye res- mini çekti. Bakkal Niko, bakkalların ço- gu gibi, belli ki hesabını gayet iyi bilen bir- adamdı. Müşteri yüz paralık biber alsa, hem delterine geçiriyordu, Bakkal dükkânı içinde ne ararsan bulursun! Peyniri bu kadın alacak sanma! Onu karşıkı konaktan istetdiler! Bir aralık birisi seslendi: — Domates peltesini unuttun Usta Niko!.. Bakkal başını kaldırdı. Bizi gösterecek gibi oldu, sonra yine vazgeçti, fakat dudakları ara- sından hafifçe mırıldandı: — Adama irahatça aksata et- tiriyorlar mı? Ben aldırmıyarak işi pişkin- liğe vurdum: — E.. anlat bakalım, Bay Ni- ko.. Bakkallıktan memnun mu- sun? — Tam üç yüz elli gram etti. Üç tene de kutu balığı saracak- sın! unutma, lokantaya şarap gündereceğiz, Neden sonra bana döndü: — Bi şey mi dedindi? — Bakkallıktan memnun mu- sun, dedim. — Memnun olunmaz mı? Bi- zim zanaatımlız bu... Liranın üs- tünü verdin ya... Haydi bereket wersin |.. — İyi sirkeniz var mı? — Var, hem de aylası... Kilo- luk mü istiyon? Tekrar bana döndü: — Biz bakkallığa, küçük yaş- tan başladık. Senin ağnayaca- gın çekirdekten yetişdük, Bak- kalık deyip geçme! Saatçilik- ten daha ince zanaattır. Müşte- nin nabzına göre şerbet vere- ceksin, Bir adam, istersen mil- yonlan lirası olsun, çekirdek- ten yetişmedikçe bakkal ola- maz. Sermayeyi çabuk kediye yükletir. — En çok neleri satıyorsun dükkânında? — Bizim burada; şarap daha çok gider. Peynirdi, kutu balı- ğı idi, sucuk, pastırma idi onlar da şöyle böyle gider... Az buçuk yağ, tuzlu balık, makarna filân da satarız. — Veresiye mal satıyor mu- sun? Cevap verecek yerde, duvara asılı tabelâyı gösterdi: — Aha, şunu oku... Ökudum: “Veresi diye yazıyordu. Dedi ki: — Müşterinin hatırı kırılma- sın. Biz son sözümüzü önceden söyleriz. Dünya değişti. Herkes alacağına şahin, vereceğine kar ga... Elinle verirsin, ayağınla ararsın !... Bakkalın bizimle daha fazla meşgul olacak vakti yoktu. Ö defterinin başına geçti. Biz de yola düzüldük. Galtada, 187 numaralı dük- kân sahibi Talât Mutuk anlatı- yor: — Bakkaliye eşyasından olan şarabın eski sarfiyatı kalmadı. İnhisar İdaresi kilo | şına beş kuruş inhisar resmi alıyor. Ki- loda kırk para da müdafaa ver- gisi veriyoruz. Toptan 17 kuru- şa sattığımız şarabın hakiki sa- tış bedeli 11 kuruşa iniyor. 11 kuruşa şarap.. hani bunun cibresi, hani dükkân masrafı, hani şişesi... Kazanç, hemern de yok gibi bir şey.. İnhisar, şaraptan aldığı res- mi indirmelidir. Satılamıyan şarapları, somaya tahvil ederek inhisara veririz. İnhisar, bunla- rın yüz derecelik iki kilosunu 18 kuruşa alır. Bu para, soma- nın bize mal olduğu fiat bile de- ğildir. Hasılı şarapçılıkta iş kalma- dı. Bunun neticesi tabit bağcı- lara dokunuyor. Şaraplık üzüm yetiştirenler, masraflarını zor çıkarıyorlar. Galatada, 119 numarada tü- tüncü ve bakkal Mehmet: — İnhisar İdaresi, satış Üze- rinden bize çok az kazanç bıra- kıyor. Tütünden — yüzde üç bu- çuk, rakıdan yüzde altı - sekiz. Sonra muhitimizde cıgara ve rakı satanlar gitgide çoğalıyor. Elli metrelik yerde tamam yedi yoktur!” “ (ISTANBUL BAKKALLIĞI NE HALDE? gindiğim zaman, fakir bir kadın da, ardım sıra, 250 gram un al- mağa gelmişti. Bakkal unu terazide tartıp verdikten sonra, gülümsiyerek: — İşimiz gücümüz un sat- mak, dedi. Başka şey istiyen yok ki... Un satışr da olmasa ha- limiz neye varır bilmem... Sordum: —Şeker filân satmıryor musu- nuz? “Alay mr ediyorsun” der gibi yüzüme baktı: — Bizim buralarda şekeri, sütten başka şey içemiyen has- talar için alırlar. Unla fasulye.. bir de arasıra nohut... Şeker gi- bi; konserve gibi şeyleri, çeşit olsun diye bulundururuz. Arada bir, o da ay başları, birkaç kilo şeker sarfettiğimiz vardır. Geri kalan günlerde varsa un, yoksa Bir kaşar peyniri tekerleğini bıçakla keserken, yaşlı bir ka- dın başı ucunda bekliyordu. Güldü: — Peyniri bu bayan alacak zannetmeyin. Karşıki konaktan istettiler. İki yüz elli gram tar- tıp oraya göndereceğim. Salâhaddin Güngör e Karamanlı Bakkal Tipleri Kalmadı Bakkal denilince hatıra ilk önce, şişman bir Karamanlı ti- pi gelir. Yağlı bir ense, Tırlak bir göbek, simsiyah, p yık- lar.. Elinde uçurtma . çıdın- dan yapılmış bir yelpaze, dur- madan sinek koğan bir adam. Eski Karamanlı bakkallar, İstanbul mahallelerinin başlıca şahsiyetleri idi. İmamdan, muh- tardan sonra mahalle bakkalı gelirdi. Bunlar, mahallenin- içini, dı- şını bilir, olanı biteni herkesten evvel haber alırlardı. Mahalle- de biri mi aranacak, birisi hak- kında malümat mı alinacak, ilk çalınacak kapı, mahalle bakka- lmın kapısı idi. Karamanlı bak- kallar, mahallede oturanların Bakkal, kafasını defterin içine gümmüşdü. hepsini ayrı ayrı süzgeçten ge- çirir, hepsi hakkında, inceden inceye malümat toplar ve neti- cede hepsi için ayrı ayrı not ve- rirdi. Bu notla, o adamın itibarı ar« tane tütüncü var. — En çok hangi cıgara sürü- lüyor? — Sekiz kuruşluk üçüncü ne- vi cıgaralar.. Öndan sonra, on bir buçuk kuruşluk birinci nevi- ler geliyor. Yenice cıgarası tek tük.. Lüks cıgaraların yüzüne bile bakan yok... Ö sırada bir müşteri geldi; cam tezgâhın üstüne hovardalı- ga çıkmış bir mirasyedi tavrile iki nikel kırklık fırlattı: — Cığara ver! Tütüncü, sekiz kuruşluk pa- lâçtten üç cigara çıkararak ver- 1 Sonra bana bakarak: — Gördünüz ya, dedi, müşte- rilerimizin çoğu şimdi sekiz ku- ruşluk cıgarayı bile tane ile alı- yorlar. Galata, ne de olsa geçit yeri sayılır. Acaba şehrin kenar ma- hallelerindeki bakkallar — ne âlemde idi? Şehremininde Halk Bakkali- yesi sahibi Emin'in dükkânına g < Bugün peşin Yarın veresi! Bakkalların çoğu, niçin krediyi kestiler ? Bakkalirkta müşteri tutmak için en be'ibaşlı çare, veresi- ye mal vermekti. Vaktile İs- tanbulda müşterisine göre, ayda 100 - 150 liraya kadar kredi açan bakkallar vardı. | Bu yüzden, büyük bakkaliye eşyasının alım ve satımı ma- | halle bakkallarına inhisar et -| miş gibi idi Sadeyağ, zeytin- | yağı, pirinç, şeker, — fasulye,| nuhuttan, süpürge ve ketefi tohumuna kadar, evir. yiyecek ve kullanacak bütün eşyasi mahalle bakkallarından te - darik edilirdi, Son senelerde, mahalle bak- kalları, kredilerinin yüzde 90 nını kestiler, pek sağlam müş- terilerine, o da muayyen bir miktarı aşmamak şartile kredi açabiliyorlar, Bunun da sebebi; halkın mühim bir kısmının, gündelik geçim muvazenesini temin edememeleridir. Bugün, hangi bakkala gir - seniz, dükkânın en göze çar- pacak yerinde: “Veresiye verilmez!” Yahut: z “Bugün peşin, yarın veresi- ye!” Sözleri yazılan birtakım levhalar görürsünüz, Bu yazı- lar, daha ziyade, yabancı müş- teriler için oraya konulmuştur: Yoksa, her dükkânın borcunu gününde ödiyen sağlam bir- kaç'müşterisi vardır ve bak- kallar, böylelerine, dediğimiz gibi, az çok veresiye mal sa- tarlar. Yalnız o eski hudutsuz kre- diler kalmamıştır. Bakkallar, krediyi kestiklerinden mem- nun değillerdir. Konuştuğu" | * muz bir bakkal bize dedi ki: — Krtediyi kesmenin bak- kallara çok ziyanı dokundu: Eski alış verişin dörtte birin! tutamıyoruz. Müşterile rimiz, şuraya buraya dağıldr laı. Evine toptatı yiyecek alafi evlerin hiçbiri bakkaldan alı$ veriş etmiyorlar. Şehrin kalabalık yerlerinde büyük kooperatifler açıldı. BU kooperatifler; müşterilerimi * zin çoğunu aldılar, Şimdi biz€ kala kala, on beş günde bir y kayacağı çamaşır için elli gram sabun almağa gelen yâ” van ve tatsız müşteriler kaldI. Bunların da varlığı ile yoklu- ğu bir... Bir de şehir içinde çok bak- kal var. Bunlar, zaten gitgidt azalan müşterilerin büsbütün dağılmasına sebep oluyorlar. N —| tar veya eksilebilirdi. Eski mahalle bakkalları hâ” yırlı işlere de ön ayak olurlar” dı. Mahallede evienecek deli* kanlı, verilecek kız varsa, bulfi” ları başgöz etmeğe g;a'ışa-l'_"k çöpçatanlık vazifesini de görü!” lerdi. Bakkalın yerden selâm 2” dığı, önünden geçerken yol V' diği adam, muhakkak ki, M hallenin en itibarlr adamı idi: Son senelerde, bu eski Kaf#”; manlı bakkal tipleri kalmad'

Bu sayıdan diğer sayfalar: