No. 2194—509 Kanlıca koyundaki kürek seslerini Rumelihisarı açık- larında bile derin ahlar gibi duyuran durgunluğun or- tasında yaklar ve korular ne içli bir mahmurluğa bü- rünmüşdü... Ben ki bağzı bağzı gündüzleri bile seninle birlikde sandala binmekden çekinirim, en küçük bir çırpıntı bizi birbirimizden ayıracak sanırım, — zira akıntı ya- mandır, yüzme bilenin kolunu da yüzme bilmiyenin sonuna döndürür —, o gece yanımda olsaydın bile içime ürkeklik gelmezdi. Çünkü, akan su, hiç olmazsa görünüşde uyuyordu; kürekçilere, soluklarını kesecek kadar güçlük vermiyordu. Bütün gördüğüm şeyleri, kendimin imişler gibi be- nimsiyordum... Sana nasıl anlatayım; öyle sanıyordum ki ruhum, bir Boğaziçi efsanesine göre, dağ başında oturduğu yerden denizin dibine elini daldırıp tuttuğu balığı güneşe kadar uzatarak arada pişiren OYuşa'ın boyunda; ya da içinde kamaşdığımız şu mehtap su- nasınm uzunluğunda idi. Düşün, umabiliyordum ki öm- tüm de ruhumu enginleşdiren şu Iki şey boyunda uzayacakdır. Ömrüm ki ya Yuşa'ın boyu gibi yalan, .ya da mehtabin sunası gibi geçici olacak. Sandal, yarı şeffaflıkda, taşdan birer köfi yazı gibi duran burçlarla surların eteğindeki servi buğularına yaklaşıyordu : Seyrek siyah bulutlar ki altlarında eski Boğaziçililer, mermerden çiçek kalabalıkları halinde serpili.. Ve mahmur mermerler, olgun ruhlerın tayıf- ları gibi canlanıyordu. Onları, sağlıklarında güzelliğine doyamadıkları bu kıyıların öldükden sonra da toprağı olmakda haz duymuş âşıklar sanıyordum. Ve içimden sana diyordum ki: «Madem bitmemek yokdur, benim ömrüm de bu kıyılarda sonuna erecek olursa beni bunun öyle bir yerine gömdür ki rüzgârlardan başka uğrıyanı olmasın. Baş ucumda faş yerine de ölümü- mün yılları ile ağır ağır büyüyecek bir çınordan baş- ka bir şey istemem»... Zira, su olmuş mehtabın içinden geçerken ve öpe- ceğim gelen kıyılaro imrenirken gönlümde doğduğunu sezdiğim dilek bu idi: Boğaziçi dedikleri şeyin bir zerresi olmak.. Bir sevginin en iç noktasına mı varı- yordum ? Yahut o sevginin özü, bana siniyordu. Bu mahrem ruh halefine, istersen, boğaziçileşmek de.. Gazi Mustafa Kemal, güzeller güzeli İstanbulu kur- tarmca, serin mavi sulara tekrar kavuşduğumuz vakit bu kıyılarda bir mevsim geçirmeyi benden de çok sen istemiş olmıyaydın, ben Boğozı bu kadar içten sev- menin o geceki gibi todına belki hiç eremezdim.. O yaz günlerinin ve o sularda gezintilerin birer anından doğmuş yazılarımı bir araya toplayıp teşekkürümün hatırası olarak sana vermeyi orada düşündüm. Fakat keşki o gece yazılarım aklıma gelmeseydi ve gönlümün erdiği o sevince bir şüphenin üzüntüsü- nü katmasaydı!.. UYANIŞ NE Boğazın, vurgun düşürücü inceliklerişi rn hızlandıkça, eskiden yazdıklarımın, yanl nında ne kadar daha eksik kulddderme artıyordu. Ban ki, bir kaç yaz, — İmei bir çokları gibi — yüksek Anadolu yayişiihüi uğultulu keskin aydınlığında engin toprağın bağzı da bulut gölgelerinden benekiiddil tıkça, denizlerin sıla yermesine tutuldüğudn ım; o yazıları, bir kavuşmüöyan hu lanıp geçilmiş perakende iözler yi yenilerini denemek hulyasına kapılarak. 5 ha anmak bile istemiyordurn. O gene, i yıların bana belirttiği o erişilamet #i ise onları yazmış olduğuma piğiwenl dum. “Alfezibeus'un ne cövap verdiğini mek sizlere gerek müzlür> İir sap hari maz. diyen Virgilus'a ne kudur hek w Her kürekde: “Aman bitme, d | varacak raddeye geldiğim o mehtap gecllni hına karşı yalının rıhtıma yanaşırken znktiniği Boğaziçini sâyliyebilmek için bin perdeli bir sas: Boğazın üstün güzelliğini, Boğazın kendinden iyi anlatmak belki öyle bir ses için bila mümkün ğildir.. Nerede kaldı ki, bir foninin ancak bir den çıkabilen yalın sesi... Benim o gece eridiğimi san il dar Böp emele Tk rm olsun gıkarmaksızın yalnız onun verdiği fadı kânsi kü: na içmek bilebir faninin ruhunu mestetmeği vir. öğündürmeğe yeter... J Halbuki ben, o geceki rüşde gen bir hevese uyarak ses çıkarmış bulundum. etmişim diye üzülsem de artık o ses, yankularla kıyıdan kıyıya dolaşdıracak mek için gönlümün fâ içinden uyanıp gi iğ Ci ii miliğine güvendiğimdendir &i, onu sana Yüemik Vi suna a gece ram oldum... Boğaziçi, sihri ile coşturduğu ve sonsuzmuş gibi aldatıcı bir hulya ğinde ii büyültüp nihayet bağrında susturduğu bütün öl ler gibi, isterse, bunu da bir bucağına gömsünü Yazın zerresi olmak bile, onu seven biri için na “Wii Benim o gece, Boğaziçinden son dileğim şu pidü Bütün kusurumu bile bile madem genü bu $ ram kaldım, sana yolladığım bu esini dindiği önce, Boğaziçi, mevsim mevsim koylarını ii rını süsleyen ve en küçük bir melteme w; lere uçuk tatlarını yayan çigeklerinik kk mazsa bir defaöık bürüsün, sonü öyle yili